22
RUS ÖYKÜLERI
gelemem, önemli bir işim var,” demeye başlamıştı. Liza bu söz-
ler üstüne derin derin iç çekiyordu.
Sonunda Erast’ı tam beş gün üst üste göremedi, büyük bir
endişe içindeydi. Altıncı gün üzgün bir ifadeyle geldi. “Sevgi-
li Liza! Bir süreliğine senden ayrı kalmak zorundayım. Savaş
içinde olduğumuzu biliyorsun. Benim alayım da sefere katılı-
yor.” Liza sarardı, az kalsın bayılacaktı.
Erast ona sarıldı, okşadı, sevgili Liza’sını hep seveceğini,
döndükten sonra bir daha ayrılmamayı umduğunu söyledi.
Liza uzun süre hiç konuşmadı, sonra acı gözyaşları döktü ve
elini tutup ona bakarak bütün aşkıyla sordu: “Gitmesen ol-
maz mı?” “Tabii ki olur,” diye cevapladı Erast, “ama büyük bir
onursuzluk ve namusumda büyük bir lekeyle. Herkes benden
nefret eder, bir korkak olarak, bu vatana layık olmayan bir ev-
lat olarak herkes benden iğrenir.” “Ah, madem öyle,” dedi Liza,
“git, git o zaman. Tanrı’nın gösterdiği yere! Ama seni öldürebi-
lirler.” “Vatan uğruna ölmek korkunç bir şey değil sevgili Liza.”
“Sen olmazsan ben bir gün daha yaşayamam.” “Niye bunları
düşünüyoruz? Ölmeyeceğime ve sana döneceğime inanıyo-
rum.” “Tanrı’nın izniyle! Her gün, her saat dua edeceğim. Ah,
okuma yazma bilmemem ne kötü. Olan bitenleri, başından ge-
çenleri bana bildirirdin, ben de sana gözyaşlarımı yazardım!”
“Hayır Liza, kendine dikkat et, bu dostun için kendini koru.
Ben yokken ağlamanı istemiyorum.” “Gaddar adam! Beni bu
teselliden mahrum bırakacağını mı sanıyorsun! Hayır! Senden
ayrıldığımda ancak kalbim durmuşsa ağlamam.” “Yeniden ka-
vuşacağımız o anı düşün.” “Düşüneceğim, düşüneceğim! Keş-
ke bir an önce gelse! Sevgili Erast! Seni kendinden bile çok
seven zavallı Liza’yı hep hatırla!”
Bu konuyla ilgili konuştuklarının hepsini anlatmam müm-
kün değil. Ertesi gün son buluşmalarıydı.
23
NİKOLAY KARAMZİN
Erast, onun sevimli ve yakışıklı beyinin savaşa gitmek zo-
runda olduğunu duyunca gözyaşlarını tutamayan Liza’nın an-
nesiyle de vedalaşmak istedi. Kadını biraz para almaya zar zor
ikna etti. “Ben yokken Liza’nın yaptıklarını satmasını istemi-
yorum, ne de olsa anlaşmamıza göre hepsi benim.” Yaşlı kadın
hayır duaları etti. “Tanrım, sağ salim bize dönmesine yardım
et, onu burada tekrar görebilelim! Umarım Lizam da o zamana
kadar kendine bir sevgili bulur. Düğünümüze gelebilmen için
nasıl dualar ederim. Liza’nın çocukları olunca beyim, bilesin,
vaftiz babası sen olacaksın! Ahhh! O günleri görmeyi öyle çok
istiyorum ki!” Liza annesinin yanında oturuyor ve ona bakamı-
yordu. Bu anlarda Liza’nın neler düşündüğünü, okur kolayca
anlamıştır.
Liza, Erast onu son kez kucaklayıp göğsüne bastırdığında
ve, “Bağışla Liza!” dediğinde ne hissetmişti? Ne dokunaklı bir
manzara! Sabah kızıllığı kırmızı bir deniz gibi doğu göğünü
sarıyordu. Erast, onunla vedalaşırken kendi ruhuyla da vedala-
şan zavallı, üzüntülü ve acı çeken arkadaşına sarılmış, yüksek
bir meşenin dallarının altında duruyordu. Bütün doğa suskun-
luk içindeydi.
Liza hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, Erast da ağladı. Kızı bıraktı,
Liza yere dizlerinin üstüne yığıldı, ellerini göğe kaldırdı ve git-
tikçe uzaklaşan Erast’ın arkasından baktı. Sonunda Erast göz-
den kayboldu. Güneş her yeri aydınlattı ama geride bırakılan
zavallı Liza kendinden geçti.
Liza kendine geldiğinde dünya kederli ve hüzünlü geldi.
Doğanın bütün güzellikleri, sevdiğiyle birlikte kalbine gömül-
müştü. “Ah!” diye düşündü. “Bu çölde niye kaldım ki? Sevgili
Erast’ın arkasından uçmama engel olan ne var? Savaş benim
için korkunç değil, sevdiğimin yanımda olmaması daha kor-
kunç. Onunla yaşamak, onunla ölmek istiyorum ya da kendi
24
RUS ÖYKÜLERI
ölümümle onun değerli hayatını kurtarmak. Bekle, bekle sev-
diğim! Sana geliyorum!” Erast’ın ardından koşmak istedi ama,
“Ya annem?” düşüncesi onu durdurdu. Liza derin bir iç çekip
boynunu eğdi ve yavaş adımlarla kulübesine yürüdü. O andan
sonra bütün günleri, sevgili annesinden saklamaya çalıştığı
acı ve kederle doldu. Üstelik annesinin kalbi de iyi değildi!
Ormanın derinliklerinde bir başına kalıp da özgürce gözyaşı
döktüğünde ve sevdiğinden ayrı kalmaktan inlediğinde sa-
kinleşebiliyordu. Sık sık hüzünlü bir kumru da acılı sesiyle
onun feryatlarına katılıyordu. Ama bazen de, çok sık olmasa
da, umudun altın ışığı, teselli ışığı onun acılarının karanlığını
aydınlatıyordu. “Bana döndüğünde nasıl da mutlu olacağım!
Nasıl da değişecek her şey!” Bu düşüncelerle bakışı değişiyor,
yanaklarında güller açıyor ve Liza fırtınalı bir geceden sonraki
mayıs sabahı gibi gülümsüyordu. İki ay böyle geçti.
Liza’nın bir gün, annesinin gözüne sürdüğü gülsuyunu al-
mak için Moskova’ya gitmesi gerekti. Büyük sokakların birin-
de karşısına büyükçe bir araba çıktı, içinde Erast oturuyordu.
“Ahhh!” diye haykıran Liza arabaya atıldı ama araba yanından
geçerek bir avluya girdi. Erast arabadan indi, tam büyük bir
evin basamaklarını çıkarken Liza’nın ona sarıldığını fark etti.
Birden sarardı, sonra kızın bütün sorularına ve hayret nida-
larına hiç cevap vermeden elinden tutup çalışma odasına gö-
türdü, kapıyı kapayıp, “Liza!” dedi. “Durumlar değişti. Nişan-
landım. Beni rahat bırakmalısın. Kendi iyiliğin için beni unut.
Seni sevmiştim, şimdi de seviyorum, yani sana her şeyin en
iyisini diliyorum. İşte sana yüz ruble, al,” –paraları kızın cebi-
ne soktu– “izin ver, seni son kez öpeyim. Sonra da evine git!”
Liza kendine gelinceye kadar kızı çalışma odasından çıkardı ve
uşağa, “Kızı avludan çıkar!” dedi.
O anda bütün yüreğim kan içinde kalıyor, Erast’ın içindeki
Dostları ilə paylaş: |