Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   71

rü düsturlarına pek de uymayan hot zotçu edalarının ona ettir­
diği  bir  lâftı  bu.  Gerçekten,  Türkiye’deki  açıkça,  zâhiren  veya 
zımnen liberal çizgideki kanaat önderlerinin çoğu, severek sor­
guladıkları  “pozitivist  toplum  mühendisliği”  anlayışını  ve  Ke­
malist  otoriterliği  tekrarlayan bir bilgiçlikle,  ‘yukarıdan yuka­
rıdan’  konuşmaya yatkındırlar.4  Liberal  edânın ‘evrensel’  diye­
bileceğimiz üslûp özelliklerine ilâve bir yerli katkıdır bu  ( “bize 
özgü”  demek  istemiyorum,  dünyanın  başka  yerlerinde  de  gö­
rülür5  ama  burada  özel  bir  râyihâsı  var).  Liberalizmi  antipatik 
kılan  o  ‘evrensel’  üslûp  özellikleri,  sinizmle  ilgilidir;  (bana  ka­
lırsa  “o  sizin  sorununuz”  veya  “bunun  için  yapabileceğim  bir 
şey yok”un çok iyi temsil ettiği)  tuzu kuru dil, liberalizmle kar­
şılaşmalarında, özellikle solun sinirini kaldırır.  “Türk liberaliz­
minde”  bunu  fazlası var;  az  evvel  değindiğim bilgiç-hâkimâne 
tavır... ilâveten, sıklıkla, solu karalamaya yönelik özel bir şevk.6 
Şimdi zaten bu şevk üzerinden konuşuyoruz.
Bu gayzın nedenini  öncelikle,  Türkiye’de  liberal  eğilimli ka­
naat  önderleri ve  aydınlar  zümresinin,  Soğuk  Savaş  ikliminde 
milliyetçi-muhafazakâr  toprak ve  seralarda  yetişmiş  olmasın­
da arayabiliriz.  1940’lardan  1980’lere uzanan zamanda jeostra- 
teji odaklı  “Hür Dünya”  retoriği ve  McCarthyiciliği  on yıllarca 
sündüren  fanatik  anti-komünizme  mesafe  alabilmiş bir  liberal 
aydın  tesbit  etmek,  hiç  kolay  değildir.  Bunu  ebedî  bir  genetik 
miras sayamayız ama koyu bir iz bıraktığını da göz ardı edeme­
yiz.  1.  Melih  Gökçek’in,  R.  Tayyip  Erdoğan’ın bir  eleştiriyi  sa­
vuşturmak için  ilk el  attıkları  lâflardan birinin  “komünist  tak­

1  Mayıs  teröründen,  Tuzla  cinayetlerinden  bahsetmeyi,  statükoyla  çarpı­
şan  hükümeti zor durumda  bırakmaya  hatta  Hrgenekon’u  örtmeye  matuf te­
şebbüsler sayarak azarlayan  liberallerin  tutumu,  bunun  taze  örneğidir.  Ümit 
Kıvanç’ın tanımıyla:  “Demokratlık polisliği",  Taraf,  21  Haziran  2008.

Liberalizmi içinden eleştirenler de, liberal söylemin “katılığına ve hoşgörüsüz­
lüğüne”,  “sivil  topluma  öfke salmasına”,  “evrensel  buyurgan  otorite  ihtirası­
na”,  “kibrine”  temas ederler.  Bkz. John  Gray,  Post-Liberalizm,  çev.  Müfit Gü- 
nay, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2004, s.  267 vd., 337 vd.

Şükrü Argın da, sol-liberalizm münakaşasına ilişkin çok yönlü söyleşisinde, bu 
‘acayip’ şevke kaş kaldırıyor: “Sol, kendi adına konuşmalı”, Mesele, Eylül 2008, 
s.  26-35.  Daha sonra da Necmi Erdoğan liberal muhitteki sol husumeti üzeri­
ne yazdı:  “Liberal kişilik nedir?  Solla ne derdi vardır?", Birikim  236-237, Ara- 
hk-Ocak 2009, s.  117-122.


tikleri”  olması,  bu  ülkenin  politik  kültüründe  anti-komüniz- 
min  devamlılığını,  kalıcılığını  göstermiyor  mu?  Gerçi  Soğuk 
Savaş  sonrasının yeni  liberal  aydınları,  eski  anti-komünist  ez­
berlerini,  koşullanma  ve  takıntılarını  sorgulamaktan  geri  kal­
madılar.  Özellikle  de  anti-komünizmin  meslek yüksek okulla­
rından  olan  Yeni  Forum’un  fideliğinde yetişen  Liberal  Düşün­
ce  Topluluğu’ndaki  kimi  söz  sahipleri,  “komünizm  tehlikesi­
nin”  daimî  özgürlük  tahdidi  olarak kullanımının  açık bir  öze­
leştirisini yapmışlardır. Yine de, anti-komünizmin belki ideolo­
jik  avadanlığı değil ama tedirginlik ve hiddeti kullanım dışı kal­
mış değildir;  kimi zaman alaycılığa dönüşerek, berdevamdır.
Milliyetçi-muhafazakârlıktan  -İslam cılığın  o  çatı  altındaki 
unsurları  dahil- liberalizme  meyleden  veya  muhafazakâr-libe- 
ral  terkipler arayan aydınların bir başka sabiti,  “yerlilik”tir.  Li­
beral  demokratizmi,  yerli/millî  olanın  sahih  temsiline  indirge­
yen bu  söylem,  yaban/cılıkla  damgaladığı  solu  kriminalize  et­
meye her zaman amâdedir.
M illiyetçi-m uhafazakâr  kökenli  liberal  kanaat  önderleri 
zümresi,  sola  eninde  sonunda  uzaklardan bakıyordu.  1980’le- 
rin  ortalarından itibaren  söz  almaya  başlayan sol  kökenli  libe­
rallerin ise, bekleneceği gibi, solla daha derin bir hesaplaşmala­
rı oldu.  Belki gerçek bir hesaplaşmadan ziyade,  kolayından he­
sap kesmek isteyen bir tavırdan söz etmeliyiz. Birçok durumda, 
zamanında sol/sosyalizm  adına benimsenmiş bulunan zihniyet 
kalıplarının, bu  zümredekileri  esir aldığını görebiliyoruz.  Tep­
kisellik veya  tekrar üreten bir esarettir bu.  Onu mekanik-pozi- 
tivist bir otomatizm  olarak,  dogmatik bir rehber  olarak,  otori­
ter bir dil olarak ‘bilenler’, sosyalizmi bu karikatürüne indirge­
yip  üzerinde  tepinerek  arınmak  istediler.  Sosyalizmin  tarihsel 
birikimindeki bu lânetli terekeyle ve hiç küçümsenmeyecek aç­
mazlarla  samimi ve  ciddi  bir  hesaplaşmaya  bir bardak su  taşı­
yacak bir liberal eleştiri vardıysa, olabilecek idiyse de, bu tepin­
mede işitilmesi mümkün değildi.  Bu  fevrî tepkiselliğe,  o zihni­
yet kalıplarının biraz tadilatla tekrarı refakat etti. Solun toplum 
mühendisliğini,  determinizmini alaya  alırken,  özellikle global­
leşme süreci bağlamında ekonomist ve  teknolojist bir determi­


nizme kaymak gibi...  “Aydınlıkçı”  fanatizmini ve demagojisini, 
liberal bir söylemle devam ettirmek gibi...
“Türk liberallerinin”  şeditliğinde, gerek Yeni Sağ çığırın glo­
bal  eklemlenmesi  içinde  gerekse  Türkiye’deki  “statüko  karşıt­
lığı”  bağlamında  ANAP  ve  AKP  hükümetlerine  hayırhâh  yak­
laşmalarının veya angaje olmalarının payını da aramalıyız (kuş­
kusuz angajmanın varlığı ve ölçüsü nisbetinde).  Dolaylı iktidar 
“sorumluluğu”,  tutarlılığın müşkülleşmesi pahasına,  tutumları 
kemikleştirir.  Taht, asilleştirirken asabileştirir de!
“Eski...”lerle,  “...-kökenliler”le sınırlamayalım kendimizi. Zira 
liberal aydın  (ve yan-aydın)  türü, bir zamandır, sol ve milliyetçi- 
muhafazakâr muhitlerin köşe bucağındaki fideliklerden daha ge­
niş bir üreme alanı bulmaya başladı. Bu, orta sınıfların kültür ik­
limindeki değişimle ilgilidir.  Şehirli ve  tahsilli orta sınıfların ye­
ni  kuşakları  içinde,  resmî  ideolojinin/resmiyetçi  politik  kültü­
rün pedantizmine  olduğu  kadar  milliyetçi-muhafazakâr  hama­
sete de ısınamayan bir kesit var.  Çoğun popüler kültürün ve tü­
ketim kültürünün  eğlencesiyle bilenen bir zekâyla,  “serbestî’ye 
temayülleri  var.  “Kimselere benzemeyen biz/ülkemiz”  hayran­
lığına mesafeli,  hatta bazen  “buralara”  karşı hafif alaycı,  dünya­
ya açıklar. Bu sosyal profil, on yıllardır şu veya bu biçimde solun 
kültürel ve politik etkisi altındaydı. Sola belirli bir ilgiyle, sempa­
tiyle,  en azından hayırhâh bakardı.  Şimdi, dar bir zümre  olmak­
tan çıkar, çoğalırken, sol da bu çevrelerin külyutmazlığınm nes­
neleri arasına katılıyor. Neden?  Zamanın ruhundan...  1980’lerin 
ve  1990’lann sonlarındaki  tazelenme  hamleleri  de çabuk çürü­
yen  solun  cazibesini  yitirmesinden,  kasılmışlığından...  Bunlarla 
beraber, derinde bir yerde, orta sınıf konformizminden...  Netice­
de,  robot resmini çizdiğimiz sosyal profil7 nezdinde sol, bıkkın­
lık yarattı biraz!  Doktriner bir liberalizm olması gerekmez,  libe- 
ralmeşrep diyebileceğimiz bir tutum, bir nevi  “gündelik/sıradan 
liberalizm”, bu profile daha uygundur.

Bu  profili,  Ali  Şimşek’in  Yeni  Orta Sınıf kitabındaki  (L&M Yayınlan,  İstanbul 
2005)  tasvir ve  yorumlarıyla  desteklemek,  zenginleştirmek mümkündür.  Ali 
Şimşek burada, yeni orta sınıfın “her şeyin kılavuzunu çıkarmak”tan,  “her şe­
yi çözmüşlük”ten bir “boşunalık”  türeten sinizmini anlatır.


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə