Nebevî Yöntem
28
eden, kendi himayesi altında şerefli bir yaşantı ile kendisini
sevdiren ve onu kendisinin cömert himayesi altında barınma-
ya davet eden uygarlığın ruhu ve halifelik görevinin kendisi
olan Allah’a davet olmasa, aynı maddî uygarlığın yeni bir şek-
li olarak ortaya çıkar. Biz Müslümanlara yeryüzünü imar ede-
lim diye halifelik vaat edilmiştir. Fakat yeryüzünü imar etmek
bizatihi gözetilen bir maksat değildir; yeryüzünü imar etmek,
kulun, Rabbini tanıması ve ölümden sonra O’nun huzuruna
kavuşmaya hazırlanması için bir şarttır. İşte biz bununla karşı
konulamaz bir gücüz.
Çoğunlukla Müslüman düşünürlerin yazdıklarını okursu-
nuz da sayfaları ve bölümleri arkada bırakıp geçtiğiniz hâlde
Allah’ın zikrinden, Allah sevgisinden, Allah’a kulluktan, cen-
netten, cehennemden, ahiretten ve ebedilik hayatından söz
edildiğine rastlamayabilirsiniz. Bunun sebebi ise, cahilî dü-
şünce üslubu ile cahilî düşünce alanlarında bütün bunlara yer
olmamasıdır. Bundan dolayı bazılarımız, alışılagelmiş tarihsel
maddeci boyutların içerisine sıkışarak, o ebedî imanî alanla
ilgili herhangi bir söz söylemiyor. Bundan dolayı da bu say-
falarda ısrarla Yüce Allah’ın zikrinden söz edeceğiz. Çünkü
eğiticinin ruhunda Allah’ın rızasını istemek ve O’nun mağfire-
tine, cennetine, rızasına ve kerim zatına şehit oluncaya kadar
yarışmak için hazırlığın dinamizmi gerçek manada yerleşme-
yecek olursa, eğitim kesinlikle İslâmî bir eğitim olamaz. Ve
eğer Allah sevgisi ve Allah yolunda cihad uğrunda yarışmak
mü’minler topluluğu içerisinde düzenleyici rol oynamayacak
olursa, hiçbir düzenleme ve örgütlenme İslâmî olamaz.
Biz Müslümanlar bugün yeryüzünde 800 milyon veya 1
milyar insanız.
6
Fakat bunlar, çaresiz ve su üstündeki köpüğü
6
2012 yılı itibariyle dünyadaki Müslümanların sayısı 1,5 milyarın üzerindedir.
(Yayınevi Notu)
Çeşitli Mukaddimeler
29
andıran durumunu değiştirecek gücü bulunmayan rakamlar-
dan ibarettir. Bu su köpüğü özelliği ise bize ölümden kork-
mamız dolayısıyla gelip yapışmıştır. Yeryüzünde Allah’ın ve
Rasûlü’nün halifeliğini ise, ancak iman ehlinden her bir müca-
hidin Allah yolunda ölmenin amacı hâline gelmesinden sonra
ve Allah’ın sağlamlaştırılmasını sevdiği birbirine sağlamca ke-
netlenmiş düzenli bir saf arasında ölümüne cihad etmek için
ayağa kalkacağımız zaman hak ederiz. Yüce Allah da yolunda
savaşan, uğrunda malını ve canını feda eden kimselere yar-
dım eder. İşte böyle mücahid bir mü’min ancak bir eğitimin
mahsülü olarak ortaya çıkar. Böyle bir saf ise, ancak onu dü-
zene sokan yöntemin Nebevî olması ve bu saf erlerinin amaç
ve gayelerinin Rabbanî olması hâlinde düzenli bir saf olabilir.
ISLÂMÎ AYAKLANMA (KIYAM)
Bizler, ayaklanma (kavme) kelimesini tarihimizden alıyo-
ruz. Çünkü bizim âlimlerimiz, zalimlere karşı dikilen Allah’ın
erlerine “ayaklananlar: kâimûn” adını veriyorlardı. Tarihimiz-
de Ehl-i Beyt’ten İmam Hüseyin bin Ali, Zeyd, Muhammed
en-Nefsu’z-Zekiyye, Yahya ve İbrahim gibi kimselerin kıyam
ettiğini biliyoruz. Bizler kavme (kıyam/ayaklanma) kelimesini,
sevra (devrim/inkılab) kelimesini kullanmaya ihtiyacımız ol-
madığı için kullanıyoruz. Çünkü “sevra” kelimesinde şiddet
anlamı da vardır. Biz ise sadece güç istemekteyiz. Güç ise, uy-
gulama kudretini şer’î alanlarda yerli yerince göstermek ve
ortaya koymak demektir. Hâlbuki şiddet; güç, heva ve öfke
ölçekleriyle yerini bulur. Diğer taraftan sevra (devrim), cahilî
toplumsal hareketleri nitelemek için kullanılmıştır. Biz ise kulla-
nacağımız tabirlerde başkalarından ayrıcalıklı olmak istiyoruz.
Böylelikle bizim cihadımız tıpkı Nebevî cihad gibi olsun, gayri
muslimleri taklit etmekle kirlenmesin. Üstelik biz bu terimi, bizi
fitnenin yapısından ve düzeninden, cahiliyenin atmosferinden
ve alanlarından, İslâm’ın himayesinde güvenlik ve güç nok-
tasına ve Allah ve Rasûlü ile aziz olma konumuna taşımasını
arzu ettigimiz köklü anlamıyla anlamakta ve ifade etmekteyiz.
Bunun içinde bozuk olan ne varsa, onu herhangi bir zulüm
ve haksızlığa sapmaksızın Allah’ın şeriatına uygun bir şekilde
yıkmak bir zorunluluktur. Fakat bu, cahiliyenin devrimlerinde
alışılagelmiş şiddet ve terörde görüldüğü gibi insana kör bir
şiddet uygulayarak yapılmayacaktır.
Çeşitli Mukaddimeler
31
Çünkü bizim imanî terbiyemiz ve cihadî örgütlenmemiz,
sömürgecilikten özgürlüğe kavuşma savaşlarından ve bu sa-
vaşlardan sonra görülen devrimlerden daha üstün ve daha
geniş alana yayılan ve kökü itibariyle daha derin olan bir kı-
yam için güçlerimizi kontrol etmeli ve yönlendirmelidir. Çün-
kü çaresiz bırakılmış ve yenik düşürülmüş halklarımızı en sağ-
daki cahilî bir düzenden en sol uçtaki bir diğer düzene taşıyan
bu devrimler, daha sonra tekrar yeni bir sıtmaya yakalanarak
bizi fırtınaya tutulmuşcasına yeniden aramızdaki başka dikta-
törlerin eline teslim etmiştir.
Eğitimimizin ve örgütlenmemizin, cahilî herhangî bir te-
mele dayanmayan, kendisine ait İslâmî gücünü hazırlaması
gerekmektedir. Böylelikle toplumlarımızdaki fesadın etkilerine
ve göğüslerimize çöreklenmiş ifsadın askerlerine direnebilsin.
Biz de ayaklarımız üzerinde duralım, fikrî ve fiilî sömürgecilik
ile sınırlarımızın ötesinden gelen kötü niyetli ve bozucu kuşat-
malara karşı kendimizi koruyabilecek gücü elde etmiş olalım.
İslâm topraklarında cahiliyenin faaliyetleri ve kendi etimizden,
kanımızdan cahiliyenin faydaları ve düşüncelerinin koruyu-
cuları bulunmaktadır. Onlara karşı cihad, onların kullandıkla-
rı araçların benzeri araçlarla ve onların hazırladıkları, ortaya
çıkardıkları ve çeşitli yerlerine bizim bilmediğimiz patlamaya
hazır mayınlar döşedikleri bir zemin üzerinde olmaz. İslâmî
kıyam ancak, şehadet arzusu ile yetiştirip eğiteceğimiz sonra
da kendilerini örgütleyip halk arasına girmelerini sağlayaca-
ğımız Allah’ın erleri tarafından gerçekleştirilebilir. Bu yetiştir-
diğimiz erler halk ile aynı duyguları paylaşacak, onlara öğre-
tecek, müjdeler verecek, onları teşvik edecek ve sonunda kör
bir devrim olması için değil de İslâmî bir kıyam olması için
önderlik etmemiz gereken o önüne çıkan her şeyi alıp götüren
İslâmî büyük dalga ortaya çıkmış olacaktır.
Dostları ilə paylaş: |