içinde buharlı gemiler yapmaya ve bunları satmaya başlamıştı. Sultan Mahmut, yeni
yapılan buharlı gemilerden bir tane aldırarak 1827 yılında İstanbul’a getirtmişti.
“Sür’at” ismi verilen bu gemiye halk “Buğu Gemisi” ismini takmıştı. Subayları İngiliz
olan bu gemi, Mister Kelly adında bir İngiliz subayı tarafından komuta ediliyordu. II.
Mahmut bu gemiyle Şubat 1829 tarihinde Tekirdağ’a seyahate çıkmış ve gemi komutanı
Mister Kelly’i madalya ile ödüllendirmiştir (Gencer, 2001:116).
Navarin faciasında Osmanlı Donanmasının yakılması ve Yunan Krallığının
kurulmasından sonra Akdenizde Osmanlı Devleti çok zor bir duruma düşmüştü. Sultan
Mahmut, Türk tersanelerinde de buharlı gemiler inşa ettirmek istiyordu. Bu nedenle
buharlı gemi teknolojisinde ileri gitmiş bir devletin yardımına ihtiyaç duyuluyordu.
Padişah, Navarin’de Osmanlı Donanmasını yakan İngiliz ve Fransızlardan böyle bir
yardım istemek yerine bir süredir Osmanlı ile dostluk kurmaya çalışan Amerika Birleşik
Devletleriyle bir antlaşma imzaladı. 7 Mayıs 1830 tarihinde yapılan “Türk-Amerikan
Dostluk Ticaret ve Seyri Sefain Muahedesi” Osmanlı denizciliği açısından büyük önem
taşımaktadır. Bu antlaşmanın gizli bir maddesine göre, Birleşik Devletler Hükümeti,
Amerikan deniz tezgâhlarında Türk donanması için yapılacak harp gemilerinin
Amerikan donanmasına mal olan inşa fiyatıyla aynı olmasını ve bu gemilerin İstanbul’a
kadar Amerikan denizcileri tarafından getirilmesini ayrıca İstanbul Tersanesinde bu tip
gemilerin yapılabilmesi için teknik yardım sağlamayı taahhüt ediyordu (Gencer,
2001:126).
Ancak bu gizli madde, Amerikan senatosu tarafından “Birleşik Devletler dış siyasetinde
bazı zorluklara ve ihtilaflara sebebiyet verir” endişesi ile reddedilmiştir. Bunun üzerine
Osmanlı Devletine mahçup olan Birleşik Devletler hükümeti, İstanbul’a elçisiyle
birlikte iki savaş gemisi gönderdi. Amerikan elçisi, Osmanlının kabul etmesi halinde iki
savaş gemisinin satılacağını, ayrıca gemi inşası konusunda deneyimli uzmanların da
İstanbul’a gönderileceğini bildirdi. Bu teklifin padişah tarafından kabul edilmesi
üzerine, Amerikan deniz inşaat mühendisi Hennry Eckford, İstanbul’a gelerek
çalışmalara başladı. Beraberinde getirdiği Amerikalı gemici ustalarıyla, kısa zamanda
büyük işler yapan H.Eckford, bir süre sonra Amerika’ya geri döndü. İngiliz seyyahı
Charley Mac Farlane’a göre, Mühendis Eckford İstanbul’da bulunduğu güre boyunca az
maaş almış ve sürekli aşağılanmıştır. Sonunda sıhhatini kaybederek ülkesine dönmek
167
zorunda kalmıştır. Farlane’a göre bu haksız muamelelerden Ermeniler ve Ermeni
sarrafları sorumludur (Gencer, 2001:129).
Mühendis Eckford’un ülkesine dönmesinden sonra yerine gönderilen Forster Rhodes
İstanbul’a gelir gelmez işe başladı. Çok yetenekli bir mühendis olan Rhodes tarafından
Haliç’te inşa edilen “Nusratiye” kalyonu 1835’te denize indirildi. Ayrıca “Eser-i Hayır”
adı verilen ilk yerli yapımı buharlı gemi 26 Kasım 1837’de, “Mesir-i Bahri” isimli gemi
de 1839’da Aynalıkavak tersanesinde inşa edilip denize indirildi. Bu gemilerin denize
indirilme törenlerinde bizzat padişah da hazır bulunmuştu. Böylece 1830–1839 yılları
arasında, Sultan Mahmut’un girişimleriyle sürdürülen Türk-Amerikan ilişkileri Osmanlı
Devletine denizcilik alanında büyük katkı sağlamış oluyordu (Gülen, 2001:65).
4.2. Osmanlı Devleti ile Prusya’nın Askeri Yakınlaşması:
Osmanlı Devleti ile Prusya arasındaki siyasi münasebetler 18 Ocak 1701 tarihinde
başlamıştı. Karlofça Antlaşmasından sonra dış politikasına yeni bir anlayış getiren
Osmanlı Devleti, bu tarihte Prusya kralı olan I.Frederich’in krallığını kutlamak
amacıyla, Asım Said Efendi başkanlığındaki 15 kişilik bir sefaret heyetini Berlin’e
göndermişti. Bu heyetin gidişi, iki devlet arasındaki münasebetlerin ilkini teşkil
etmektedir (Beydilli, 1983:13).
İki devlet arasında başlayan siyasi ilişkiler, 1721 yılında İstanbul’a gönderilen Prusya
elçisi Johannes Jorgowsky ve 1739 yılında gönderilen Johann de Satler sayesinde daha
da geliştirilmişti. 1756–1763 yılları arasında devam eden Yedi Yıl Savaşları esnasında
Prusya’nın bir taraftan Fransız destekli Avusturya Ordusuyla savaşırken, diğer taraftan
Rus ordusunun Berlin’i işgal etmesi Prusya devletini çok zor durumda bırakmıştı.
Prusya Kralı II. Frederich’in Osmanlı Devletinden yardım istemesi ve ittifak teklif
etmesi üzerine Osmanlı Devleti ile Prusya arasındaki ilişkiler yeni bir boyut
kazanmıştır. Osmanlı Devleti bu ittifak teklifini hemen kabul etmemiş ancak 1761
yılının Temmuz ayında Prusya ile bir dostluk ve ticaret antlaşması imzalamıştır
(Uzunçarşılı, 1983:200-202).
1783–1768 yılları arasında Osmanlı Devleti ile Prusya arasında bir ittifak oluşmasa da
ortak menfaatler gözetilerek yakın ilişkileri devam etmiştir. Lehistan meselesi nedeniyle
çıkan 1768–1774 Osmanlı-Rus savaşı sırasında, Prusya’nın diplomatik yardımları ve
168
barış için arabuluculuk gayretleri, Osmanlı devletine büyük faydalar sağlamıştır. 1786
yılında tahta çıkan Prusya Kralı II. Friedrich Giyyom’da önceki kral gibi Avusturya ve
Rusya aleyhinde bir siyaset takip ederken, Osmanlı Devleti ile daha yakın ve dostane
münasebetler kurulmasına gayret etmiştir. 1787 tarihinde Rusya ve Avusturya’nın
kışkırtıcı davranışları ve İngiltere ile Rusya’nın teşvikleri sonucunda Osmanlı Devleti,
Rusya’ya savaş ilan etmiştir. Savaşın, Osmanlı Devletinin aleyhine gelişme göstermesi
neticesinde Prusya, Osmanlı Devletinin yanında savaşa müdahale etmek zorunda
kalmıştır. Osmanlı Devleti ile Prusyanın ortak çıkarları ortak düşmana karşı birleşince
1790 yılında tecavüzü ve tedafüi mahiyette bir ittifak anlaşması imzalanmıştır
(Uzunçarşılı, 1983:561).
İki devletin müşterek düşmana karşı aynı anda harbetmesini öngören bu antlaşma,
Osmanlı Devletinin tarihte ilk defa bir Avrupa devleti ile fiili ittifak içine girdiği
antlaşmadır (Yılmaz, 1993:20).
Padişah III. Selim döneminde Avrupa’da ilk defa daimi elçilikler açan Osmanlı
Devletinin açtığı ilk elçilik Avusturya ve Prusya elçilikleri olmuştu. Eskiden Belgrad
defterdarlığı yapmış olan Giritli Seyyid Ali Efendi’de bu görevle Prusya’ya gönderilen
ilk daimi elçi olmuştur (Karal, 1946:163).
Başlangıçtan itibaren müsbet yönde gelişen Osmanlı Devleti-Prusya münasebetleri,
Napolyon’un Avrupa’yı tehdit etmeye başlamasıyla değişikliğe uğramış ve hatta Prusya
başvekili Hardenberg, uğranılan mağlubiyetlerin acısını Osmanlı Devletinden çıkarmak
istermiş gibi, bir paylaşma tasarısı hazırlayarak Rus Çarına vermiştir. 1828–1829
Osmanlı-Rus savaşına kadar bu tutumunu devam ettiren Prusya Devleti, Navarin
olayıyla birlikte tekrar dostane bir politika benimsemiştir. 1830’da başlayan Mısır
meselesinde de Osmanlı Devletinin menfaatlerini gözeten bir tutum izleyen Prusya
devleti, bir taraftan Osmanlı Devletinin çıkarlarını savunan bir görüntü çizerken aslında
Rusya ve Fransa karşısında kendi çıkarlarını gözeten bir siyaset izliyordu (Yılmaz,
1993:25).
Yeniçeri Ocağını kaldırarak yerine Avrupa usulüne göre teşkil edilmiş Asakiri Mansure-
i Muhammediye ve Hassa ordusunu kuran Padişah II. Mahmut bunların yanısıra Harp
Okulunu ve Tıbbiyeyi açmış, ayrıca Mühendishane-i Bahri Hümayun’u da yeniden
yapılandırmıştı. Ancak bu reformları gerçekleştirirken en büyük sıkıntıyı yetişmiş
169
Dostları ilə paylaş: |