3.2.
I.Mahmut Dönemi (1730–1754) Islahatları
Patrona Halil Ayaklanmasından sonra III. Ahmet’in saltanattan çekilmesi üzerine
kardeşi II. Mustafa’nın büyük oğlu I.Mahmut hükümdar oldu. Padişah olduğunda 35
yaşındaydı. (TSK Tarihinde I.Mahmut’un 30 yaşındayken 30 Ekim 1730 Pazartesi
gecesi padişah olduğu bildirilmektedir.)
Padişahlığının ilk dönemlerinde Patrona Ayaklanmasının elebaşlarının devlet
yönetimine müdahale etmelerinden rahatsız olmuştu. Daha önce Yeniçeri Ocağından
atılmış olan isyanın elebaşlarından Muslu Beşe, Ocağa tekrar kendini aldırmış ve Kul
Kethüdalığı makamına getirtmişti. Özellikle İstanbul kadılığına getirilen Deli İbrahim
Hoca’nın yapmadığı şımarıklıklar kalmamıştı. Hükümetin bunlardan korkarak her
istediklerini yapması, asilerin cesaretlerini artırıyordu. Padişah I.Mahmut devlet
otoritesini bir an evvel kurmak için liyakatli bir adam olan Mısır Kethüdası İbrahim
Ağa’ya asileri temizleme görevini verdi. Kapıcılar Ağalığı görevine getirilen İbrahim
Ağa gizlice çalışarak isyana katılmayan Yeniçeri Subaylarından bir grup oluşturdu. 17.
Ortanın Komutanı Pehlivan Halil Ağa liderliğindeki bu grup, isyancıları öldürmek için
hazırlıklarını tamamladı. Patrona Halil ve arkadaşları, Halil’e Rumeli Beylerbeyliği
unvanının verileceği vaadiyle saraya çağrıldı. Toplam 18 kişilik asiler grubu, sarayda
Aslanhane denilen odada, Pehlivan Halil ve arkadaşları tarafından öldürülerek, cesetleri
Bab-ı Hümayun karşısındaki III. Ahmet Çeşmesi’nin önüne atıldı. Başarılı
çalışmalarından dolayı, İbrahim Ağa Sadrazamlığa, Pehlivan Halil Ağa da Kul Ağalığı
görevine terfi ettirildi. Bu olaydan iki ay sonra tekrar bir ayaklanma hareketi belirmişti.
27 Ocak 1731’de toplanarak Süleymaniye’deki Ağa kapısını basan, Yeniçeri Ağasını
yaralayan asiler, Sadrazam İbrahim Paşa’nın atak davranıp Sancak-ı Şerifle üstlerine
yürümesiyle bozguna uğramış, çoğu öldürülmüştü (TSK Tarihi 3/4,1982:276-283;
Haksun, 2004:179-181).
Padişah I.Mahmut zeki ve soğukkanlı bir padişahtı. Gerekli işlerde devletin ileri
gelenlerini toplayarak onların görüşlerini alır ve ona göre hareket ederdi. Yirmibeş yıllık
saltanı süresince İstanbul’dan dışarı çıkmadı. Fakat atadığı değerli komutanlarla, İran,
Rus ve Avusturya savaşlarını yönetti. Babası ve amcasının saltanattan çekilme
nedenlerini göz önünde tutarak Sadrazam’ın ve Şeyhülislam’ın oyuncağı olmadı. Şiir ve
musikiyi seven I.Mahmut satranç oynamayı da çok severdi. Ölümünde hazinede bol
77
miktarda para bulunan I.Mahmut ileri görüşlü ve yenilik taraftarı bir padişahtı. Patrona
İsyanının elebaşlarını yok eden I.Mahmut daha sonra yenilik çalışmalarına başladı.
Yeni okullar açmak, batıdaki gelişmeleri Osmanlı Devletinde de uygulamak isteyen
Padişah I.Mahmut, çevresinde kendisini destekleyecek kimseyi bulamıyordu. Açmayı
düşündüğü okullar için öğretim elemanı ve kitap mevcut değildi. Padişah bir gün
İbrahim Müteferrika’yı huzuruna çağırdı. “Düşmanın çoğu zaman zafer kazanmasına
neden nedir?” diye sordu. Haksun’un naklettiğine göre İbrahim Müteferrika,
Yeniçerilerden korkmakla birlikte askerin kişisel çıkarlarına düştüğünü, coğrafya
bilgisinin olmadığını, Avrupa’daki askeri düzenden ve eğitimden habersiz olduğunu,
eğer savaş tekniğine önem verilirse, az zamanda düşmanın düzeyine çıkılabileceğini
söyledi (Haksun, 2004: 181).
İşte tam bu sırada I.Mahmut’un aradığı niteliklere sahip Avrupa’da çok tanınmış bir
General de Osmanlı Ordusunda görev almak istiyordu. Fransız asıllı bir general olan
Comte de Bonneval,29 yaşında tanınmış bir subay iken Fransa Kralı ile anlaşamadığı
için yurdundan kaçarak, daha önce savaştığı Avusturya ordusuna girmişti. Orada 22 yıl
çeşitli savaşlarda ve özellikle Osmanlılarla yapılan savaşlarda ün kazanmış bir General
olmuştu. Prens Engene ile rekabeti nedeniyle hapse atılan Bonneval 1727 yılında
buradan kaçarak Venedik’e geldi. 1729 yılında, Avusturyalılardan intikam almak
amacıyla Osmanlı Ordusuna girmek için Bosna’ya geçti. Avusturya devletine iade
edilmemek için Müslümanlığa geçerek Ahmet adını aldı. 1731 yılının Eylül ayında
Sadrazam Topal Osman paşa tarafından huzura çağırılıp, kendisine Humbaracı Ocağının
ıslah edilmesi görevi verildi. Bu işte Bonneval’e yardımcı olması için onun gibi
Müslümanlığı kabul etmiş üç Fransız Subayı ve Fransız hükümeti tarafından gönderilen
iki Topçu Subayı da görevlendirildi (Lewis, 1996:48-49; Berkes, 2004:63-64).
Humbaracı Ocağı, eski Osmanlı ordusunda çok önemli bir yere sahipti. Humbaracılık o
dönemin bomba ve havan topu askerliği idi. Bunların kale muhafızlıklarında görevli
olanları Timarlı örgütüne bağlıydılar. Cebeci Ocağına bağlı olup bomba yapımı işinde
çalışan humbaracılar ile topçu ocağına bağlı havan topu humbaracıları Kapıkulu
Ocağına mensuptular. 17. yüzyılda bomba ve top yapımındaki teknik ilerlemelerin takip
edilemeyişi, gerekli hammadde ve yapım malzemelerinin İtalya, Fransa, İngiltere ve
Hollanda gibi ülkelerden satın alınamayışı yüzünden, Humbaracı Ocağı çağının
78
gerisinde kalmış ve önemini kaybetmişti. Bu ocağın modernleştirilmesi görevini alan
Bonneval, Bosna’dan gelirken, beraberinde getirdiği bir kısım humbaracı askerini,
Bostancı Ocağından seçilmiş askerlere katarak 1733 yılında maaşlı bir Humbaracı kıtası
kurdu (Berkes, 2004:64-65).
Avrupa ordularının kuruluşuna göre bölük, tabur, alay düzeninde tertiplenen bu birliğin
eğitimi için 1734 yılında Üsküdar’da “Hendesehane” adı altında ilk askeri fen ve
tatbikat okulu açıldı. Bu hizmetlerinden dolayı, Ahmet Paşaya Humbaracı rütbesi
verilerek vezir yapıldı. Açılan Hendesehane’de bilhassa riyaziye tahsiline önem
verilmişti. Buraya ilk hoca olarak bu ilimde büyük mahareti bulunan Yenişehir Müftüsü
Hacı Mahmut Efendizade Mehmet Sait Efendi tayin edildi. Pirizadenin yaptığı bazı
hendese aletleri bilirkişiler tarafından tecrübe edilerek bu mektepte kullanılmaya
başlandı. Bu sırada tophane, baruthane, cephane, lağımcı ve arabacı ocakları da yeni
nizama göre ayarlandı. 1747 yılında Ahmet Paşa’nın ölümünden sonra teşkilatın başına
onun evlatlığı Süleyman Paşa getirildi. Ancak burada okutulan müspet ilimler softalar
ve Yeniçerilerin asla işine gelmiyordu. Yeni kurulan ocaklarda programlı bir şekilde
talim ve çalışmalar yapmaya alışkın olmayan yeniçeriler bu durumdan yakınmaya
başladılar. Humbaracı, Lağımcı ve diğer ocakların mensupları komutanlarına karşı bir
harekete hazırlanmaya başladılar. Bu ocaklara mensup olmayan Yeniçeri ortaları da
ileride bu disiplin ve nizamın kendilerine de tatbik edileceğinden korktukları için
bunları destekliyorlardı. Devlet yönetimindekiler geçmiş dönemlerdeki isyanlarında
etkisiyle yeni bir isyanı göze alamadılar ve Hendesehaneyi kapatmak zorunda kaldılar
(Uluçay ve Kartekin,1958:17-18).
Osmanlı Ordusunda görev alan ilk batılı subay olan Humbaracı Ahmet Paşa’nın 17 yıl
yaşayarak öldüğü Osmanlı Devletinde yaptığı ıslahat çalışmaları pek kalıcı olmamıştır.
Ancak batılı anlamda ilk askeri yeniliklerin yapılması ve ilk defa müspet ilimlerin
okutulduğu bir müessese olan “Hendesehane”nin açılması onun başarısı olarak
değerlendirilebilir. Ayrıca onun tarafından hazırlanmış raporların, Osmanlı devlet
adamlarının Avrupa ve modernleşme açısından görüşlerini geliştirdiği söylenebilir.
Humbaracı Ahmet Paşa, hazırladığı raporlarda, artık cesaret ve kahramanlığın yeterli
olmadığını, çağdaş askerlikte eğitim ve disiplinin, asker maaşlarını zamanında
ödemenin en önemli şey olduğunu belirtir. Ahmet Paşa, Fransız ve Alman ordu
79
Dostları ilə paylaş: |