S e t a 1 y ı l l ı ğ ı



Yüklə 5,84 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə26/256
tarix18.06.2018
ölçüsü5,84 Mb.
#49335
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   256

66

o c a k   1 1

Türkiye’de araştırma merkezlerinin kurulması 

1960’lı yıllara dayanır. Fakat özellikle son yıllar-

da araştırma merkezlerinin yükselişi söz konu-

sudur. Saha çalışmasına dayanan incelememiz-

de Türkiye’de yakın geçmişte kurulan stratejik 

araştırma merkezleri mercek altına alınmış ve 

güvenlik kültürünün belirlenmesindeki rolleri 

üzerinde durulmuştur. Güvenlik sektöründe 

faaliyet gösteren araştırma merkezi yöneticile-

ri ve uzmanlarıyla gerçekleştirilen mülakatlar 

aracılığıyla gerek Türkiye’deki mevcut güvenlik 

kültürünün paydaşlarına dair sorular yöneltil-

miş gerekse de Türkiye’nin başta Yunanistan, 

Irak ve Ermenistan olmak üzere, komşularıyla

olan  ilişkileri,  Kıbrıs’ın  durumu,  NATO’nun

yeni vizyonu, Türkiye’nin casus belli’leri, kü-

resel çağda ulus devletin geleceği ve ABD’nin 

bölgesel girişimlerinin ulusal güvenliğe olan 

etkisi gibi bir dizi dış politika konusu değerlen-

dirilmiştir. Saha bulguları ışığında Türkiye’deki 

araştırma merkezleri sektörünün bir profili çı-

kartılmış ve Türkiye dış politika ve ulusal gü-

venlik kültüründe yaşanan değişim sürecine 

ışık tutulmuştur.



SONUÇ

 Çalışmamızın ulaştığı sonuçlardan 

birisi,  Neo-Realizm’in  sistemik,  tek  tip  aktör-

yapı ilişkisinin ötesine geçilmekte olduğu ve 

Türkiye’de güvenliğin inşasında bir rekabetin 

baş göstermeye başladığıdır. Güvenlik politi-

kalarının belirlenmesi sürecinde ya ordunun 

ya da siyasal partiler, iktidar partisi, sivil top-

lum örgütleri ve araştırma merkezleri de dâhil 

olmak üzere sivil iradenin baskın çıkacağı bir 

iktidar mücadelesi vardır. Hem kendi çalışma-

mız hem de ulusal güvenlik kültürünün ve po-

litikalarının yapılandırılması sürecinde ortaya 

çıkacak yeni çalışmalar, bu önemli parametreyi 

göz önünde bulundurmalıdır. Zira güvenlikleş-

tirme süreçlerinin nasıl bir mecrada akacağı bu 

iktidar konfigürasyonuna dâhil olan aktörler 

arasındaki güç mücadelesinin nasıl seyredeceği 

ile yakından ilintilidir. Şimdilik bu güç müca-

delesi, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde 

güvenlik politikalarının oluşturulmasında sivil 

katılımın artmaya başlamasıyla birlikte sivil 

iradenin lehine gelişmektedir (Karaosmanoğlu, 

2000: 199). Tabii ki bu gelişmeyi tetikleyen ve

bu gelişmeye hız kazandıran, iç ve dış paramet-

relerdir. Araştırmamızda da kendini gösteren 

bu parametrelerin arasında, 1980’lerden sonra 

ekonominin liberalleşmesiyle birlikte iş dünya-

sının siyasi süreçlerde etkin olmaya başlaması-

nın, sivil toplum aktörlerinin bu yeni ortamdan 

beslenerek seslerini yükseltmesinin ve ulusla-

rarası işbirlikleri oluşturmalarının, 1990’larla 

birlikte kamuoyunun ve medyanın ülkenin gü-

venlik anlayışında artan bir rol üstlenmesinin 

yanı sıra Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik

sürecinin rolü yadsınamaz. 

Çalışmamızın işaret ettiği bir diğer önemli ge-

lişme, mülakatlarımızda da ortaya çıktığı üzere, 

güvenlik kültürü ve politikalarının yapımında 

sivilleşme yönünde gelişmeye başlayan ve izdü-

şümleri görülen bu sürecin, araştırma merkez-

lerinin katkılarıyla daha gelişeceği ve billurlaşa-

cağıdır. Çalışmamızın da vurguladığı gibi, sivil 

mecrada akmaya başlayan bu süreç, esas itiba-

riyle yeni bir süreçtir. Hatta araştırma merkezi 

uzmanlarının altını çizdiği gibi, sürecin sivil 

tonu giderek artmakta, güvenliğin yapımı çok 

sesli ve çok kurumlu bir yapılanmaya doğru yol 

almaktadır. Dolayısıyla devleti, ulusal güvenli-

ğin ve bunun kapsadığı güvenlik politikalarının 

tek ve biricik (unique)  belirleyicisi  ve  uygula-

yıcısı  olarak  tanımlayan  Realizm  ve  Neo-Re-

alizm, genelde uluslararası ilişkileri özelde ise 

güvenlik kültürünün ve politikalarının yapımı-

nı anlamakta ve açıklamakta başarısız kalmak-

tadır. Sosyal İnşacı Teori’nin katkısıyla devletin 

dış politika davranışının çoğulcu bir ortamda, 

aktörlerin sosyal etkileşimi ile ortaya çıkan 

ulusal çıkar ile şekillendiği ortaya çıkmakta-

dır. Başka bir ifadeyle bu çalışma devletin tek 

karar verici olduğu dönemin geride kaldığını, 

iç politikada siyasi tavır alışların, ideolojilerin 

ve dünya görüşlerinin, ulusal çıkarın tanımlan-

ması sürecine dâhil olduğunu, geçmişte oldu-

ğunun tersine dış politikanın, bir anlamda iç 

politikanın uzantısı haline gelmekte olduğunu 

göstermektedir. 

Güvenlik  politikalarının  belir-



lenmesi sürecinde ya ordunun ya da 

siyasal  partiler,  iktidar  partisi,  sivil 

toplum  örgütleri  ve  araştırma  mer-

kezleri de dâhil olmak üzere sivil ira-

denin baskın çıkacağı bir iktidar mü-

cadelesi vardır. 




67

a r a ş t ı r m a   m e r k e z l e r i

Son olarak alan çalışmasına dayalı, teorik çer-

çevesi  mümkün  mertebe  Uluslararası  İlişkiler

disiplininde vuku bulan düşünsel ve yöntemsel 

değişikleri de göz önünde bulunduran bu kap-

samlı, detaylı ve hacimli çalışmanın belirtmek 

ve altını kalın çizgilerle çizmek istediği temel 

ekseni;  Türkiye’de  neredeyse  Cumhuriyet’in

kuruluşundan Soğuk Savaş’ın bitimine kadar, 

devletin bel kemiğini oluşturan askerî elitlerin 

bakış açısıyla, onların yöntemleri ve araçlarıyla 

belirlenen, yapılandırılan ve oluşturulan güven-

lik kültürünün ve buna bağlı olarak geliştirilen 

güvenlik politikalarının, bilhassa Soğuk Savaş 

Dönemi’nden sonraki küresel ve liberal geliş-

melere paralel olarak, siviller lehinde yeniden 

düzenlendiğidir. Bu yeni yapılandırmada, baş-

ta araştırma merkezleri ve onların bünyesinde 

çalışan uzman ve yöneticilerin, sivil toplum 

kuruluşlarının, üniversiteler bünyesinde faali-

yetlerini yürüten kuruluşların ön plana çıktığı 

saptanmıştır. Bu yeni yapılandırma, güvenliğin 

yapımını ve güvenlik kültürünün oluşturulma-

sı sürecini sadece sivil aktörleri çeşitlendirerek 

değil; aynı zamanda eski ve konvansiyonel si-

yasi yapıları yenileyerek veya revize ederek, 

anayasal değişiklikleri de yaparak gerçekleş-

tirmiştir. Biz bu çalışmada, daha sivil bir mec-

rada akmaya başlayan bu süreci son dönemde 

güvenlik ile ilgili politikaların yapımında, aktif 

ve zaman zaman öncü roller oynayan, süreçle-

re doğrudan etkileri, karar vericiler üzerindeki 

yönlendirmeleri ve aktif rolleri bulunan araştır-

ma merkezleri ve uzmanları izleğinden anlat-

maya çalıştık. Çalışmamızın var olan güvenlik 

ve güvenlikleştirme süreçlerine olan katkısı, bu 

noktada kendini göstermektedir. Bu bağlamda 

güvenlik literatürüne katkısı olacağını düşün-

düğümüz bu çalışma, farklı ekollerden ve dü-

şünce sistematiklerinden gelecek eleştirilere de 

açıktır. 

Son olarak; yürüttüğümüz saha çalışmasından 

Türkiye’deki araştırma merkezi sektörünün 

geleceğine dair de bazı izlenimler edindik. 

Sektörde gözlemlediğimiz, araştırma merkez-

lerinin sayısının artmakla birlikte birçoğunun 

uzun yıllara dayanabilecek sürekliliğinin ol-

mamasıdır. Keza, araştırmayı yürüttüğümüz 

süre zarfında bile örneklem grubumuzdaki 

bazı araştırma merkezleri kapanmıştır. Sektö-

rün gelişmesinin kurumların devamlılığıyla 

ilintili olduğu görüşünden hareketle, sektörün 

geleceğinin  bağlı olduğu parametreleri de or-

taya çıkartmaya çalıştık. Görüşme yaptığımız 

araştırma merkezi yöneticilerinin tümü, sür-

dürülebilir mali kaynak temininde yaşanan 

sıkıntılardan bahsetmiştir. Bu bağlamda, sek-

törün ihtiyaç duyduğu kaynak girişinin ve ser-

best kaynak kullanımının önündeki engellerin 

kaldırılması bir ihtiyaç olarak dile getirilmiştir. 

Hükümet kurumlarının araştırma bütçelerinin 

arttırılması ve bu bütçelerden araştırma mer-

kezlerine gerek sipariş usulü gerekse de ihale 

yoluyla araştırma yaptırılması yöntemlerden 

birisidir.  Vergi  avantajı  getirecek  ve  araştırma

merkezlerini diğer sivil toplum kuruluşların-

dan ayıran bir kanun düzenlemesi de yardımcı 

olabilir. Uluslararası ilişki ağlarına ve yurtdışın-

daki fonlara eklemlenebilmek için, toplumda 

kimi zaman nükseden komplo teorileri engel 

teşkil etmektedir. Şöyle ki Türkiye’de yurtdışı 

kaynaklı proje yapmak, araştırma yapmak ve 

yayın yayınlamak yabancı ellerin gizli emelle-

rine (Türkiye’yi yönetme, bölme, kendi çıkarla-

rına göre hareket ettirme ve kullanma gibi) alet

olunmak şeklinde de yorumlanabilmektedir. 

Çalışmamız bu çeşit bir milliyetçi dalganın, 

bunun yükselmesinin ve komplo teorilerine 

kamuoyu ilgisinin yüksek olmasının, araştır-

ma merkezleri sektörünü dolaylı yoldan olum-

suz olarak etkileyeceğini ortaya koymaktadır. 

Bu çalışmanın, araştırma merkezi sektörünün 

geleceğine ilişkin çıkardığı bir diğer projek-

siyon, devlet sırrı kavramının kanunen yeni-

den düzenlenmesinin ve devlet sırrı/gizli bilgi 

anlayışına esneklik getirilmesinin araştırma 

merkezlerinin üretimini daha sağlam temellere 

oturtacağı, güvenilirliğini arttıracağı ve sektö-

rün geleceğini olumlu yönde etkileyeceğidir. Bu 

sayede araştırma merkezleri, iç ve dış politika 

ile ilgili siyasi bütün meseleler hakkında daha 

sağlıklı ve eksiksiz bilgiyi haiz olacaktır.

Çalışmamızın işaret ettiği bir di-



ğer önemli gelişme, güvenlik kültürü 

ve  politikalarının  yapımında  sivilleş-

me  yönünde  gelişmeye  başlayan  ve 

izdüşümleri görülen bu sürecin, araş-

tırma merkezlerinin katkılarıyla daha 

gelişeceği ve billurlaşacağıdır. 




Yüklə 5,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   256




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə