Örgütleme
115
karşı çıkarak iyisiyle kötüsüyle onları vurup mü’min
olanını öldürmekten çekinmez, ahdi olanın da ahdi-
ne riayet etmezse, o benden değildir, ben de ondan
değilim.”
52
Bu hadisi Müslim, Nesâî ve Ahmed bin Hanbel,
Ebu Hureyre’den rivayet etmişlerdir.
O hâlde ne yapmalı? Allah’ın dinini yenilemek, Müslü-
manları ne olduğu belirsiz sancaklardan, kavmî taassublardan,
küfre götüren, Batılılaştırıp yabancılaştıran hareketlerden kur-
tarmak için çıkılan bu yolculuk, yolculukların en büyüğü iken
ne yapmalı? Bizim, cahilî bir ölümle ölmemek için, bir cemaat
ve bir emirlik kurmakla, Müslümanları öldürmek ve kâfirler
ile bu hususta yardımlaşıp dayanışmak suretiyle kendilerinin
bizden olmadıklarına bizim de kendilerinden olmadığımıza
açıkça belgeler ortaya koymuş olanlara katılıp (öldürülmemiz
hâlinde) bu öldürülmenin cahilî bir ölüm olmasının akıntısına
kapılmak arasında bir seçim yapmaktan başka bir tercihimiz
yoktur.
52
Müslim, İmâre 53, 54; Nesâî, Tahrîmu’d-Dem 28; Ahmed bin Hanbel, II,
296.
EMIRLIK DÜZENI
Emirlik hiyerarşisi aşağıdaki gibidir:
1. Emir -ilk hareket döneminde seçilmiş genel mürşid:-
Bu, yine seçimle iş başına gelmiş, genel irşad meclisi ile ge-
rekli istişarelerin yapılmasından sonra karar alma yetkisine
sahip olan kimsedir. Bizler, kasten şeriata aykırı bir işi yapma-
ya kalkışmadıkları sürece emirin de şura meclisi üyelerinin de
görevlerinde kalmalarını tercih ederiz. İçtihat sonucunda hata
etmeleri hâlinde onların her birinin -özellikle de emir olan
genel mürşidin- mazur görülmesi gerektiğini düşünürüz. Çün-
kü hâkim, içtihat edip hata edecek olursa, Allah tarafından
kendisine ecir verilir, mü’minler tarafından da mazur görülür.
Ancak yapılan hatanın kasıtlı olduğu ve muhalefet olsun diye
yapıldığı açıkça ortaya çıkarsa, görevden alınır. Gelecekteki
İslâm devletinin nizamıyla ilgili bölümlerde Allah’ın izniyle bü-
tün bu hususları tafsilatlı bir şekilde yeniden ele alacağız.
2. Bölgedeki her bir birimde mürşidin ve irşad meclisinin nakibi.
3. Birimin her bir cihetinde mürşid ve irşad meclisinin na-
kibi. Eğer bu, birimin büyük şehirlerinden biri ise, o zaman bu
da cihetlere bölünür.
4. Her bir şube için bir mürşid ve irşad meclisi nakibi.
Şube kendi yapısı içerisinde on üsradan fazlasından oluşamaz.
Her bir üsra da azami on üyeden meydana gelir.
5. Üsra ile gece-gündüz uğraşacak eğitici nakib. Bu da
üsra üyeleri meclisi üyesidir.
YAPILANMANIN KOMUTA BIRIMLERI
Kuruluş esnasında, Müslüman olarak faydası ve katkısı
bulunanlar, geçmişte hizmetleri bulunanlar ve Allah’tan pay
sahibi olanlar bir araya gelerek genel irşad meclisini seçerler.
Bu meclisin, görüşlerin iyice tespit edilebilmesi, kaynaşmanın
derinleştirilmesi, karşılıklı olarak birbirlerini anlayabilmeleri ve
bütün düzeylerde bu karar merkezi üyelerinin birbirleriyle yar-
dımlaşabilmeleri için yedi üyeden oluşması uygundur.
1. İrşad Meclisi
Genel irşad meclisi, üyeleri arasından genel mürşidi seçer.
2. Genel Mürşid
Genel mürşid, bütün düzeylerdeki nakib ve mürşidleri
görevlendirir, eğitim ve örgütlenmeyle ilgili bütün kararları
alır. Görüş ihtilafı bulunan hususlarda şer’î hükümler arasın-
da tercih yapar, sorumlulukları dağıtır, önemli işlerde başka-
larına yetki verir. Bütün bunlarla ilgili en önemli kararlarda
istişare meclisiyle istişare eder. Bizim görüşümüze göre, emir,
icma gibi değerlendirilebilen üyelerin üçte ikisinin ittifakı söz
konusu değilse azınlığın görüşünü tercih edebilir. O hâlde ic-
manın tam olması hâlinde ona uyması daha uygundur. Di-
ğer taraftan, irşad meclisinin diğer üyeleri ya da irşad meclisi
dışındakiler arasında özel uzmanlıkları ve bilgisi olanlara da
danışması gerekir. Acilen uygulanması gereken cüz’î birtakım
Nebevî Yöntem
118
hususlarda istişare yapmadan da karar alma hakkına sahiptir.
Eğer zorbalığa kaçacak olursa, azledilme kılıcı her zaman te-
pesinde, kınından sıyrılmış olarak bulunur.
Yüce Allah “İş hususunda onlarla istişare et”
53
bu-
yurmaktadır.
İş (emr), Arap dilinde önemli iş demektir. “Emira Emru-
hu: İşi, durumu büyüdü, muazzam bir hâl aldı” demektir.
O hâlde mürşidin ve emirin bazı hususlarda istişare etme,
bazılarında da etmeme hakkı vardır. Fakat durum ne olur-
sa olsun istişareyi ve bereketi büsbütün terk etmesi hâlinde
günahkâr olur. Ancak acil işler çabuk uygulamayı gerektirir.
Danışmayı beklemek ise fırsatların elden kaçmasına sebep
olur. Fırsatları ganimet bilmek ise vaciptir. Eğer bir vacibin
tamamlanması başka bir şeye bağlı ise o da vacip olur.
İbn Sa‘d, Yakub bin Yezîd’in şöyle dediğini rivayet etmiş-
tir: “Ömer radıyallahu anh, karşı karşıya kaldığı önemli bir iş
olursa Abdullah bin Abbas’a danışır ve ‘Dal ey dalgıç’ derdi.”
Sa‘d bin Ebi Vakkâs’ın da şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ben İbn Abbas’tan daha dinç anlayışlı, daha açık akıllı, daha
bilgili ve daha halim (geniş kalpli, tahammülkar) hiç kimse
görmedim. Ömer bin el-Hattâb radıyallahu anh, içinden çı-
kılamayan zorlu işlerle ilgili danışmak üzere onu çağırır sonra
da ‘Sana zorlu bir mesele gelmiş bulunuyor’ derdi. Ardından
da etrafında ensar ve muhacirlerden Bedir’e katılmış olanlar
bulunduğu hâlde onun sözünden dışarıya çıkmazdı.”
“İçinden çıkılamaz mesele, sözünden dışarıya çıkmaz, etra-
fında ensar ve muhacirlerden Bedir’e katılmış olanlar bulundu-
ğu hâlde bunlarla istişare etmezdi.” İşte karşımızda, durumun
53
Âl-i İmrân 3/159.
Dostları ilə paylaş: |