55
d o ğ r u d a n y a t ı r ı m r a k a m l a r ı n d a t ü r k i y e l i d e r l i ğ i
• Karar alıcılar tarafından uluslararası doğ-
rudan yatırım kararlarının, doğası gereği
sektörler arasında önemli farklılıklar gös-
terebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın daha
çok uluslararası doğrudan yatırımlara gel-
mesi beklenen sektörleri iyi bilen uzman-
lardan oluşan sektörel birimleri olmalıdır.
• Stratejik hedef olarak belirlenen teknoloji-
yoğun yatırımların Türkiye’ye çekilmesiyle
uyumlu olabilecek sektör ve alanların belir-
lenmesi gerekmektedir. Sektör seçimi, sa-
dece bu sektörlere gelecek yatırımları teşvik
etmek anlamına gelmemektedir. Dünya ge-
neline bakıldığında, gerekli altyapı, yeterli
ve donanımlı üretim faktörlerinin varlığı,
rekabetçi piyasa koşulları ve fırsat eşitliği
gibi şartlar oluşmadan verilecek teşviklerle
yabancı yatırımın gelmesi zor olur.
• Uzun dönemli stratejileri ortaya koyar-
ken, Türkiye’ye teknoloji-yoğun yatırım-
ları çekmenin önündeki engellerden birisi
de, eğitimli ve kalifiye işgücü arzının ye-
tersiz olmasıdır. Özellikle Orta ve Doğu
Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığı zaman
Türkiye’de işgücünün ortalama eğitim dü-
zeyi oldukça düşük kalmaktadır. Yabancı
yatırımcılar ve özellikle teknoloji-yoğun
sektörlerde çalışanlar eğitimli, kalifiye işgü-
cü arzı yetersizliğinin önemli bir darboğaz
olduğunu her fırsatta belirtmektedirler.
• Önümüzdeki dönemde Türkiye’de
hâlihazırda var olan ve uluslararası doğru-
dan yatırımları çekme olasılığı yüksek olan
otomotiv sektörünün beraberinde diğer
sektörlerle olan ileri ve geri bağlantıları ve
yarattıkları dışsallıklar nedeniyle stratejik
sektörler olarak belirlenmesi çağın gerekle-
rine uygun olacaktır.
• Yapılacak olan 2011 seçimlerinden sonra
hazırlanacak olan yeni bir anayasa ile ya-
tırımcılara hukuki garantiler sağlanırsa,
tarım ve sanayide üretim alanlarını ulusla-
rarası doğrudan yatırım için cazip kılacak
girişimler olursa bu uluslararası yatırım
miktarını artırabilir.
• İstanbul’un bölgesel finans merkezi hali-
ne gelmesi, yabancı sermaye girişlerinin
hızlandırılması, sektörün daha hızlı bir bi-
çimde büyümesi ve finans sektörünün tüm
potansiyelinin olumlu seyir takip etmesi
açısından önem arz etmektedir. Dünyada
çok yakın bir gelecekte büyük bir hacme
ulaşması beklenen Ortadoğu ve Körfez
orijinli sermayenin Türkiye’ye gelmesi için
finans sektöründe de gerekli altyapı ve faa-
liyet birimlerinin oluşturulması gerekmek-
tedir. Bu hususta vergi teşviki politikası bü-
yük önem taşımaktadır.
• Yabancı sermayenin ülkeye girişinin,
Türkiye’nin dış politikada “komşu ülkeler-
le sıfır problem” politikası sayesinde Orta
Doğu ve Kuzey Afrika ülke pazarlarındaki
yüksek pazar payı ile aynı paralelde gitme-
diği açıktır. Yıllarca süregelen ve önyargılı
olan Ortadoğu ve Körfez orijinli sermayeye
bakış mutlaka değişmelidir. Türkiye, daha
önce Londra’ya giden körfez sermayesini
İstanbul’a yönlendirmek için Avrupa’da de-
vam eden krizi fırsat olarak kullanmalıdır.
• Ayrıca siyasi yapı ve ekonominin iç içe ol-
duğu kabul edildiğinde, Türkiye açısından
var olan siyasi istikrar ekonomik karar alıcı
konumundaki yerli ve yabancı yatırımcılar
açısından çok önemlidir. Bu nedenle Türki-
ye siyasi istikrar ile ekonomik istikrar konu-
sunu birlikte yürütmek zorundadır.
• Türkiye ekonomisi “enflasyon/sermaye giri-
şi” ikilemi ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Merkez bankası sıcak para girişini önlemek
için faiz indirimleri gerçekleştirirken diğer
yandan kredi genişlemesini ve enflasyon
önlemek için zorunlu karşılık oranlarını
artırmaktadır. Türkiye’nin içinde bulun-
duğu bu ikilemden çıkması için doğrudan
yatırımları çekmek için yapısal reformları
mutlaka hayata geçirmesi gerekir.
• Ülkeye gelecek olan yabancı yatırımları ar-
tırmak için, mutlaka yabancı sermaye ya
da uluslararası doğrudan yatırım stratejisi
oluşturulmalıdır. Bu stratejide kısa vade ve
uzun vadede yapılması gerekenler mutlaka
belirtilmelidir.
56
o c a k 1 1
Türkiye, 2001 krizinden sonra özellikle finans
ve bankacılık kesiminde gerçekleştirilen re-
formlar sayesinde, küresel krizden en hızlı çıkış
sağlayan ülkelerden birisi olmuştur. Türkiye İs-
tatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre ilk
çeyrekte yüzde 11.7, ikinci çeyrekte yüzde 10.3
ve üçüncü çeyrekte yüzde 5.5 oranında bir bü-
yüme gerçekleşmiştir. Türkiye 2010’un ilk çey-
reğinde gerçekleştirdiği yüzde 11.7’lik büyüme
ile G-20 ülkeleri arasında Çin’den sonra en hızlı
büyüyen ikinci ekonomi olmuştur. Yılın ilk do-
kuz aylık dönemi itibariyle Gayrisafi Yurtiçi
Hâsıla’da (GSYİH) geçen yılın aynı dönemine
göre reel olarak yüzde 8.9 oranında bir artış
gerçekleşmiştir.
Orta Vadeli Program’da yüzde 6.8 olarak he-
deflenen büyüme rakamının 2010’da aşılması
beklenmektedir. Türkiye, dünyanın en büyük
ekonomileri arasında 16’ncı ve AB ülkeleri ara-
sında ise 7’nci sırada bulunmaktadır. Gerçekle-
şen ekonomik büyüme rakamları ve tarihteki
en düşük faiz oranlarına rağmen, son dönemde
işsizlik oranında ancak kısmi bir düşüş yaşan-
mıştır. Fakat işsizlik oranlarının Avrupa bölge-
sindeki diğer ülkeler kadar olmasa bile yüksek
düzeylerde seyretmesi, ekonomideki iyileşme-
lerin istihdama yansıması konusunda halen
problemlerin olduğunu göstermektedir. Ayrıca,
ÖTV artışları ile enerji fiyatlarındaki dalgalan-
malardan dolayı enflasyonda da inişli, çıkışlı bir
dönem yaşanmasına rağmen, Türkiye’de 2010
yılı itibarıyla yıllık enflasyon, tüketici fiyatla-
rında (TÜFE) yüzde 6.4 olarak gerçekleşmiştir.
Eksen kayması mı dış ticaret çeşitlendirmesi mi?
Cari açığın önemli kalemlerinden biri olan it-
halat- ihracat farkının değerli TL nedeniyle it-
SETA YORUM
Ekonomide 2011 Yılı
Perspektifi
İhracatın ağırlıklı olarak yapıldığı AB ülkelerindeki talep daralması, küresel ekonomik
kriz, meydana gelen gelişmeler ve kırılganlıklar dikkate alındığında, Türkiye’nin
ihracatı için uzun dönemli bir risk görülmektedir.
ERDAL TANAS KARAGÖL
siyasi istikrar ve büyüyen türkiye ekonomisi
OCAK 2011 -
Entegrasyonun arttığı günümüzde, dünya gündemindeki gelişmeler şüphesiz
Türkiye ekonomisini de olumsuz yönde etkiledi. Avrupa’daki borç sorunu, Ortadoğu ve Kuzey
Afrika’daki siyasi ve eknomik krizler ile karşılaştırıldığındaTürkiye istikrarlı siyasi yapısı ve büyü-
yen ekonomisi sayesinde istikrarlı bir liman haline geldi. Uzun yıllar dünya ekonomisi sıralama-
sında ikinci sırada bulunan Japonya 2011 yılında bu başarısını Çin’e kaptırırken Çin’den sonra
en yüksek büyümeyi ise Türkiye gerçekleştirdi. Türkiye, 2011 yılında da açıklamış olduğu Orta
Vadeli Program ve Sanayi Strateji Belgeleri ile dünya ticaretindeki payını artırmayı hedefledi.
Türkiye yılın ilk iki çeyreğinde yüzde 11,6 ve yüzde 8,8 oranında büyürken, yılın üçüncü çeyre-
ğinde ise yüzde 8,2 oranında büyümeyi sürdürdü. Enflasyon rakamları ise döviz kuru hareketle-
ri ve ÖTV değişiklikleri gibi etkiler ile yükseldi. 2011 yılında Türkiye’de ihracat 135 milyar dolar,
ithalat ise 241 milyar dolar ile yılı kapattı.