Örgütleme
111
işte bedevi olan diğer Müslümanlar dışarıda kalmak üzere yal-
nızca onlar velayete ve hâl ve akd ehli olmaya layık, ehil kim-
selerdir. Tekrar hatırlatalım ki bedeviler (A’rab) lafzının Kur’ânî
bir medlulü vardır ki, bunun anlamlarını Tevbe sûresindeki
(ilgili âyetler) açıklığa kavuşturmaktadır.
Sakın hicret ve nusretin (ensarın yardım faaliyetlerinin)
ashab-ı kiram cemaatiyle var olan sonra da kaybolup giden
iki anlam olduğunu sanmayalım. Kesinlikle böyle değildir.
Çünkü şüphesiz Kur’ân-ı Kerîm’in ihtiva ettiği manalar ebe-
didir. O hâlde fitne ortamımızda hicretin ve yardımcı olmanın
hükümlerinin kaynaklarını, gereçlerini araştırmakla görevliyiz.
Bizler, muhacirin kim olduğunu, hicret ve cihadın mahiyetinin
ne olduğunu belirler, yardımcı olup barındırmanın sınırlarını
çizecek olursak bu hükümleri bizim toplumlarımıza ve bu top-
lumlardaki çeşitli insan kesimlerine ne şekilde indirgeyeceği-
miz de açıklık kazanır.
Hicret ve yardımcı olmak, olup bitmiş tarihsel iki hareket
değildir. Çünkü muhacir, hadiste de belirtildiği gibi “Allah’ın
yasakladıklarını hecreden (onlardan uzak kalan)
kimsedir.”
46
Hicret ise kendinle cihadın gereğini yerine getir-
mekten uzak geçmişin arasındaki ilişkiyi koparmaktır. Yardım-
cı olmak da İslâm davası için karşılık beklemeden vermek ve
o davayı desteklemek demektir.
“Fetihten sonra hicret yoktur fakat cihad ve ni-
yet vardır.”
47
Bu, bir hadistir. Buhârî’deki rivayetlerden biri
“Mekke’nin fethinden sonra hicret yoktur”
48
şeklindedir.
46
Buhârî, Îmân 4, Rikâk 26; Ebu Davud, Cihâd 2; Nesâî, Îmân 9; Ahmed bin
Hanbel, II, 163, 192, 193, 205, 209, 212, 224;
47
Buhârî, Cihâd 1, 27; Müslim, İmâre 20; Ahmed bin Hanbel, I, 226, 355, III,
22, 401,
48
Buhârî, Cihâd 194.
Nebevî Yöntem
112
Bu hadisin anlamı şu âyette şöyle dile getirilmektedir: “Ara-
nızdan fetihten önce infak edip savaşanlar (başkalarıy-
la) bir olmaz. Onların dereceleri fetih sonrasında infak
edip savaşanlardan daha büyüktür.”
49
Buna göre, Allah
yolunda cihad etmek, Allah’a hicret etmek ve O’nun dinine
yardım etmek, bu dinde ecri verilecek temel unsurlar olup
her çağ ve her zamanda yerine getirilmesi istenen amellerdir.
İslâm’da önceliği olan, İslâm’a faydalı katkılarda bulunmuş ve
Allah’tan bir pay sahibi olan kimselerin (bu alanda) en büyük
dereceyi elde etmeleri, onların cihadlarının, hicretlerinin ve
yardımlarının İslâm’ın kuşatılmış olduğu ve İslâm’a karşı sava-
şıldığı bir zamanda gerçekleşmiş olmasından dolayıdır. Çağı-
mızda görüldüğü gibi her ne zaman İslâm kuşatma altında bu-
lunursa ilk olarak yardıma koşanlar ve faydalı işler yapmaya
kalkıp Allah’tan pay sahibi olanlar, velayette ehil olan ve onu
hak eden kimselerdir. Fetihten sonra ya da fetih zamanında
-ki çağımızda fetih, İslâm devletinin kurulması olacaktır- cema-
ate katılan kimseler ise az önce Enfâl sûresinde gördüğümüz
Yüce Allah’ın, “Sonradan iman eden ve hicret edip de
sizinle beraber cihad edenler de sizdendir” buyruğunun
genel kapsamı içerisinde görülürler.
49
Hadîd 57/10.
113
Üçüncü Baskıyı Sunarken
EMIRLIK
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde ilk
cemaat, fıtrî bir şekilde ortaya çıktı. O cemaatin ortaya çık-
masıyla birlikte cemaatin oluşturulması ve örgütlenmesi gibi
herhangi bir problemle karşılaşılmadı. İlahî vahiy ve yardım
ile desteklenmiş, Allah’tan gelen bir Rasûl davetini yaptı, eğit-
ti ve Allah’ın erlerini, komutası altında zafere doğru götürdü.
Çağımızda ise yavaş yavaş ve İslâm bölgelerinden birisi öz-
gürlüğünü elde ettikçe aşama aşama, küresel İslâm cemaati-
nin oluşturulması, cemaatin olmadığı yerlerde de tevhid edi-
lip birleşmiş bir davetin ve aynı şekilde bir eğitimden ortaya
çıkmış olması dolayısıyla şer’î emirlik kuralları üzere velayetin
düzenlenmesi gerekmektedir.
Yüce Allah, gerçek anlamda iman eden, vekil olduklarını
öğrenmiş olduğumuz mü’minlere hitaben, “Ey iman eden-
ler! Allah’a itaat edin, Rasûl’e de itaat edin. Ve sizden
olan emir sahiplerine de”
50
buyurmaktadır. “Sizden olan
emir sahiplerine,” sizden başkalarından değil. O hâlde
İslâm halifeliğini kurmak Müslümanların üzerinde kesin bir
farzdır. Bu ise, halifeliğin her bölgede ve aynı anda, eşit bir
şekilde hazırlanmış olarak inmesini beklemekle kesinlikle ula-
şamayacağımız bir hedeftir. Bunun için Yüce Allah’ın izniyle
arka arkaya İslâm yurdunun tamamı özgürlüğüne kavuşunca-
ya kadar bölgesel emirliklerle başlamak bir zorunluluktur.
50
Nisâ 4/59.
Nebevî Yöntem
114
İşe, bölgesel olarak davanın emirlik meclisi ve emirlik ko-
mutası altında düzenlenip tevhid edilmiş bir daveti gerçekleş-
tirmek suretiyle bölgesel emirliği hazırlamakla başlamak gere-
kir. Bu komuta altında örgütlenmenin görevi Allah’ın erlerini
eğitmek, safı kaynaştırmak ve özgürlüğe kadar cihadın lider-
liğini yapmaktır. Bu emirliğe “irşad” ismini verelim. Bu mecli-
se “irşad meclisi,” bölgenin de “genel mürşidi” adına verelim.
Özgürlükten sonra ise aynı anda hem davetin mürşidi hem
devletin emiri olmak üzere o bölgenin emiri seçilir.
Hiç şüphesiz bir emirin görevlendirilmesi ve emirlik dü-
zeni, görevlerin en kesinleri arasındadır. Bu sebeple biz şu
sözlerimizi tekrar etmekten usanmayacağız: Cihad olmadan
özgürlük olmaz, örgütlenme olmadan cihad olmaz, emirlik
olmadan örgütlenme düzeni olmaz ve eğitim olmadan ör-
gütlenmenin hiçbir faydası olmaz. Bütün bunların ise bütün
hareketlerinde ve detaylarında tertemiz şeriatın hükümlerine
riayet edilmedikçe de İslâmî bir anlamı olmaz.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmakta-
dır: “Üç kişi bir yolculuğa çıkacak olurlarsa, araların-
dan birini emir tayin etsinler.”
51
Bu hadisi Ebu Davud,
hasen bir isnad ile Ebu Saîd el-Hudrî ve Ebu Hureyre’den
rivayet etmiştir.
Yine Allah Rasûlü şöyle buyurmaktadır: “Kim itaatin
dışına çıkıp cemaatten ayrılarak ölürse cahiliye ölü-
müyle ölür. Kim ne olduğu belirsiz bir sancak altında
taassubî (cahilî) bir dava için öfkelenir ya da böyle
bir davaya davet eder veya böyle taassubî bir davaya
yardımcı olup savaşırsa -bir başka rivayette: öldürülürse-
onun ölümü cahilî bir ölüm olur. Her kim ümmetime
51
Ebu Davud, Cihâd 87.
Dostları ilə paylaş: |