Örgütleme
195
Şanı Yüce Allah “Mü’minlere yardım etmek ise zaten
üzerimize bir haktır”
102
derken elbette doğru söylemiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “İnsanlar, ara-
larında binmeye elverişli neredeyse tek bir deve dahi
bulamayacağın yüz deve gibidirler”
103
buyruğu da gerçe-
ğin ta kendisidir. Yani insanlar, rahat ve esenlik zamanlarında
sayıca pek çok olabilirler. Fakat merada yayılan develer ara-
sından, iş, asil devenin yük taşıması gibi cihadın yüklerini ta-
şımayı gerektirecek olursa, hemen hemen yüz kişiden bir kişi
dahi bulamazsın.
Özellikle zor zamanlarda itaat etmeme hastalığı en büyük
musibettir. Yüce Allah, Uhud savaşından söz ederken şöyle
buyurmaktadır: “Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah ar-
zuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa
düştünüz; (Peygamber’in verdiği) emir konusunda tar-
tışmaya kalkıştınız ve asi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz
de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı.”
104
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, o sınanma sa-
vaşında okçulara verdiği emir, oldukça açık ve teferruatlı bir
emirdi. Buhârî’deki rivayete göre, Rasûlullah sallallahu aley-
hi ve sellem onlara şu emri vermişti: “Bizim onlara karşı
zafer kazandığımızı görseniz dahi yerinizden ayrılma-
yın. Onların bize üstünlük sağladığını görürseniz yine
ayrılmayın.”
105
Bir başka rivayette de “Kuşların bizi alıp
102 Rûm 30/47.
103 Müslim, Fezâilu’s-Sahâbe 232; Tirmizî, Emsâl 7; Ahmed bin Hanbel, II, 7,
44, 70, 88, 109, 121, 122, 123, 139.
104 Âl-i İmrân 3/152.
105 Buhârî, Megâzî 17.
Nebevî Yöntem
196
götürdüklerini görseniz dahi (ayrılmayın)”
106
buyurdu-
ğu bildirilmektedir.
İşte Müslümanların, Allah onlara birinci karşılaşmada düş-
manın geri çekilmesi suretiyle sevdiklerini gösterdiği zamanda,
komutanlarına isyan etmelerinin cezası, ibretlerle dolu o pek
büyük savaşın cereyan etmesi ve çok sayıda sahabînin şehit
düşmesi olmuştu.
Hafız İbn Hacer şöyle demiştir: “Uhud kıssasında ve bu
gazvede Müslümanların karşı karşıya kaldıkları musibette, pek
çok faydalı hüküm ve Rabbanî hikmet türünden büyük hu-
suslar ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri de Müslümanlara, emre
karşı gelip isyan etmenin akıbetini ve yasaklanan bir husu-
su işlemenin ne kadar kötü sonuçlar vereceğini göstermekti.
Çünkü okçular, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, on-
lara ayrılmamalarını emretmiş olmasına rağmen yerlerini terk
etmişlerdi.”
Fakat ceza yalnızca o emre itaat etmeyenlere isabet et-
mekle kalmadı, aksine bütün Müslümanlara isabet etti. Nite-
kim Yüce Allah “Bir de içinizden yalnızca zulmedenlere
erişmekle kalmayan bir fitneden sakının”
107
buyurmak-
tadır.
Şanı Yüce Allah, Âl-i İmrân sûresinde, biri diğerini bes-
leyen, biri diğerinden çıkan ve birbirleriyle irtibatlı olan dört
hastalıktan söz etmektedir:
1. Yılgınlık göstermek.
2. İş hususunda çekişmek, anlaşmazlık göstermek. Bu ise
tepkisel bir ayrılıktır.
106 Buhârî, Cihâd 164.
107 Enfâl 8/25.
Örgütleme
197
3. Emrin verildiği şartların değiştiği ileri sürülecek olsa
dahi isyan etmek, emre itaat etmemek.
4. Her belanın başı ve kaynağını teşkil eden dünya(lık)
sevgisi.
Fer’i Hastalıklar
Bundan anlaşıldığı üzere tepkisel ayrılık ve muhalefet
hastalıklarının ilacı derin, sakin ve imanî istişaredir. Nihayet iş
hakkında karara varılınca mü’minlerin, emirlik akdi esnasında
akitleştikleri doğrultuda itaat etmeleri icap eder. İşte bu emire
itaat, Allah’ın ve Rasûlü’nün itaatinden türeyen bir itaat oldu-
ğu ve onun kapsamına girdiği zaman, isyan afetlerinin hatta
musibetlerinin ilacı ve tedavisi olur. Fakat emirin verdiği emir,
muhkem bir âyetteki icma ile kabul edilmiş bir anlayışa ya
da anlaşılmasında görüş ayrılığı bulunmayan sahih bir hadise
muhalif ise böyle olmaz.
Bu iki temel hastalığın yani tepkisel muhalefet ve isyanın,
nefsî (psikolojik) esaslarına gelince; biz bunları Tâlût ve Uhud
kıssalarında görüyoruz. Şimdi onlara başvuralım:
1. Cihad etme davasında yalan söylemek: Bu, bir hasta-
lıktır. Bunun sağlıklı yapıdaki karşılığı sadakat ve doğruluktur.
2. Haksız yere kendini yüksek görmek: Bu da bir hasta-
lıktır. Bunun sağlıklı yapıdaki karşılığı mü’minlere karşı zelil
olmak yani onlara karşı mütevazı olmak ve bencillikten vaz-
geçmektir.
3. Kişisel görüşü emirin kararından üstün tutmak: Bu da
bir hastalıktır. Bunun imanî karşılığı ise ahde ve akde vefa
göstermektir.
4. Zahirî üsluplara bel bağlamak: Bu da bir hastalıktır.
Bunun karşıtı, Yüce Allah’a tevekkül etmektir. Fakat bununla
Nebevî Yöntem
198
birlikte gücümüzün yettiği kadarıyla güç hazırlamak ve sebep-
lere hakkını vermek gerekir. Çünkü zahirî sebepler de Yüce
Allah’ın koyduğu sebeplerdir. Onları aşma iddiası, bizim için
ve bütün beşeriyet için bu alanda, aynı düzeyde farz kılınmış
buyruğu reddetmektir.
5. Yılgınlık ve manevî yenilgi: Bu da -çoğunlukla- bencil-
lik ve nefsî vesvese ve duyguların baskın gelmesi sonucu orta-
ya çıkan bir hastalıktır. Bu hastalığın tedavisi, Allah’ı zikretmek
ve her durumda O’nun huzurunda olduğunu idrak etmektir.
6. İş hususunda anlaşmazlık çıkarmak ve çekişmek: Bu
ise bireylerin, sınırlarını aşıp hastalığın cemaate bulaştığı du-
rumlarda görülen tepkisel muhalefet ve ayrılıktır. Bunun teda-
visi ise düzenlenmiş sünnete uygun şekilde istişare etmektir.
7. İsyan etmek, itaat etmemek: Tedavisi de maruf olan
hususlarda itaat etmektir.
8. Bela ve musibetin esasını teşkil eden dünya sevgisi:
Bunu ortadan kaldırmak ise Allah’ı, Rasûlü’nü, mü’minleri,
cenneti ve Allah’a bizden razı olduğu hâlde kavuşmak ve
O’nun kerim vechine bakmayı sevmektir.
İşte bu asıl hastalıklardan, daha başka hastalıklar da or-
taya çıkmaktadır:
1. Liyakatsizlik: Bu durumda kişiler, olmaması gereken
yerlere yerleştirilirler. Bu ise yapılanmanın harap olması de-
mektir.
2. Mertlik taslamak: Böylelikle kişi, toplantılarda ve ka-
rar alınacağı zamanlarda yalan olan her türlü kudretini ortaya
koymaya çalışır.
3. Kişisel görüşe taassupla bağlılık: Hatamızı kabul etme-
mek bizi tevbe etmenin sevabından ve faziletinden mahrum
Dostları ilə paylaş: |