391
Prof. Dr. Yusuf ÇETİN / Kars Müzesi’nde Bulunan Büyük Selçuklu Dönemine Ait Figür Bezemeli Bir
birbirlerine dönük olarak ve çoğu kez bağdaş kurmuş şekilde oturur vaziyette gösterilmiştir. Hiyerarşik
boyutlandırma yapılmamış, kadın ve erkek aynı boyda resmedilmiştir. Cinsiyete dayalı bir ayırımın
olmadığını kadın ve erkek figürlerinin birbirine çok benzeyen fizyonomilerde betimlenmiş olması da
göstermektedir (Tekin, 2014, c. 994). Bağdaş kurmuş pozisyonda betimlenen kadın figürünün üzerindeki
kaftan daha farklı bir desene sahip olup üzerine iri bir kıvrık dal motifi yerleştirilmiştir. Mavi bir kontur
ile belirlenen bu kıvrık dalın dışında kalan yerler kahverengi kıvrık hatlarla doldurulmuştur. Bir ayağının
uç kısmı görülen kadın figürünün göğüs hizasındaki eli zarif bir biçimde içe doğru kıvrılmıştır. Adeta
karşısındaki sevgilinin aşk dolu sözcüklerini bu zarif el hareketleri ile kabul etmektedir. Aynı şekilde
şişman yanakları ve çekik gözleri ve gonca ağzı ile Orta Asya insan tipi özellikleri yansıtan kadın
figürünün uzun saç örüğü arkaya doğru sarkmıştır. Kadın olduğunu belirgin kılan en önemli imge ise
yanaklarına yerleştirilen karşılıklı iki benidir. Yanaklara ben kondurulması Türklerde eski bir süsleme
geleneğidir. Ayrıca başındaki börkü erkeğin börküne göre yüksek alınlıklı olup daha gösterişlidir. Benzer
kadın başlıklarına Kubad Abad Sarayı (1236) çinilerindeki kadın figürlerinde de görmek mümkündür
(Önder, 1973, c. 1-8).
Figürlerin ortasında kompozisyonu dikey olarak iki eşit parçaya ayıran bir servi ağacı yer
almaktadır. Kaynağı İslam öncesi Türk kültüründeki “Hayat Ağacı” inancına dayanan bu motifin İslam
sonrası dönemde başta servi ve hurma olmak üzere farklı ağaç formlarına dönüştüğü görülmektedir.
Sürekli yeşil kalması ve uzun boyu ile Türk sanatı ikonografisinde ebedi olanı, uzun hayatı ve
ölümsüzlüğü simgeleyen servi (Ergun, 2004, c. 234-235) burada kadın ve erkeğin sonsuza dek
birlikteliğini ve uzun bir ömür temennisini de sembolize etmiş olmalıdır. Servinin gövdesinin altında ve
üstünde iki yana doğru açılmış çok parçalı yaprak motifleri kompozisyonu zenginleştirmektedir. Ağcın
gövdesinin içi kahverengi eğrilerle doldurularak hacim kazandırılmaya çalışılmış ve tamamı koyu mavi
renkli sır ile belirginleştirilmiştir.
Sonuç
“Selçuklu Üslubu ”nu belirgin kılan ve çeşitli müzelerde yer alan çok sayıdaki Selçuklu çini ve
seramiklerinin figürlü anlatımı, Moğol akınları sonucu yanıp kül olan minyatürlerin yerine bize Selçuklu
yaşantısı, gelenekleri, sarayı, adetleri, inanışları, kıyafetleri, modası, eğlenceleri v.s. için ışık tutan en
önemli tarihi belgelerdir (Öney, 2004, c.62). Kars Müzesi’nde bulunan çini levha da bu sanat anlayışının
bir parçası olarak dönemin sosyo-kültürel ve sanatsal geleneklerini bize yansıtması açısından önemlidir.
KAYNAKÇA
Arık, R. (2012). “Sınır Tanımayan Bir Bezeme Motifi”, Uluslararası Katılımlı XV. Ortaçağ ve Türk Dönemi
Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu (Anadolu Üniversitesi-Eskişehir 19-21 Ekim 2011), C.
1, Eskişehir, s. 71-84.
Avşar, L.-Avşar, M. (2015). “Seramik Sanatı Eğitiminde Selçuklu Seramiğinin Yeri”, Kalemişi, Cilt 3, Sayı 5, s. 96-
110.
Ergun, P. (2004). Türk Kültüründe Ağaç Kültü, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları.
Ettinghausen, R.–Guest, G. D. (1961). “The Iconography of a Kāshān Luster Plate”, Ars Orientalis, Vol. 4, p. 25-64.
Hillenbrand, R. (2005). (Çev. Çiğdem KAFESÇİOĞLU). İslam Sanatı ve Mimarlığı, İstanbul: Homer Yayınları.
Karamağaralı, B.(2003). “2000-2001 Yılı Ani Kazısı”, 24.Kazı Sonuçları Toplantısı, 2. Cilt, Ankara: Kültür
Bakanlığı Yayınları, s. 233-242.
Öney G. (2004). “Büyük Selçuklu Seramik Sanatında Resim Programı ve Gelişen Figür Üslûbu”, Sanat Tarihi
Dergisi, Sayı/ XIII/1/Nisan, s. 61-82.
Öney G. (2008). “Tarihten Yansımalarla Büyük Selçuklu Seramiklerinde Kadın”, Sanat Tarihi Dergisi, Sayı/ XVII/I
/Nisan 2008, s. 55-75.
Önder, M. (1973). “Selçuklu Devri Kadın Başlıkları”, Türk Etnoğrafya Dergisi, S. 13, İstanbul, s. 1-8.
Tekin, B. B. (2014). “Selçuklu Kültüründe Kadın’ın Konumu: Sanat Eserlerinden Hareketle Karşılaştırmalı Bir
Değerlendirme”, Turkish Studies, Volume 9/10 Fall 2014, p. 991-1008.
http://www.iranicaonline.org/articles/kashan-vii-kashan-ware (Erişim tarihi: 30.01.2016)
http://www.sothebys.com/fr/auctions/ecatalogue/2010/a-princely-collection-treasures-from-the-islamic-world-
l10225/lot.84.html# (Erişim tarihi: 04.02.2016)
https://tr.pinterest.com/pin/376191375104787834/ (Erişim tarihi: 04.02.2016)
İSLAMİYETTEN ÖNCE TÜRKLERDE DEMIRCILIK
Yusufcan YASİN
Özet: Türklerde madencilik dört bin yıldan fazla bir tarihe sahiptir. Türkler, bir kültürün gelişmesinde
madenciliğin çok önemli bir rolü olduğunu iyi kavrayan bir millettir. Tarihin muhtelif dönemlerinde Türkler,
altın, bakır, gümüş, demir, kalay gibi maden ocaklarını kazmakla komşu kavimler arasında ün kazanmıştır,
Bilhassa Türkler, ilk olarak demir madenlerini çıkaran bir kavimdir. Söz konusu bildiride destanlar, yazılı
kaynaklar ve arkeolojik buluntulara göre Türklerin demircilik tarihinden bahsedilir.
Anahtar Kelimeler: Türkler, madencilik, demircilik
The Ironwork in the Turkish History Before the Islam
Abstract : Turkic has a workmanship history of then four thousand years. İn the cultare development Turkic
have deep knov workmasnship to play an important role. İn the every age’s of history, Turkic are to
excavated mines of gold, silwer, tin, kopper, iron and Turkish workmanship are famous neighbour nations.
Especilly in the history of world Turkish persons are the first time excavated iron mine. İn this paper in
accordance with the epic poem, historical documents and archeological meterial will be research history of
Turkish ironwork.
Keywords: Turkic, workmanship, iron mine.
İnsanların madencilik tarihi pek eski çağlara dayanmaktadır. Çakmak taşı, tuz, kömür, bakır, bronz
ve altın insanların ilk olarak tanıdığı madenlerdir. Ondan sonra insanlar demir madenini keşfetmiştir.
Madenlerin keşfedilmesi ve onun çeşitli malzemelerin yapımında kullanılmasi ile insanların medeniyet
tarihi yeni bir safhaya geçmiştir. Bilhassa, demirin çeşitli sahalarda uygulanması insanlarının gelişme
aşamasını daha da hızlandırmış ve insanlığa yeni bir hüviyet kazandırmış. Orta Asya’nın eski kültür
merkezleri içinde maden bakımından en zengin ve madenciliğin en ilerlemiş olduğu bölgenin Altay ve
Baykal bölgeleri olduğu bilinmektedir. Sonraları Çin’de yapılmış araştırmalar sayesinde, eski Türk
yurdlarından olan Tanrı Dağı ve Karakurum(Altın) dağ eteklerinin de madencilik bakımından parlak bir
geçmişe sahip olduğu kanıtlanmaktadır. Yazılı kaynaklara ve kazılarda elde edilen buluntulara göre,
Türkleri insanlığın ilk madencileri arasında saymak doğru bir hüküm olabilir. Türklerin türeyip çoğaldığı
ve büyük devletleri kurduğu Orta Asya, eski çağlarda olduğu gibi, bugün de dünya’nın en değerli ve en
mühim maden bölgelerindendir. Moğolistan’dan Tuna’ya kadar uzanmış bozkırlardaki kurganlarda
bulunan ve metallar üzerine çok zarif bir biçimde işlenmiş “hayvan stili san’at üslûbu”, Türklerin
madencilik ve işleyicilik bakımından harcadığı cabalarını ve gösterdiği yeteneklerini tam belirtileriyle
ortaya çıkarmaktadırlar ve bununla kamu oyunu hayrete bırakmaktadırlar.
Demir işleyicilik, madencilikte son safha olarak görunmektedir. Gerçekten, Altay ve Altın dağ
vadilerinde yerleşen Türk boyları, daha milattan bir kaç binlerce yıl önce usta maden işçileri idi. Bunlara
eski literatürlerde “Altay’ın Demircileri” denilmektedir (Türk Ansiklopedisi, 166:211). Dünya’nın en
geniş imparatorluklarını kuran Türkler, büyük ölçüde ve çağına göre daima yüksek bir harp sanayi’ine
sahib olmuşlardır. Bu üstünlüğü sağlayan vasıtılardan biri demir idi. Demirin ilk keşfedildiği yer olarak
bazan Afrika, bazan Cenubî Hindistan, bazan Şarkî Anadolu gösterilmiş, M.ö. 4.binlerde Mısırda, daha
sonraları Çin’de, Troya’da ve Mezopotamya’da demirin tanındığı ileri sürülmüş ise de, bunlar doğru olsa
dahi, fazla bir değer taşımaz. Çünkü meteor ve filiz halde bulunan bu demir o çağlarda son derece azdı ve
faydası da yoktu. Gerçek demir çağı bu madenden bol miktarda alet ve silah yapılması ile başlar. Bu
imkan da Altaylar’da, Yenisey nehrinin kaynak bölgelerinde mevcud olmuştur. Tarihî devirlerde de aynı
bölgede(bilhassa Salınçak ve Onugug havalisi) Yüksek vasıfta sert ve yumuşak çeliklere tesadüf edilmiş.
Şimal Altaylar’da demir eritme ocakları, Ulan-Ede(baykalın şarki) yakınında Göktürkler çağından demir
ocak ve döküm yerleri ortaya çıkarılmıştır. Çin kaynaklarına göre, Yenisey’in yukarı mecrası dolaylarında
eskiden beri demir cevherleri elde edilirdi. Abakan havalisinde yüksek vasıfta mıknatıs ve Tuba ırmağı
boyunca demir cevherleri bulunuyordu (İslam Ansiklopedisi, 1988: 249). Araştırmalarda madenciliğin
göcebe ve savaşçı kavimlerin icadı olduğu ileri sürülmektedir. Göçebe hayat tarzı, savaşçılık ve vurucu
silahları yapma ihtiyaçları, herşeyden önce insanları madenleri farketmeğe sürüklemişlerdi. Zengin demir
madenleri bulunduğu Orta Asya bölgesinde türeyen ve tarihteki ilk rolü göçebe ve savaşçılıkla başalayan,
Doktora Öğrencisi, Sinkyang Üniversitesi Tarih Enstütüsü, yhacip@126.com