49
k ü r t m e s e l e s i n d e ç ö z ü m e d o ğ r u
Cumhuriyetle yaşıt olan Kürt meselesi, bir so-
run olarak ortaya çıkarken de çözüme dair
adımlar atılırken de değişmeyen “kırmızı çiz-
giler” fasit dairesinden hiçbir zaman kurtu-
lamadı. Kürt meselesinin yıllar içinde çözüm
sürecinden sürekli uzaklaşarak kangren haline
gelmesine büyük bedeller ödeyerek şahitlik
ettik. Başbakan Erdoğan’ın 2005 Diyarbakır
konuşmasından bu yana devlet aklında Kürt
meselesine dair yaşanan derin paradigma de-
ğişimi ve çözüme dair umutlar da bugünlerde
gündeme oturan kırmızı çizgiler provokasyo-
nuna takılma riski taşıyor.
Kırmızı çizgiler siyaseti
Kırmızı çizgiler siyaseti, sorunlar çözüldükçe,
ön şartlar yerine getirildikçe diyalog ve mü-
zakere sürecinin başlayacağını vaaz eder. Bu
yaklaşım tarzı sadece apolitik olmakla kalmaz,
sorunun mecrasını çözümsüzlüğe kaydırır.
Türkiye, normalleşmek için öncelikle kırmı-
zı çizgiler siyasetinden kurtulmalıdır. Elbette
bünyesinde en fazla kırmızı çizgi barındıran
yapı müesses nizamın kendisidir. Lakin özellik-
le son üç yıldır yaşadığımız inişli çıkışlı demok-
ratikleşme süreci, devlet aygıtının vatandaş-
larla kurduğu hukuk ilişkisinin tedrici olarak
normalleşmesini sağladı. Bu normalleşmeden
farklı toplumsal kesimler kendilerine düşen
payları da aldılar. Kürt meselesi yaşanan genel
iyileşmenin içerisinde bir sorun alanı olarak
kalmaya devam ediyor. Tam da bu sebepten
dolayı özel bir ilgi ile demokratik açılım süreci
başlatıldı. Açılım süreci kırmızı çizgiler siya-
setinin yıllarca yasakladığı bütün başlıkların
yaygın ve derinlemesine tartışılmasını sağladı.
Toplumun kahir ekseriyeti Kürt meselesi ile
ilk kez yüzleşti. Özellikle son 25 yıldır medya
ve vesayet rejimi marifeti ile toplumdan sakla-
nan bütün konular teker teker ortaya döküldü.
Tartışılan konular birçok toplumsal kesim için
şok terapisi işlevi gördü. Hassasiyetler, öğrenil-
miş cehaletler ve provokasyonlar doğal olarak
harekete geçti. Bütün bu hareketlenmeye rağ-
men hükümet tartışmaların önünü kesmemek
için elinden gelen gayreti sarf etti. “Açılım sü-
reci öldü” çıkışları her yükseldiğinde Başbakan
sürecin devam ettiğini ve edeceğini ifade etme-
ye devam etti. Bu sayede tartışmalar kesintiye
SETA YORUM
Kürt Meselesini Esir Almak
Son on yılda 90’ların tahribatının ancak bir kısmının tadilatı gerçekleşebildi. 2010’ları
Kürtleri ve Kürt sorununu esir alan siyasetsizliğe mahkûm etmenin maliyeti çok daha
derin olabilir.
TAHA ÖZHAN
50
o c a k 1 1
uğramadan sürdürülebildi. Açılım süreciyle
beraber PKK eylemleri de had safhaya ulaştı.
Eylemlere rağmen güvenlikçi bir perspektif asıl
eksen haline dönüşmedi. Aksine MGK bildiri-
lerinde bile demokratik açılım sürecinin önünü
açan ifadeler yer almaya başladı. Geçen sene
sonuna doğru PKK eylemlerinin durmasının
ardından bütün aktörlere bir muhasebe imkânı
doğmuş oldu.
Sol anakronizm sorunu
Maalesef son iki haftadır yaşanan gelişmelerle
bu imkân büyük ölçüde heba edildi. Sol anak-
ronik yaklaşım tarzının, tam da eleştirdikleri
kırmızı çizgiler tuzağına düştüğüne şahitlik et-
tik. Kürt meselesine demokratik bir çözümün
usul ve sonuçlarına ikna edilmesi elzem olan
toplumsal kesimlerdeki kırmızı çizgiler bizati-
hi Kürt sorunu adına siyaset yapan aktörlerce
daha da belirgin hale getirildi. Bugün itibariyle
çözümsüzlüğe bir adım daha yaklaşmış bulu-
nuyoruz. Üslup olarak meydan okumayı, usul
olarak kırmızı çizgiler dayatmayı tercih eden
bu yaklaşım tarzı Kürt meselesinin ne bugüne
kadar oluşturduğu ne de bundan sonra ortaya
çıkacak maliyetleri anlamaktan uzak görünü-
yor. Sonuçta, 2007 Nisan ayından beri siyasi ve
sosyolojik meşru bir zemin üzerinden gündeme
müdahale edemeyen askeri vesayetin kafa kal-
dırmasına, kamu reformuna dair Sezer’in veto
ettiği atılması 2005’ten beri planlanmış adım-
ların inkıtaa uğramasına, farklı dillerin kullanı-
mına dair muhtemel adımların akim kalmasına
ciddi katkı sağlamış oldular. Sorunların konu-
şulması zemininin tesis edilmesini merkeze
alan “basamaklar siyaseti” yerine, ön şartlarda
ilerleme yaşanmasını icbar eden kırmızı çizgi-
ler siyasetini tercih ederek de apolitik bir siyasi
mevziye iyice yerleşmiş oldular. 12 Eylül kısmi
anayasa değişimi sürecinde mezkûr siyasetin
ilk işaretini verenler içine düştükleri apolitik
siyaseti tahkim ettiler. Neticede, sol anakronik
siyasal anlamsızlık ile sağcı ilkelliğin makasın-
dan fayda ummaya çalışan aciz bir siyasi denk-
lemle karşı karşıyayız. AK Parti açısından bu
makas ilk kez kurulmuyor. Referandum öncesi
de benzer bir anti demokratik makastan AK
Parti’nin halkoylamasında ciddi yara almasına
dair hesaplar yapılmaktaydı. %58, toplumun
ciddi bir kesiminin “Yeni Türkiye” kızıl elma-
sını satın aldığını bizlere gösteren bir sonuçtu.
Bayrak, savunma güçleri vb. naif ama tahrik
edici mayınlarla süslenmiş özerklik ve dil tar-
tışmaları, referandum öncesi yaşanan ve siyasi
elitler düzeyinde sayılabilecek gerilimi doğru-
dan toplumsal düzeye çekme potansiyeline sa-
hiptir. Bu açıdan yeni siyasi makasın çok daha
dikkatli şekilde yönetilmesi gerekiyor.
Silahsızlanma ne olacak?
Yaşanan tartışmaların adeta unutturduğu temel
bir mesele olan PKK’nın silahsızlandırılması ise
dokunulamayan bir alan olmaya devam ediyor.
PKK yaşanan süreçte Kürt meselesinden ba-
ğımsız bir başlık olmaya doğru ilerliyor. Oysa
Kürt meselesinde bir ilerleme kaydetmenin en
belirgin işareti PKK’nın silahsızlanmasına kafa
yormaktan geçiyor. Kürt sorunu adına siyaset
yapanlar neredeyse PKK’nın nasıl silahsızlana-
cağına dair bir tek öneri bile getir(e)miyorlar.
Aktör karmaşası içerisinde, üniversiteli mar-
jinal bir grubun haftalık eylem takvimi düze-
yinden farksız bir tarzda Türkiye gündemine
müdahil oluyorlar. Bu tarzlarının oldukça
etkili ve provokatif olduğu doğrudur. Lakin
orta vadede anlamsızlaşacak ve anakronik tu-
tumlarına siyasi tepki bulamayacakları da tec-
rübeyle sabittir. Yaşanan tartışmalar arasında
garip bir şekilde üzerinde fazlaca durulmayan
içerik sorunu bile getirilen önerilerin ciddiyet
düzeyini göstermektedir. Mahiyeti siyasi prag-
matizmden ve maslahattan nasibini almamış,
Kürt Kemalizminin anakronik sol aydın pat-
ronajıyla servis edilmesinden ibaret olan yak-
laşım tarzının çözüme hizmet etmesi mümkün
değildir. 1990’ları devleti esir alan küresel ve
yerel çeteler eliyle millet maliyetine kayıp yıllar
olarak geçirdik. Son on yılda 90’ların tahribatı-
nın ancak bir kısmının tadilatı gerçekleşebildi.
2010’ları Kürtleri ve Kürt sorununu esir alan
siyasetsizliğe mahkûm etmenin maliyeti çok
daha derin olabilir. Kürt meselesinde en fazla
ihtiyaç duyduğumuz şey güven artırıcı adımla-
rın atılabilmesinin zemininin inşası ve silahsız-
lanmadır. Yaşanan tartışmaların tutarlılığı bu
neticelere hizmet ettiği ölçüde anlamlıdır.
Sabah, 1 Ocak 2011
“
Kürt meselesinde en fazla ih-
tiyaç duyduğumuz şey güven artırıcı
adımların atılabilmesinin zemininin
inşası ve silahsızlanmadır.