kuruluşları hakkında bilgi vererek onların askeri yöntemlerinin, olduğu gibi alınmasını
tavsiye etmiştir. Sıhhiye bölüklerinin kurulmasını da tavsiye eden Humbaracı Ahmet
Paşa, ekonomik anlamda çağdaşlaşmanın gerekleri yerine getirilmeden askeri
teknolojinin de geliştirilemeyeceğini söylemiştir. Rusya’da ki gelişmelere de dikkat
çeken Ahmet Paşa, Rusya’nın yakın gelecekte Avrupa ve Asya’da daha çok
genişleyeceğini, bunun en çok Osmanlı Devletini etkileyeceğini, eğer Osmanlı Devleti
Rusya’daki gibi çağdaş teknolojiyi almazsa zor durumda kalacağını bildirmiştir
(Berkes, 2004:64-65).
Humbaracı Ahmet Paşa, bütün bunların yanında aslını hiçbir zaman kaybetmemiş bir
Fransızdı. Vezir olduktan sonra İstanbul’daki nüfuzu kısa zamanda artan Ahmet Paşa,
adeta padişahın hariciye nazırı olmuştu. Mecbur kaldığı için İslamiyeti kabul eden
Ahmet Paşa, bulunduğu her fırsatta Müslümanlığı aşağılamıştır. İstanbul’da bulunan
çok sayıda ecnebiyi etrafında toplamış ve devlet görevlerine getirtmiştir. Ahmet Paşa
görev yaptığı süre boyunca Fransa’nın Osmanlı Devleti üzerindeki menfaatlerini
gözetmiş ve bu konuda Fransız elçiliğiyle işbirliği yapmıştır. Padişah ve Osmanlı devlet
adamları onun gerçek yüzünü görememiş, devletin bütün işlerinde ona danışarak
haberdar etmişlerdir (Özkul, 2005:150).
Lale Devrinin başlarından itibaren Fransa ile yakınlaşmaya başlayan Osmanlı
Devletinin bu tercihi, sadece yenileşme istekleriyle değil, Rusya’ya karşı Fransa’dan
yardım sağlama amacıyla böyle olmuştu. Fransa, Avrupa’daki güç dengesi sebebiyle
böyle bir ittifaka yanaşmadı, fakat uzman ve araç sağlama biçiminde yardım yapmaktan
da geri kalmadı. Fransa’nın bu bölgedeki amaçlarını dört başlık altında toplayabiliriz;
kapitülasyonların genişletilmesi, Avusturya’nın Akdeniz’e, Rusya’nın Karadeniz’e
çıkmasının önlenmesi, İngiltere’nin Akdeniz bölgesinde aşırı yayılmasının engellenmesi
ve Katolik müesseselerin propaganda faaliyetlerine karşı koyulan kısıtlamaların
kaldırılması. Zaten 1740 yılında Fransa’dan dış yardım sağlamak uğruna verilen
kapitülasyonların genişletilmesi ve geri alınamayacak şekilde süreklilik verilmesi
Osmanlı Devletinin diplomasiden ne kadar az anladığının açık bir göstergesidir.
Osmanlı Devletine yardım ediyormuş gibi görünen Fransa bir taraftan kendi çıkarlarını
sağlamlaştırıyor, diğer taraftan da Osmanlı Devletinin bölüşülmesi halinde hangi
bölgelerin kendisine düşeceğinin planlarını yapıyordu. Fransa’nın gizli emellerini ortaya
80
çıkaran gelişmeler oldukça da Osmanlı kamuoyunda reformlara karşı direniş artıyordu.
Nitekim 1768–1774 savaşları Fransa’nın Polonya’daki çıkarları nedeniyle Osmanlı
Devletini kışkırtması sonucunda başlamış ve Osmanlı Devletinin büyük toprak kaybına
neden olmuştur (Berkes, 2004:79-80; TSK Tarihi 3/4,1982:28-30).
3.3.
III. Mustafa Dönemi (1757–1774) Islahatları
Osmanlı padişahı I.Mahmut 13 Aralık 1754 günü vefat ettiğinde yerine kardeşi III.
Osman geçmişti. 56 yaşında tahta çıkan bu padişah uzun yıllar kafes hayatı yaşadığı için
ruhen ve bedenen hasta bir yapısı vardı. Kısa saltanatı süresince I.Mahmut’un yaptığı
şeyleri tenkit etmiş, kadınların kıyafetleriyle uğraşmıştır. 30 Ekim 1957 tarihinde
ölmesiyle, yerine III. Ahmet’in oğlu III. Mustafa 41 yaşındayken tahta çıktı. Şehzadelik
dönemi kafes hayatında öldürülme korkusuyla geçen III. Mustafa, buna rağmen
zamanını okuyup öğrenmekle geçirmiş, tıp ve edebiyat kitapları okuyarak kendisini
yetiştirmiştir. Onun tahta çıkması halk arasında da memnuniyetle karşılanmış ve
desteklenmiştir. Hükümdarlık meziyetlerine yeterince sahip, yenilik taraftarı ve zeki bir
şahsiyet olan III. Mustafa’nın en büyük yardımcısı da dönemin Sadrazamı Koca Ragıp
Paşa olacaktır (İslam Tarihi 11.cilt,1994:151).
18. yüzyılda yapılan askeri yeniliklerin en önemli dönemlerinden birisi de şüphesiz
Padişah III. Mustafa zamanında yapılanlardır. Lale devrinde başlayıp I.Mahmut
döneminde süren yenilik fikirleri ölmemiş, bizzat yeni padişah tarafından yaşatılmıştı.
Fransa devleti de Rusya karşısında, kendi çıkarlarına uygun düştüğü için Osmanlı
Devletini, askeri açıdan güçlendirmek istiyordu. Gönderdiği bir elçiyle, yenilikler
yapmak istediğini Osmanlı’ya bildiren Fransa’nın bu teklifi, İstanbulda kuşkuyla
karşılandı. Fransa’nın yaptığı bu başvuru, Osmanlı Devleti tarafından reddedildi, fakat
ıslahatları yapmak üzere yine bir Fransız topçu subayı olan Baron de Tott
görevlendirildi (Haksun, 2004:181-182;Berkes,2004:80-84).
Aslen Macar olmasına rağmen Fransa ordusunda topçu subayı olarak görev yapan
Baron de Tott’un İstanbul’a neden geldiğiyle ilgili bilgiler çeşitli kaynaklarda farklı
olarak verilmektedir. Örneğin Bernard Lewis, Baron de Tott’un İstanbul’a Türkçe’yi
incelemek ve öğrenmek üzere geldiğini bildirir, Mümtaz Turhan’da Adnan Adıvar’a
dayanarak kitabında Baron’un İstanbul’a geliş nedenini aynı şekilde açıklar. Korel
Haksun ve Osman Özkul ise zamanın Fransız elçisinin damadı olan Baron de Tott’un
81
Fransa Devleti tarafından, Osmanlı ordusunun durumunu incelemek maksadıyla
görevlendirildiğini belirtmektedir. Niyazi Berkes ise Baron de Tott’un Fransa hükümeti
tarafından, Osmanlı İmparatorluğu’nun durumunu inceleme, Türkçe öğrenme ve
Kırım’la ilgili bilgi toplama göreviyle İstanbul’a geldiğini bildirir. Berkes, ayrıca
Osmanlı Devletinin Fransa’nın yenilik projesi teklifini reddetmesi üzerine, Fransa’nın
kendiliğinden harekete geçerek daha geniş bir planı uygulamaya koyduğunu bildirir
(Berkes,2004:90).
Kendiliğinden harekete geçen Fransa’nın Türkiye’ye subay, haritacı, mühendis, top ve
mermi yapım uzmanı, coğrafyacı gibi teknik personel gönderdiğini, bunlara inceleme ve
istihbarat, top dökümü ve sürat topçularının yetiştirilmesi, tersane, istihkâm ve topçuluk
alanlarında eğitim ve kitapların hazırlanması görevlerinin verildiğini anlatan Berkes,
Karadeniz’den Akdeniz’e, Mısır’dan Mora’ya kadar bütün bölgelerin Fransız subay ve
uzmanları tarafından incelenerek Fransa hükümetine raporlar hazırlandığını
yazmaktadır. Baron de Tott’un da bu planın bir parçası olduğu ve masum bir sebeple
İstanbul’da olmadığı açıktır. Nitekim TSK Tarihi 3/ 4 cildinin 76 ncı sayfasında da
Baron de Tott’un Fransız hükümeti tarafından görevlendirildiği anlatılmakta ancak
diğer kaynaklardakinin aksine Fransız hükümetinin yardım teklifinin Osmanlı Devleti
tarafından reddedildiğine dair bir bilgi verilmemekte ve sanki bu teklif kabul edilmiş ve
müteakiben Baron İstanbul’a gelmiş gibi anlatılmaktadır (Berkes, 2004:81-82; Lewis,
1996; Özkul, 2005:151; Haksun,2004:181; Turhan, 1998; TSK Tarihi 3/ 4, 1982:76).
Baron de Tott’un İstanbul’a geliş ve kalış nedenleri üzerinde bu kadar durulmasının
sebebi kaynaklarda nakledilen bilgilerdeki çelişkilerdir. Baron’un İstanbul’a geliş
nedenini Türkçe öğrenmek ve kalış nedenini Türk’lerin sahip olduğu ruh asaletinden
etkilenmesi olarak açıklayan kaynakların da olduğunu belirtmek isteriz (Uluçay ve
Kartekin, 1958:20).
Padişah III. Mustafa tarafından,1769 yılında huzura kabul edilen Baron, Çanakkale
Boğazı’nın tahkimi ve topçu sınıfının ıslah edilmesiyle görevlendirildi. Hemen işe
başlayan Baron de Tott, kısa süre içerisinde Çanakkale ve İstanbul Boğazının tahkim
işlerini bitirdi. Tophaneyi yenileştiren Baron yeni toplar da döktürdü. Hasköy’de yeni
bir top dökümhanesi açtırarak yeni tip topların döktürülmesine hız verdi. Günümüzde
Sahra Topçusu adıyla bilinen sınıfın kurulmasını sağladı. Sürat topçuları adıyla tanınan
82
Dostları ilə paylaş: |