Selçuk iletiŞİM



Yüklə 2,6 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə30/120
tarix15.10.2018
ölçüsü2,6 Mb.
#74209
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   120

Kitabın, Ait Olduğu Sınıfa Dönüşü… (58-66)
63
Ancak kutsal olan tek şeyin yanılsama olduğu,
hakikatin ise her noktada perdelendiği bir çağ-
dan farklı bir araç beklenemez. Guy Debord’un
ifade ettiği gibi gerçek anlamda altüst edilmiş
bir dünyada doğru, bir yanlışlık anıdır (Debord
2006: 38).
Görsel kültürün yaygınlaşmasındaki temel
neden ticari üretimin fabrika sistemine geçme-
siyle oluşan büyük üretim hacimlerinin tüketi-
lebilmesi için gerekli olan tanıtımlarda bu bu-
luşun etkinliği, bu ekonomik sistemin güvenliği
için kontrol ihtiyacının artması ve bireylerin
manipülasyonunun yani bireylerin rızalarının
üretiminde görsel kültürün avantajlarının ikti-
dar tarafından keşfedilmesidir. Anı ölümsüzleş-
tiren fotoğraf, aynı zamanda bir anlam oluş-
turma aracıdır ve ideolojiyi yeniden üretmede
önemli işlevlere sahiptir. Fotoğraf gerçekliği
eksiksiz temsil iddiası nedeniyle belli bir
diktatoryaya sahiptir. Foucault’ya göre, can-
landırma ne tarzda olursa olsun bazı dilsel
kalıpları harekete geçirir. Bu dilsel kalıplar
“ileri sürüş”tür. Şablonları oluşturan bu ileri
sürüşler, bir figürün bir şeye benzemesinin yol
açtığı sıradan ama sessiz ve ona egemen olan
bir işleyişi devreye sokar: “O gördüğünüz,
odur”. Bu işleyiş, kendisinin aksini düşündürt-
meyen, diktatoryal bir mekanizmadır ve her
alana sızar. Günlük yaşamımız geçmiş ve gele-
ceğin eş zamanlılığı arasında daimi bir uğraştır
(Gadamer 2005: 11). Geçmişi gündelik zamana
dahil eden ise ikonlar ve sembollerdir. Bu bağ-
lamda geçmiş, şimdiki zaman içersinde kurgu-
lanır ancak bu kurgulanımda geçmiş artık geç-
miş değildir. O, tıpkı ikonlar ve diğer gösterge-
ler gibi, kendisinin gerçekliğini belirleyen
temel yapıcılarını hissettirmeden var olur. Yani
Foucault’nun bahsettiği diktatoryal bir meka-
nizma olan “ileri sürüş”, kendini yineler. Ger-
çekliğin temsili, gerçekliğin yeniden üretimi;
göstergenin diğer göstergelerle bütünleşerek
anlam kazanmasından dolayı tanımlanabilir
olmasını, onu doğal bütünleşik yapısından
kopartıp farklı bir düzleme oturtulabilir olma-
sını sağlayarak,  düzenlemenin iktidarın pom-
paladığı ideoloji doğrultusunda gerçekleşmesi-
ni sağlamış, egemen atmosferin kontrolünü
güçlendirmiştir.
Bu gelişmeler belli bir teknolojik buluş silsilesi
içinde gerçekleşmiştir. “On dokuzuncu yüzyı-
lın ortasında Massachusetts’li bir portre ressa-
mı olan Samuel Morse, elektrikli telgrafla
“Tanrı ne yapmış?” diye ilk mesajı göndererek
dünya  tarihinde  yeni  bir  evrenin  kapısını  aç-
mıştır. Daha önce hiçbir mesaj onu taşıyacak
biri olmadan başka bir yere götürülemiyordu.
Uydu teknolojisinin ortaya çıkması ise her
adımda geçmişten dramatik bir kopuşa daha
işaret etmektedir. (…) 1 Şubat 1999’da,
Morse’un nokta-çizgi dizilerini icat etmesinden
yaklaşık yüz elli yıl sonra, Mors alfabesi dünya
sahnesinden kesin olarak silinmiştir. Onun
yerini, tehlikeyle karşılaşan gemilerin hemen
yerlerini bildirebilecekleri uydu teknolojisi
kullanan bir sistem aldı. Anında elektronik
iletişim sadece haberlerin ya da bilgilerin daha
çabuk aktarılmasını sağlayan bir yol değildir.
Anında elektronik iletişimini varlığı, ister zen-
gin ister yoksul olsun, bireylerin yaşamlarının
tüm dokusunun değişmesine neden olur. Nel-
son Mandela’nın görüntüsü insanlara, yan
komşularının yüzünden daha aşina geliyorsa,
gündelik yaşantının niteliğinde bir şeyler de-
ğişmiş demektir (Giddens 2000: 23-24). Bu,
devrimdir: bir görsel devrim. Fotoğraf ve diğer
görsel malzemeler görüntünün, semboller dün-
yasına büyük oranda dahil olmasına sebep
olmuştur. Fotoğraflar, afişler, resimler, ilanlar
semboller dünyasındaki yerini almıştır. Fotoğ-
rafın ön planda olduğu yeni anlatım biçimi, dile
yardımcı olma işlevini yerine getirmekten
ziyade, gerçeğin kavranmasının, anlaşılmasının
ve tahlil edilmesinin başat vasıtası olmuştur
(Postman 2006: 83). Görüntünün gerçeğin
kavranmasında bu derecede etkinleşmesi, top-
lumsal işbölümünün artarak bu durumun insanı
bilgi toplumunda cahil kılması ve zorunluluk-
tan doğan bir güvene –ki bu güven cehaletin
belirtisidir, örneğin bireyler gittikleri doktorun
bilgisini sorgulayamazlar- ihtiyaç duyulması
bireylerin olayları anlayabilmesini güçleştir-
mektedir. Gerçek ya da hayali, neredeyse hiçbir
olay bireyleri uzun süreliğine şaşırtamaz çünkü
onları  şaşırtacak olayın kabul edilemez bir
çelişki olarak görünmesini sağlayacak, kap-
samlı ve tutarlı bir resme sahip değildirler
(Postman 2006: 73).
Eğitim de görsel kültürün etkisiyle biçimlen-
mekte ve bireylerin bilgiye ulaşma yöntemleri
değişmektedir. Hiçbir görsel iletişim aracı kitap
kadar derinlemesine bilgi sunamaz ancak en-
formasyon ihtiyacının evrimi itibariyle, derin-
lemesine bilgiye gerek kalmamış, böyle bir


Selçuk İletişim, 5, 3, 2008
64
ihtiyaç ortadan kalkmıştır. Diktatoryal
teknokratik toplumun ayak sesleridir tüm bun-
lar. Derinlemesine bilgi, belli bir sınıfın elinde
olacak ve işbölümüne göre oluşacak teknokrat-
lar, bir çeşit kast sistemi oluşturacaktır. Geniş
halk kitleleri, yüzeysel bilgilerle donanarak,
hayatı çözebilme ve dolayısıyla eleştirebilme
kapasiteleri zarar görmüş biçimde eblehleşe-
ceklerdir. Kişisel bilgisayarların sınıf ortamına
taşınmasıyla sözlü kültür tarafından beslenen iç
gözlem ve izolasyon arasında dört yüz yıldır
var olan ateşkes bozulmuştur. Sözlü kültür
grup halinde öğrenmeye, işbirliğine ve toplum-
sal sorumluluk duygusuna önem verir. Yazılı
kültür ise bireysel öğrenmeye, rekabete ve
kişisel özerkliğe vurgu yapar (Postman 2006:
28). Kişisel özerkliğin sonlanması demek,
bireyin sistem tarafından manipülasyonunun
şiddetlenmesi demektir. Kişisel özerkliğin, yani
benliğin zarar görmesi; ortaçağ cemaat kültü-
rünün geri dönmesidir. Bir neo-skolastik dö-
nem olarak tabir edilebilecek olan bu dönem,
cehaletin yaygınlaştığı ve iktidara karşı direni-
şin zayıfladığı bir toplumun oluşması nedeniyle
ilk işaretlerini vermektedir. Barry Sanders, bu
toplumu oluşturacak bireylerin düştüğü durum
için post-cehalet kavramını geliştirir:
İnsanlar benlik duygusunu yitirirlerse nasıl
davranırlar diye merak etmemize gerek yoktur.
Şimdi karşımızda harflerle mücadeleyi bırak-
mış, bir cümleyi ya da paragrafı bitiremeyen
bir gençler kuşağı var. Kitabı terk etmiş du-
rumdalar, hatta açıkça kitabı hor gördüklerini
belli ediyorlar. Okuma-yazmanın gücüne ve
etkinliğine, yararına inanmaktan vazgeçmişler.
Okuma-yazma öncesi dönemde bulunanların
avantajlarına da sahip değiller üstelik; sözelli-
ğin verdiği iç güce hiç kavuşamamışlar. Stan-
dart kategorilerin hiçbirine uymuyorlar. Bu
insanlardan söz ederken post-cehalet gibi yeni
bir terim bulmak gerekiyor. On yıl önce aklı-
mıza bile gelmeyecek bir şeyden bahsediyo-
rum: Bu, hem sözlü hem de yazılı dili elinden
alınmış bir kuşak. Dersliklerdeki ve sokaklar-
daki bu yeni tür cehalet düşünebileceğimiz en
korkunç trajedide: Amerikan gençliğinin ma-
nevi çöküşünde patlak veriyor (Sanders 1999:
78).
Sanders’ın Amerikan toplumunda gözlemledik-
leri, kapitalist küreselleşmenin etkisiyle, her
ülkede, özellikle ticaretin yoğun olduğu şehir-
lerde görülmektedir. Ancak bu durum
Sanders’in yapmaya çalıştığı gibi yazılı kültü-
rün çöküşüyle açıklanamaz. Bu, Karl Marx’ın
ifade ettiği gibi katı olanın buharlaşması, kapi-
talist ilişkilerin geçmiş dönemden kalma her
çeşit ilişkiyi dönüştürmesi ve bu dönüştürmeye
kitlelerin çarpık başkaldırışı ile açıklanabilir.
Yazılı kültürün çöküşü neden değil sonuçtur.
Görsel kitle iletişim araçları içersinde en yay-
gın olan televizyonu, konumuz açısından ince-
lemek gereklidir. Televizyon, kar amaçlı yayın
yapmakta -ki başka türlü bir politika sürdürme-
si beklenemezdi, bu durum iktidarların sınıfsal
yapısıyla bağlantılıdır-; insani değerleri hiçe
sayan mesajlarını, küçük yaşlardan itibaren
savunmasız beyinlere enjekte etmektedir. Re-
kabet, kadının meta olarak sunumu, binlerce
yıllık toplumsal inançların erozyona uğratılma-
sı, tüketimi arttırıcı politikalar vb. Televizyon
günümüzde bir silahtır. Post-emperyalist yapı-
lanmanın en büyük silahıdır. Bu silah, birçok
kimsenin zannettiği gibi merkezdeki üniter
devletlerden periferideki çevre üniter ülkelere
doğrultulan bir silah değildir, çünkü tüm üniter
devletler birer kukladır temelinde. Bu devletle-
rin iktidarlarındaki sınıflar, neo-liberal politika-
lar sonucunda birleşmiştir. Bu silah, global
sermayenin tüm dünya halklarına doğrulttuğu
bir silahtır ve o kadar sinsidir ki evimize hatta
en yakınımıza kadar girebilmiştir. Bize aile
fertlerimizden bile daha yakındır o. Annemiz
ya da babamızla veya kardeşimizle geçirdiği-
miz zaman, gün geçtikçe azalmaktadır. Kapita-
lizm, Marks'ın Manifesto'da belirttiği gibi, önce
feodal yapılanmaları dağıttı. Geniş aileler,
topraktan koptukları için daraldılar. Fabrikada
çalışan fertler, anne ve babalarına bakamaya-
cak duruma geldiler. Sistem hepimizi çekirdek
aileler içine hapsetti. Şimdi, bu da yetmedi,
aileleri de bireyler haline dönüştürerek, yalnız-
laştırdığı insanı, totaliter yapısının altında,
iyiden  iyiye  tahakküm  altına  alacak.  İşte  bu
noktada televizyon, onun en büyük silahıdır.
Örneğin bu silah, uzun zamandan beri çocukla-
rı tehdit etmektedir ve elbette ki bununla ilgili
hiçbir önlem alınmamaktadır. Çizgi filmlerin
aşırı dozda şiddet içermesi; verdikleri mesajlar-
la, insanın on milyon yıllık evrimi boyunca
toplumsal açıdan temel gereksinimi olan daya-
nışma ve paylaşım ihtiyacı yerine rekabeti
ikame etmesi; bireyin topluma uyumlanması


Yüklə 2,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   120




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə