59
i r a n n ü k l e e r k r i z i n e ç ö z ü m a r a y ı ş l a r ı
nın en önemli parametrelerinden birinin ken-
dine güven olduğunu göstermesi bakımından
anlamlıdır. Türkiye’nin uluslararası sistemde
sözüne kulak verilen bir aktör olmasında, BM,
AB, İKÖ ve NATO’da saygınlığının artmasında
özgüveni kadar moral ve etik değerleri dış poli-
tikasının merkezine yerleştirmesinin de büyük
bir payı var. Uluslararası sistemin etkin aktör-
lerinin özeleştiri yapmalarına da öncülük eden
ilkelere dayalı bu tercih, Türkiye’yi küresel vic-
danın sesi olma yolunda ön plana çıkarmıştır.
Moral değerleri dış politikaya taşımak
Barış, istikrar, insan hakları ve adalet gibi değer-
ler yanında savaş ve çatışma yerine diplomasi ve
müzakereyi önceleyen bir yaklaşımı benimse-
yen Türkiye, dış politikadaki etki alanını insani
kaygılarla daha da genişletme imkânı bulmuş-
tur. Türkiye’nin geleneksel dış politika tercihleri
ve ilişkileri ideolojik kaygılarla ve kuşkusuz So-
ğuk Savaş dönemine damgasını vuran güvenlik
anlayışı ile şekillenmiş, daha çok Batılı mütte-
fikler ile ilişkiler geliştirilmiştir. Bunun doğal
bir sonucu olarak tarihi ve kültürel zemin hazır
olmasına karşın Balkanlar, Kafkasya, Afrika
ve Ortadoğu’ya hak ettiği önem verilmemiştir.
Türkiye’nin bugün izlediği dış politika aslında
iç politikadakine benzer bir normalleşme ve
restorasyon dönemini başlatmıştır. Bir taraftan
AB ile üyelik müzakereleri sürdüren, Kıbrıs ve
Ermenistan gibi dondurulmuş sorunları ma-
saya yatıran, tek ülkeye bağımlı kalma riskini
ortadan kaldırmak için enerji kaynaklarını
çeşitlendirme adına Rusya ve İran ile ilişkileri
geliştiren, Afganistan, Lübnan ve Balkanlara
barış gücü gönderen, diğer taraftan Arap-İsrail
sorununun çözümünde arabuluculuk yapmaya
çalışan bir aktör Türkiye. Türkiye bu bölgeler-
iran nükleer krizine çözüm arayışları
21 OCAK 2011 -
ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya’dan oluşan P5+1 ile İran
arasında devam eden nükleer müzakerelerin son görüşmesi Ocak ayında İstanbul’da gerçekleş-
ti. İki gün süren zirvede yeni bir öneri gündeme getirmeyen İran, uranyum takası anlaşmasını
görüşmeye hazır olduğunu bildirdi. Ancak Türkiye’nin ev sahipliğinde yapılan görüşmelerde uz-
laşma çıkmadı. İran’ın uranyum zenginleştirme ve yaptırımlarla ilgili ön şartları kabul etmediği
için uzlaşmaya varılmadığını dile getiren Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek
Temsilcisi Catherine Ashton, bu arada İran’la diyalog kapısını açık bıraktı.
AA
60
o c a k 1 1
deki girişimleri ile bölgesel sorunların ve kriz-
lerin çözümünde önemli bir adres olmuştur.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin ülkesindeki
hükümet krizinin çözümüne katkıda bulun-
ması için Türkiye’ye gelmesi, İran nükleer so-
rununun diplomasi ile çözüme kavuşturulması
amacıyla P5+1 üyeleri (İngiltere, Fransa, Rusya,
ABD, Çin ve Almanya) ve İran’ın 21–22 Ocak’ta
İstanbul’da bir araya gelecek olması Türkiye’nin
küresel bir aktör olma yolunda kat ettiği mesa-
feyi göstermektedir.
Ortak bir dış politika dili ve
vizyonu geliştirmek
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun aksi
açıklamalarına karşın, Türkiye’nin Balkanlar
“
Türk dış politikasındaki yeni
açılımlar, özellikle Ortadoğu ülkeleri
ile kurulan yakın ilişkiler her ne kadar
bazılarında eksen kayması biçiminde
yorumlansa da aslında bir özgüvenin
ve yukarıda işaret edilen gelişmele-
rin yansımasıdır.
özellikle de Ortadoğu ülkelerinde yürüttüğü
aktif dış politika, zaman zaman Yeni Osman-
lıcılık olarak yorumlanıyor. Bu algının bazı
Arap aydınlar arasında da kabul gördüğü bi-
liniyor. Zira bunlar Türkiye’nin, Irak sorunu
başta olmak üzere bölgeye ilişkin dış politika
oluşturma sürecinde kendi ülkelerinin görüş
ve kaygılarının yeterince dikkate almadığını
düşünüyorlar. Bu nedenle Türkiye’nin, bölgeye
ilişkin dış politika tercihlerini Arap aydınları ve
kamuoyuna daha iyi anlatması gerekiyor. Baş-
bakan Erdoğan Kâbil, Bağdat, İstanbul, Beyrut
ve Şam’ın dili ile yani bölgenin hassasiyetini
yansıtan bir dille konuşuyor. Arap dünyasında
ise bölgesel sorunları hâlâ Batılı güç merkezle-
rinin perspektifinden gören ve onların dili ile
konuşan aydınların var olduğu görülmeli, bu
bölgede ortak bir tarihimiz olduğu gibi gelece-
ğimizin de ortak olduğu daha sık dile getiril-
melidir. Başbakan Erdoğan’ın açıkça işaret etti-
ği yakın tarihin ideolojik mirası olan karşılıklı
önyargı ve kaygıların giderilmesi ancak bu yolla
mümkün olacaktır.
Sabah, 22 Ocak 2011
61
i r a n n ü k l e e r k r i z i n e ç ö z ü m a r a y ı ş l a r ı
ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve
Almanya’dan oluşan P5+1 ile İran arasında de-
vam eden nükleer müzakerelerin son görüşmesi
dün ve bugün İstanbul’da yapılıyor. Görüşmeler
İran’ın nükleer programının meşruiyetinin öte-
sinde küresel düzenin nasıl şekilleneceği ile de
ilgili. Irak’ın işgali sürecinde uluslararası kural
ve kurumları yok sayan bir diplomasi anlayışını
benimseyen ABD, şimdilerde küresel düzenin
kurallarının yeniden belirlenmesi sürecinde et-
kin olmaya çalışıyor. Yeni düzende oyunu kura-
lına göre oynamaya yanaşmayan İran gibi ülke-
lerin “hizaya getirilmesi” Amerika’nın etkinliği
ve prestiji açısından önemli. İstanbul görüşme-
lerinden somut bir anlaşma çıkması ihtimali
düşük görünüyor. Zira ABD Dışişleri, görüşme
gündemini nükleer meselenin tartışılmasıyla
sınırlamaya çalışırken, İran, Nükleer Silahla-
rın Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’ndan
(NPT) doğan uranyum zenginleştirme hakkını
tartışmaya açmayacağını söylüyor. Bu koşul-
larda, İran hâlihazırda elinde bulunan zen-
ginleştirilmiş uranyumun büyük bir kısmının
takasına razı olursa, bu P5+1 açısından başarı
olarak değerlendirilecektir. Ancak İran için ba-
şarı, uranyum zenginleştirme hakkının kayıtsız
bir biçimde tanınması demek. Uranyum zen-
ginleştirme hakkını inkâr etmeyen ama bu tür
faaliyetleri de dünya çapında sınırlandırmaya
çalışan ABD ve Avrupalıların bunu yapmasını
beklemek naiflik olacaktır.
İran’dan beklentiler
P5+1, BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) aldı-
ğı İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini
geçici olarak durdurmasını öngören 1696 No’lu
karara (2006) uymasını istiyor. Ayrıca, İran’ın
2003’te imzaladığı, Uluslararası Atom Enerjisi
Kurumu (IAEA) uzmanlarının önceden haber
vermeksizin nükleer tesisleri teftişlerine olanak
sağlayan Ek Protokol’ün gereğini yerine getir-
mesini talep ediyor. 2010 Aralık ayında yapılan
Cenevre Görüşmelerinden, İstanbul’da tekrar
görüşmek üzere anlaşılması dışında somut bir
sonuç çıkmaması bu gündem maddelerinde
ilerleme sağlanamamasının bir sonucu. ABD,
SETA YORUM
Istanbul’daki Nükleer
Müzakerelerin Anlamı
ABD, İran’ı uzlaşmaz, uluslararası hukuk ihlalcisi, art niyetli, güvenilmez ve
cezalandırılmayı hak eden bir “kötü çocuk” olarak göstermeye çalışıyor.
KADIR ÜSTÜN
Dostları ilə paylaş: |