S e t a 1 y ı l l ı ğ ı



Yüklə 5,84 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə33/256
tarix18.06.2018
ölçüsü5,84 Mb.
#49335
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   256

83

t a h r i r ’ d e   r e f o r m   s e s l e r i

munda kaldılar. Sömürge dönemi batılı çıkarla-

rı sömürge sonrası durumda da sürdürebilmek 

üzere tedavüle sokulan bu fasit daire, doğal ola-

rak toplum ile siyasal rejimler arasındaki gerili-

mi gün geçtikçe arttırdı. Ve nihayet, demokratik

bir siyasal rejimden, adil bir gelir dağılımından 

ve müreffeh bir yaşam standardından mah-

rum bırakılan kitleler, dün Tunus’ta, bugün de 

Mısır’da başkaldırdılar.

Türkiye tecrübesi ve Kemalist parantez

Gelelim Türkiye’ye. Türkiye, bütün yerli-dini 

unsurların ortak mücadelesiyle verdiği kurtuluş 

savaşı sayesinde sömürge tecrübesini yaşamadı. 

Erzurum ve Sivas Kongreleri, Lozan Antlaşması

ve Birinci Meclis’te somutlaşan etnik ve dini ço-

ğulculuğu  yedeğine  alarak  Cumhuriyeti  kuran

Kemalist önderlik, bu tecrübeyi, batıcılık üst 

başlığı altında, 27 yıl sürecek seküler ve milli-

yetçi bir otoriter rejimle ikame etti. İlk serbest 

seçimlerde, demokratik bir iradeyle kurduğu 

Cumhuriyetin,  Kemalist  seçkinler  aracılığıyla

otoriter bir rejime dönüşmesine tepki gösteren 

toplum,  mevcut  yönetime  son  verip  14  Mayıs

1950’de  Demokrat  Parti’yi  iktidara  taşıdı.  Tek

parti otoriter rejiminin ürettiği toplumsal ya-

bancılaşmayı, ekonomik kalkınma, siyasal katı-

lım ve dinsel serbestlik ile aşmaya yönelik bir si-

yaset yürüten Demokrat Parti, toplumdan aldığı

destekle  CHP’ye  iktidar  yolunu  aralamayınca,

Kemalist  koalisyonun  gerçekleştirdiği  27  Ma-

yıs darbesine maruz kaldı. Kemalist seçkinler, 

batının Müslüman toplumlarda demokrasi pra-

tiğinden duyduğu endişeyi, 27 Mayıs rejimiyle

ortadan kaldırdı. Ordunun, yargının ve Kema-

list aydınların rejim muhafızlığı statüsü edin-

dikleri bu rejim, merkez sağ iktidarların ken-

dilerine çizilen iktidar alanına razı olmalarıyla, 

10 yıllık aralıklarla yaşanan kesintilere rağmen

‘demokratik sistem’ görüntüsünü sürdürdü. 

Tahrir meydanını dolduran kalabalıkların 

Mısır’da gördüğü işlevi, Türkiye’de seçim sandığı

gördü. Toplum her seçimde, Kemalist vesayetçi 

rejimden duyduğu rahatsızlığı sandığa yansıttı. 

Merkezsağ, bu rahatsızlığı siyasal bir dile çevire-

meyince miadını doldurdu ve yerini AK Parti’ye

bıraktı.  AK  Parti  öncülüğünde  gerçekleştirilen

2010 referandumu ile zayıflatılan bu yarım asır-

lık vesayetçi parantez, kuvvetle muhtemeldir ki, 

2011 seçimleri ve ardından gelecek yeni Anaya-

sa ile biraz daha etkisizleştirilecek, ancak varlı-

ğını bir süre daha devam ettirecektir.



Kemalizm ve Baasçılık

Bu tarihsel okumalardan sonra Türkiye ve Mı-

sır karşılaştırıldığında ortaya çıkan resim açık-

tır. Kemalizm, demokratik Türkiye’yi kuran 

değil, kurtuluş savaşı koşullarında dahi millet 

iradesinin siyasal sisteme yansımasından taviz 

vermeyen demokratik tecrübeyi otoriter rejime 

dönüştüren iradeyi temsil etmektedir. 14 Mayıs

1950’de toplum, tek partinin otoriter tecrübesini 

geri sarmaya teşebbüs etse de, 27 Mayıs rejimi

Kemalist otoriter sistemi tekrar tahkim etmeyi 

başardı. 27 Mayıs’tan bu yana, Türkiye’deki de-

mokrasi pratiğini anlamlandıran temel dinamik, 

Kemalist seçkinlerin silah ve yasa marifetiyle 

edindikleri imtiyazları geri alma mücadelesidir. 

Bu çerçevede, Tahrir meydanını dolduran kitle-

lerin ve onlara öncülük eden aktörlerin Türki-

ye tecrübesindeki otoriter momentleri dikkatle 

analiz  etmesinde  yarar  var.  Mısır’ın  geleceğini

belirleyecek  soru,  Mısır’daki  otoriter  rejimin

14 Mayıs deneyimini yaşa(t)mamak için daya-

tacağı  27  Mayıs  düzenine  muhalefetin  direnip

direnemeyeceğidir. 27 Mayıs’la Türkiye’ye ordu

gözetiminde bir vesayet sitemini dayatan irade, 

Mısır’a da ordu gözetiminde bir vesayet düzeni

dayatmayı tasarlıyor. Türkiye’nin 27 Mayıs ham-

lesiyle yarım asırdır sürdürdüğü mücadele ha-

len sonlanabilmiş değil. Tahrir meydanının da, 

otoriter rejimle geçen yarım asırdan sonra, bir 

yarım asır daha demokratik kisveli bir otoriter 

rejime maruz kalma riski, olasılığı en yüksek 

senaryo olarak gündemdedir. Son olarak, us-

lanmaz bir pişkinlikle bu denklemi tersyüz edip 

Mısır’daki  protestolardan  Türkiye  için  dersler

çıkaran günümüz YÖN’cülerini de anmadan bi-

tirmeyelim. DP tecrübesini bastıran 27 Mayıs’ı

selamlayıp ‘halksız bir demokrasi’ye doktrin ya-

zan YÖN’cülerin bugünkü mirasçıları, Erdoğan’ı

Tahrir meydanıyla korkutup dört ay sonra ya-

pılacak seçimleri gölgelemek için direniş çağrısı 

yapıyorlar.  Oysa  Mısır’da  kitleler,  Türkiye  gibi

olmak için Tahrir meydanını dolduruyor ve 

Mısır tipi bir Kemalizm’in son bulmasını talep

ediyorlar. Görünen o ki Türkiye, Haziran seçim-

lerinde vesayet rejimini biraz daha geriletecek

ancak,  Mısır,  toplumsal  gerilimi  de  alarak,  bir

kaç on yıl daha vesayet rejiminin yeni bir kurgu-

suyla yaşamaya devam edecek. Mısır’da görüntü

14 Mayıs olsa da, rejim 27 Mayıs olacak.

Sabah, 5 Şubat 2011



84

ş u b a t   1 1

İki haftadır süren eylemlerin ardından, Mısır’da

uygun bir ateşkes için kabul edilebilir bir zemin 

aranıyor. Ateşkesi aslında tüm taraflar istiyor. 

Zira gerilimin tekrar yükselmesinin tüm ta-

raflara maliyeti son derece yüksek olacak. Bu 

nedenle de herkes masaya en güçlü şekilde 

gelmek  istiyor.  Pazar  günü  Başkan  Yardımcısı

Ömer Süleyman’la görüşen siyasi aktörler (da-

vetli olmayan Muhammet el-Baradey hariç) bir

anlaşmaya varamadı. Bu görüşme de zaten an-

laşmak için değil, tarafların birbirlerinin gücü-

nü ölçmesi için yapılmıştı. Pazarlık sürecine bir

şekilde dahil olan aktörlere kısaca göz atalım:

ABD ne istiyor? 

Geçen haftalarda sürekli muhalefet lehine po-

zisyon değiştiren ABD şimdi ise aksi yöne kay-

maya başladı. ABD derken elbette temelde 3 

grubu kastediyoruz: Obama Yönetimi, Kongre 

ve Güvenlik bürokrasisi. Bu üç aktörün çıkar-

larının kesiştiği noktadan çıkacak ABD’nin po-

zisyonu. Ancak bunlar arasında sınırsız olmasa 

da asıl güç Obama’ya ait. ABD geçtiğimiz hafta 

içinde  yaşananlardan  sonra  talepleri  ile  Mısır

elitine yaptırabilecekleri arasındaki açığı göre-

rek pozisyonunu yeniden oluşturuyor. 

ABD’nin asıl istediği, yavaş ve sakin bir geçişle 

gerçekleşecek reform sürecinin sonunda oluşa-

cak, hem Ortadoğu’da hem de Afrika’da çalışa-

bileceği güçlü ve demokratik bir aktör. Ancak 

bunun nasıl sağlanacağına sıra gelince ABD 

içinde farklı sesler çıkıyor. Şu aşamada ABD’nin 

geldiği nokta şöyle özetlenebilir: Ömer Süley-

man liderliğinde gerçekleşecek reform süre-

cinde, Müslüman Kardeşler başta olmak üzere

liberal ve sol muhalefetin de sürece katılması. 

ABD, Mübarek’in görevde kaldığı bir yönetime

de  ilke  olarak  itiraz  etmez.  Ancak  Mısır  mu-

halefeti bu noktaya gelmeden, bunu açıkça da 

söylemeyecektir. ABD’nin özel temsilcisi Frank 

Wisner’in ABD dışişleri tarafından reddedilen 

açıklamasına bu açıdan bakmak gerekir.



Mübarek gider mi?

Mübarek’in  kalması,  Obama’nın  “demokrasi

promosyonu” gündemine zarar vereceğin-

den, ABD’nin müzakerede en son razı olacağı 

noktalardan  biridir.  Bu  nedenle  Mübarek’in

SETA YORUM

Mısır’da Pazarlık Zamanı 

İhvan’ın  önümüzdeki  dönemde  seçimlerdeki  yolsuzluklardan  sonra  kurulan  Para-

lel Parlamento ya da Kurucu Meclis gibi reform sürecini garantiye alacak çözümleri 

desteklemesi beklenir.

NUH YILMAZ



Yüklə 5,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   256




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə