85
Gutierrez Alea gibi uluslararası alanda tanınan yönetmenler rahatlıkla ortak yapımcı
bulabilmiş ve Çilek ve Çikolata (Fresa y Chocolate, Tomás Gutiérrez Alea / Juan
Carlos Tabio, Küba, 1994) filmini spanya ve Meksika’yla ortak yapım olarak
çekebilmiştir. Çilek ve Çikolata Oscar’a aday olan ilk Küba filmi özelliğini de
taşımaktadır. 1980’lerde ortak yapımların artmasıyla ve küresel pazarda yer
bulabilmek için daha popüler filmler yapılmaya başlanmıştır (Fraunhar, 2005: 170).
Küba’nın Latin Amerika sinemasına bir diğer önemli etkisi ise, diğer
ülkelerin sinemacılarıyla geliştirdiği ilişkiler olmuştur. Birçok Latin Amerikalı
sinemacı Küba’da sinema eğitimi alırken, ülkelerinde sürgüne çıkmak zorunda kalan
sinemacılara Küba ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca, ortak yapımlar sayesinde, diğer
ülkelerin sinemacılarına destek de verilmiştir. Küba’da kurulan Santiago Film Okulu
sadece Kübalı değil diğer Latin Amerikalı sinemacıların yetişmesini sağlamıştır.
Günümüzdeki Latin Amerika sinemasının gelişmesinde Santiago Film Okulu’nun
önemli bir payı bulunmaktadır. Santiago Film Okulu 1980’lerden itibaren ICAIC’in
dışında film üretmeye de başlayarak bu kurumun sinema üretiminin tekelini
kırmıştır.
Küba sineması özellikle belgesel alanında çok ileri bir noktadadır. Küba’da
belgesel toplumu şekillendiren bir rol oynama potansiyeline sahiptir (Armes, 1987:
91). Kurmaca filmlerde ise Tomas Gutierrez Alea ve Humberto Solas’ın ağırlığı
görülmektedir. Tomas Gutierrez Alea ve Humberto Solas’ın yanında çok az film
çekmiş olsa da Julio Garcia Espinosa yazdığı “Kusurlu Sinema” isimli makalesi ile
86
teorik alanda Küba sinemasına yön çizmiştir. Bu üç yönetmen Küba sinemasının
ş
ekillenmesinde en fazla paya sahip sinemacılardır.
Teorik olarak, Küba sinemasında Espinosa’nın Kusurlu (Imperfect) Sinema
makalesinin etkisi görülmektedir. Espinosa bu makalede, Hollywood sinemasını
teknik açıdan kusursuz ve ticari olarak tanımlarken, Küba ve diğer azgelişmiş ülke
sinemalarının teknik olarak bu standarda erişemeyeceğinden bahseder. Sinemanın,
bu teknik tanımından sonra, kusurlu sinemanın nasıl olması gerektiğini, bunda
sinemacının rolünün ne olduğunu tanımlamaya çalışır. Mükemmellik teknik bir
mükemmelliktir, ama bu ülkelerde üretilen ve Espinosa’nın ‘kusurlu sinema’ dediği
sinema, konusu, senaryosu, gerçekçiliği ile sanatsal olarak daha üst bir seviyeye
ulaşabilir. Espinosa sanatçı-halk ilişkisine yoğunlaşmaktadır. Önemli olan küçük bir
elit sanatçı topluluğu yaratmak değil, halk ile sinemacı arasındaki ayrılığı
sorgulamaktır. Seyircisini mücadele edenlerden bulan ve temalarını da onların
problemlerinden çıkaran bir sinema yapılmalıdır (Armes, 1987: 98). Kusurlu
sinemanın merkezi karakterleri, değiştirebileceklerini hissettikleri bir dünyada
yaşadıklarına inanan insanlardır; bütün problemler ve zorluklara rağmen, devrimci
bir yola dönüştürebilecekleri bir dünyada yaşamaktadırlar (Armes, 1987: 98).
Kusurlu sinema, Batı sinemasındaki sonuçların ve ürünlerin kutsanmasının yerine
problemleri ortaya çıkaran metotları göstermelidir (Armes, 1987: 98). Teknik kalite
önemli değildir, elit kültürüne karşı halkın kültürü gösterilmelidir. Popüler kültürün
sıradan biçimleri sinema için önemli bir veri kaynağıdır (Stam, 2003: 31). Sanat
toplum için yapılmalıdır, ama sanatçı uygun koşullarda partizan, sosyal içerikli bir
biçim yaratabilir (Shaw, 2003: 18).
87
Küba’da “üçüncü sinema” ICAIC’in kurulması ile birlikte yerleşmiştir
(Fraunhar, 2005: 164). 1960’ların sonlarında Kübalı yönetmenler yeni bir film biçimi
oluşturmaya çalışırlar (Amiot, 2003: 115). 1960’larda sinemada da özerk bir ulusal
sinema kurulmaya çalışılır. Bu ulusal sinemada, kusurlu sinemanın uzaklaştırma ve
diyalektik kurguya dayanan tarzı, talyan yeni gerçekçiliği ve belgesel stili, klasik
Hollywood’un pasif gösterim ve tüketim biçimlerini kırmak için kullanılmaya
başlanmıştır (Fraunhar, 2005: 164).
Küba sinemasının en önemli yönetmenleri arasında Tomas Gutierrez Alea,
Humberto Solas ve Julio Garcia Espinosa sayılabilir. Bu yönetmenlerin aynı
zamanda idari görevleri de olduğundan yönettikleri filmlerin sayısı fazla değildir.
Ayrıca, Avrupalı ve Latin Amerikalı birçok yönetmen de, Küba’ya gelerek
sinemanın şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Cezare Zavattini, Otello Martelli,
Joris Ivens, Chris Marker, Agnes Varda Mikheil Kalatozishvili gibi yönetmenler
Küba’da sinemanın gelişmesi için çalışmalarda bulunurken (Elena, Lopes, 2003: 5),
Ben Küba
(Soy Cuba/Ya Kuba, Mikheil Kalatozishvili, Sovyet Birliği-Küba, 1964)
Sovyetler Birliği’nin Küba devrimine hediyesidir. Ben Küba’da devrim öncesinin ve
sonrasının Küba’sı gösterilerek, aradaki farklar belgesel bir tarzda ele alınmaktadır.
Bu film Küba sinemasının belgesel biçiminin oluşmasında önemli bir yere sahiptir.
Avrupalı yönetmelerin bu ülkeye gelmesi ve Küba’nın önemli yönetmenlerinden
olan Tomas Gutierrez Alea ve Julio Garcia Espinosa’nın sinema eğitimini talya’da
almış olması gibi nedenlerden dolayı Küba sineması en çok talyan yeni
gerçekçiliğinden etkilenmiştir. Küba yeni gerçekçiliğe çok şey borçludur ama yeni
Dostları ilə paylaş: |