30
mücadele faaliyetlerinde önleyici vuruĢ doktrinine referans vererek pek çok
saldırı gerçekleĢtirmiĢ ve uluslararası toplumun tepkisini çekmiĢtir.
Bu dönemde, ara sıra gerçekleĢen sürtüĢmelere rağmen, ABD ve
Ġsrail arasında yoğun bir iĢbirliği olduğunu ifade etmek mümkündür. Bu ittifak
aslında tarihi açıdan, ABD
-
Ġsrail iliĢkilerinin geliĢimi ile de açıklanabilecektir.
Bush döneminde, Ġsrail
-
Filistin barıĢı konusunda; “aktif çalıĢma” yerine
arabuluculuk faaliyetleri yürütme üzerine bir politika benimsenmiĢtir. Bunda
da ABD‟nin, 11 Eylül saldırıları ve sonraki süreçte yaĢadığı geliĢmelerin etkili
olduğunu ifade etmek mümkündür. Nitekim dönemin ABD DıĢiĢleri Bakanı
Powell, pek çok kez bölgedeki grupların sorunun çözülmesinde sorumluluğu
bulunduğunu vurgulamıĢtır (Freedman, 2005: 2). Bu durum, asıl çabanın
Ġsrail ve Filistin taraflarında gerçekleĢeceğini ve daha önceki ABD
BaĢkanlarının aksine, sorunun çözümünde kiĢisel çabaların birincil önceliğe
alınmayacağını göstermiĢtir.
Temmuz 2002‟de Bush, iki devletli bir çözümden yana olduğunu ifade
etmiĢ ve 3 yıl içinde, Ġsrail‟in yanında kurulabilecek demokratik Filistin‟den
bahsetmiĢtir. ABD, Avrupa Birliği, Rusya ve BM tarafından; Filistin‟in terörist
faaliyetleri desteklemekten vazgeçmesi, Ġsrail‟in Filistin topraklarında
yerleĢimleri durdurması, 2005‟te aĢamalı Ģekilde Filistin Devletini
n
kurulmasını içeren Orta Doğu BarıĢ Planı (Yol Haritası) oluĢturulmuĢtur. 4
Haziran 2003‟te, ABD BaĢkanı George Bush ile Ürdün‟ün Akabe Kentinde
buluĢan iki lider “yol haritasını” kabul etmiĢtir (Bileydi Koç, 2006: 254
-256).
Bununla birlikte ilerleyen dönemlerde verilen sözlerin tutulmaması üzerine bu
süreç de sonuçlandırılamamıĢ ve yol haritası rafa kalkmıĢtır.
Bu dönemde Suriye ile süregelen Golan Bölgesi ve Ġsrail iĢgali
altındaki bölgeler konusunda ABD, Ġsrail‟in bu faaliyetlerini uluslararası hukuk
i
hlali olarak görmekle beraber, Ġsrail‟e karĢı baskıcı bir tutum takınmamıĢ ve
31
sorunların çözümünde aktif bir politika izlememiĢtir (Migladovitz, 2009: 27
-
28). Ayrıca 2006 Filistin seçimlerinde HAMAS‟ın iktidara geliĢi ABD
tarafından kınanmıĢ ve Filistin‟e yönelik ABD yardımları kesintiye uğramıĢtır.
Bu geliĢme de Bush döneminde ABD politikalarının Ġsrail‟le paralel
yürütüldüğünün bir göstergesi sayılabilecektir.
Bu dönemde Ġsrail‟e yapılacak yardımlar da herhangi bir koĢula tabi
tutulmamıĢtır. Tablo
-1 ve Tablo-
2‟de de ifade edildiği üzere Ġsrail, ABD
yardımlarından önceki dönemlere yakın oranlarda yardım almıĢtır ki bu
durum, Bush döneminde de ABD‟nin Ġsrail‟e yardım politikasında bir değiĢiklik
olmadığını göstermektedir.
c.
11
Eylül
Sonrası
ABD
Güvenlik
Politikalarının
Değerlendirilmesi
11 Eylül 2001 saat 8:46‟da 11 sefer sayılı American Airlines
Havayolu Ģirketine ait bir uçak, Dünya Ticaret Merkezinin kuzey kulesine
çarptığında, pek çok insan, bunun pilot hatasına bağlı bir kaza olduğunu
düĢünmüĢ, merakla
kulenin etrafında toplanmıĢtı. Bu defa saat 9:02‟de
United Airlines Ģirketine ait 175 sefer sayılı ikinci bir uçağın süzülerek, güney
kuleye çarpması ise Amerika'nın büyük bir saldırı altında olduğunu
netleĢtirmiĢti. Saldırıların yarattığı Ģok sürerken,
saat 9:37‟de American
Airlines Ģirketine bağlı 77 uçuĢ numaralı baĢka bir uçak, Pentagon‟u hedef
almıĢ; United Airlines ġirketine bağlı 93 sefer sayılı bir diğer uçak ise
muhtemel hedefine varmadan, Washington D.C. yakınlarında, içindeki
yolcuların mücadelesi ile düĢürülmüĢtü. Ardından Amerikan hava sahası
tamamen kapatılmıĢ, yasağa uymayanların düĢürüleceği ilan edilmiĢti
(Wisegeek Ġnternet Sitesi [web], 2010). Saldırıların bilançosuna bakıldığında,
üç binin üzerinde kiĢi ölmüĢ, milyarlarca dolarlık maddi kayıp oluĢmuĢtu.
32
11 Eylül sonrasında artık hiçbir Ģey eskisi gibi olmayacaktı. 11 Eylül‟ün
sarsıcı etkisi ile Dünya devletlerinin güvenlik algısında da radikal değiĢimler
yaĢanmıĢtır. Bu noktada 11 Eylül saldırılarının hedefinin ABD oluĢu, “neden
ABD?” sorusunu gündeme getirmektedir. KuĢkusuz bu konuda çalıĢmamızın
kapsamını aĢacak ve yeni bir tez konusu olacak boyutta söylenecek çok söz
vardır. Çok fazla ayrıntıya girmeden 11 Eylül saldırılarının hedefinin ABD
oluĢunun nedenlerinden en belirginlerini aĢağıdaki Ģekilde ifade edebiliriz
(Crenshaw, 2003: 160-172, Juergensmeyer, 2003: 185-193):
Her Ģeyden önce ABD, SSCB‟nin yıkılıĢı sonrasında tek hegemon güç
olarak, çıkarları ve öncelikleri doğrultusunda tüm Dünya siyasetini
yönlendirmekteydi. Bu noktada doğal olarak mevcut Dünya sistemini
değiĢtirmek isteyen radikal unsurların da somut muhatabı konumundaydı.
KüreselleĢme ve teknolojinin geliĢimi ile birlikte, zengin ve fakir ülkeler
arasındaki gelir adaletsizlikleri ve Batı ülkelerindeki insanların yaĢayıĢları,
internet gibi kitle iletiĢim araçları vasıtasıyla dünyanın her yerinden izlenebilir
hale geldi. Dolayısıyla bu imkânlardan yararlanamayan ve zor koĢullarda
yaĢayan bireylerde bu durum, bir nefrete dönüĢtü. Bu nefretin muhatabı da
Batı Dünyasının ve Batı kültürünün sembolü ABD idi.
Soğuk SavaĢ Döneminde, SSCB‟yi çevreleme politikası gereğince
ABD, gizili/açık Ģekilde, SSCB ve komünizm karĢıtı radikal unsurları
destekledi. Bu unsurlar arasında radikal Ġslamcı terör örgütleri de vardı. Bu
örgütler zamanla ABD kontrolünden çıkarak, tüm Dünya Müslümanlarını
birleĢtirerek, Ģeriatla yönetilen bir Dünya devleti kurmak gibi hedefler peĢinde
koĢmaya ve bu hedeflerin karĢısında da Batı dünyası ve ABD‟yi görmeye
baĢladılar. Bu noktada adlarını duyurmak ve destek sağlamak için
sansasyonel terör eylemleri gerçekleĢtirmeye, bunda da bir sembol olarak
gördükleri ABD‟ye saldırmaya baĢladılar. 11 Eylül, bu saldırıların adeta tepe
noktası idi.
Dostları ilə paylaş: |