Rus Öyküleri



Yüklə 291,56 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/7
tarix04.08.2018
ölçüsü291,56 Kb.
#60765
1   2   3   4   5   6   7

16

RUS ÖYKÜLERI

görünüyordu ki neredeyse dakikada bir uyandı ve derin derin 

iç çekti. Liza daha güneş doğmadan kalktı, Moskova nehrinin 

kıyısına yürüdü, otların üstüne oturdu ve hüzne boğulmuş bir 

halde, havada oynaşan ve yukarı çıkarken doğanın yeşil örtüsü 

üstüne parlak damlalar bırakan beyaz sise bakmaya başladı. 

Her taraf sessizlik içindeydi. Ama kısa süre sonra doğan güneş 

her şeyi uyandırdı. Korular ve çalılıklar canlandı, kuşlar kanat-

lanıp ötmeye başladı, çiçekler güneş ışığını doyasıya içmek için 

başlarını kaldırdı. Ama Liza hâlâ hüzünle oturuyordu. Ah Liza! 

Liza! Ne oldu sana böyle? Bu zamana kadar kuşlarla kalkıp 

sabahları onlarla neşelenirdin. Tıpkı güneşin çiy damlasında 

parıldadığı gibi tertemiz, mutlu yüreğin gözlerinde ışıldardı. 

Ama şimdi düşünceler içindesin, doğanın olağan sevinci ne 

kadar da uzak yüreğine.

Bu arada genç çoban kaval çalarak sürüsünü nehir kenarın-

dan götürüyordu. Liza gözünü ona dikti ve düşünmeye başla-

dı. “Şu an düşüncelerime yerleşen kişi bir köylü olarak, çoban 

olarak doğsaydı ve şimdi sürüsünü yanımdan geçirseydi... Ah! 

Ona gülümseyerek selam verir ve, ‘Merhaba güler yüzlü çoban! 

Nereye götürüyorsun sürüyü?’ derdim. ‘Koyunların için yem-

yeşil otlar burada da var, şapkanı süslemek için taç yapılacak 

bin bir çiçek burada da var.’ Sevecen bir bakışla bana baksa, 

belki elimi tutsa... Hayal işte!” Çoban kavalını çalarak onun 

yanından geçip gitti, alaca bulaca sürüsü de yakındaki tepenin 

ardında kayboldu.

Liza birden neşeli sesler duydu. Nehre baktı, bir kayık ve 

kayığın içindeki Erast’ı gördü.

Bütün damarları kurudu, tabii ki korkudan değil. Ayağa 

kalktı, gitmek istedi ama yapamadı. Erast kıyıya atlayıp Liza’nın 

yanına geldi. Hayalinin bir kısmı gerçekleşmişti. Çünkü Erast 

kıza sevecen bir bakışla bakıyor ve elini tutuyordu... Liza, Liza 



17

NİKOLAY KARAMZİN

ise ateş olmuş yanakları, patlayacak kalbi ile gözleri yerde öyle-

ce duruyordu. Elini geri çekemiyordu, pembe dudaklarıyla ona 

yaklaştığında geri çekilemiyordu... Ah! Erast onu öptü, hem de 

öyle bir öptü ki, Liza’ya sanki bütün dünya ateşe atılmış gibi 

geldi. “Sevgili Liza,” dedi Erast, “sevgili Liza! Seni seviyorum!” 

Bu sözler, kızın ruhunun derinliklerine olağanüstü, ulvi bir 

müzik gibi işledi, kulaklarına zar zor inandı ve...

Tamam, fırçayı ve paleti bırakıyorum. Yanlızca tek bir şey 

söyleyeceğim, o heyecan anında Liza’nın çekingenliği kaybol-

du ve Erast sevildiğini, yepyeni bir şekilde, tertemiz ve açık 

yüreklilikle sevildiğini anladı.

Aralarında az bir mesafe otların üstünde oturuyorlardı, bir-

birlerinin gözlerinin içine bakıyor ve birbirlerine, “Sev beni!” 

diyorlardı. İki saat göz açıp kapayıncaya geçip gitti. Sonunda 

Liza annesinin onu merak edeceğini anımsadı. Ayrılmak ge-

rekti. “Ah Erast,” dedi, “beni her zaman sevecek misin?” “Her 

zaman sevgili Liza, sonsuza kadar!” “Buna ant içer misin?” 

“Tabii ki sevgili Liza, yemin ederim!” “Hayır! Yemin etmene 

gerek yok. Sana inanıyorum Erast, inanıyorum. Zavallı Liza’yı 

bırakmazsın ki! Bu mümkün olamaz!” “Mümkün değil sevgili 

Liza, mümkün değil!” “Ne kadar mutluyum, annem senin beni 

sevdiğini duyunca nasıl da sevinecek!” “Yoo, hayır Liza! Ona 

hiçbir şey anlatmaya gerek yok.” “Niye ki?” “Yaşlı kişiler şüp-

heci olur, kötü şeyler gelir akıllarına.” “Kalkmam gerek.” “Ama 

rica ediyorum, annene tek kelime bile etme.” “Tamam. Ondan 

hiçbir şey gizlemek istememe karşın seni dinleyeceğim.”

Vedalaştılar, son kez öpüştüler ve her akşam ya nehrin kı-

yısında, ya beryoza koruluğunda ya da Liza’nın kulübesinin 

yakınlarında mutlaka ama mutlaka buluşmaya söz verdiler. 

Liza kulübeye doğru yürüdü ama hâlâ kıyıda duran ve onun 

arkasından bakan Erast’a belki yüz kere dönüp dönüp baktı.



18

RUS ÖYKÜLERI

Liza kulübeye oradan çıktığından bambaşka bir halde dön-

dü. Bütün hareketlerinde bir mutluluk seziliyordu. “Beni sevi-

yor!” diye düşündü bu düşüncenin mutluluğuyla. “Ah anne-

ciğim!” dedi daha yeni uyanan annesine. “Ah anneciğim! Ne 

kadar güzel bir sabah! Her taraf nasıl da sevinç dolu! Tarlakuş-

ları hiç bu kadar güzel ötmemişti, güneş hiç bu kadar ışılda-

mamıştı, çiçekler hiç bu kadar güzel kokmamıştı!” Yaşlı kadın 

sopasına dayanarak kalktı, Liza’nın bu kadar güzel şekilde an-

lattığı sabahın keyfini çıkarmak için dışarı çıktı. Sabah ona da 

muhteşem göründü. Sevgili kızı kendi neşesiyle ona da neşe 

katmıştı. “Ah Liza!” dedi. “Tanrı’nın işleri ne olağanüstü! Bu 

dünyadaki altmışıncı yılımı yaşıyorum ama yine de Tanrı’nın 

mucizelerine bakmaktan gözümü alamıyorum, yüksek ve ko-

caman bir çadıra benzeyen şu berrak gökyüzüne, her yıl yeni 

otlar ve yeni çiçeklerle bezenen şu toprağa bakmaya doyamı-

yorum. Demek gökyüzündeki efendimiz insanı çok sevmiş ki

bu dünyayı bu kadar güzel yaratmış. Ah Liza! Bazen acılarımız 

olmasa ölmeyi kim ister ki?.. Sanırım gözyaşı dökmeseydik ru-

humuzu unutup giderdik.” Liza ise, “Sevdiğimi unutacağıma 

ruhumu unuturum!” diye düşünüyordu.

Verdikleri sözü yerine getirememekten korkan Erast ve 

Liza, o günden sonra her akşam (Liza’nın annesi yattıktan son-

ra) ya nehir kıyısında, ya beryoza koruluğunda ama daha sık 

olarak da, yıllar öncesinde kazılan derin ve temiz göleti çevre-

leyen yüz yıllık meşelerin (kulübeden seksen sajen uzaklıkta) 

altında buluşuyorlardı. Gökyüzündeki sakin ay, yeşil dalların 

arasından, akşam esintisi birlikte sevgilinin okşadığı Liza’nın 

açık renk saçlarını ışığının gümüşüne boğardı. Aynı ışıklar, 

Erast’ın öpücükleriyle kuruttuğu, güzel Liza’nın gözlerinde-

ki aşk dolu yaşlarda parıldıyorlardı. Öyle temiz bir duyguyla 

sarılıyorlardı ki birbirlerine, utangaç ay tanrıçası Artemis bile 



Yüklə 291,56 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə