Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə23/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   71

Kopuş, ayrışm ak,
 devrimci sosyalizmin romantikleştirdiği bir 
düşünsel  ve  politik  deneyim.  Hatta  giderek  fetişleştirildiği  ol­
du  bunun;  neredeyse  politik etkinliğin  nihâî  kertesi haline  ge­
len bir ‘arınma’ şiarının nasıl kıyıcı bir tasfiyeciliğe varabildiği­
ni  biliyoruz.  Kriz  zamanlarında,  yenilgi  koşullarında,  geriler­
ken, zaaflı unsurlardan arınarak, safraları atarak, kendini ayrış­
tırarak haklılığının  teyidini  aramak,  hazin ve vahim bir  teselli­
dir.  Sosyalizm ile  “sol-liberalizm/liberal-solculuk”  arasında ay­
rım koymak,  bu  ayrımı politik verimleriyle geliştirmek...  Evet, 
buna  ihtiyacımız var.  Ama bu  yol,  “liberal gündemin”  konula­
rını  men  eden,  giderek  “biçimsel  özgürlüklere”,  “biçimsel  de­
mokrasiye”  yönelik  eleştiriyi  sinizme  dönüştüren  bir  arınma 
seferberliğiyle  kat  edilemez.  Sosyalizm,  “anti”lerinin  kafesine 
kapatılamaz;  liberalizm,  böyle  kısır bir  anti-liberalizmle  aşıla­
m az
• Kimlik  müdafaası  ve  kopuş/ayrışma  fetişizminin  enerji­
siyle  gerçekleştirilen  bir  ayrışma,  verimsiz  bir  ufalanma  olur. 
Sol,  liberalizmle  arasındaki  gerilim  hatlarından  enerji  alma­
yı  bilmelidir.  Asla  sadece  ve  bilhassa  oradan  değil  -   ama  ora­
dan  da...  Evet,  teorik-politik berraklaşmaya  ihtiyaç  var;  lâkin 
bu,  geniş  mezhepli  bir  sol  tanımının  lüzumunu  ve  hayatiyeti­
ni ortadan kaldırmıyor -  “en geniş kitle içinde en dar kadro ça­
lışması”  düsturunu akıl-fikir düzlemine uyarlayarak düşünün!
Birikim 234, Ekim 2008



KRİZ, FIRSAT VE SİNİZM
Çelişkiler keskinleşsin diye 
Böyle mi geçsin ömrüm?
"Acil Demokrasi", Bulutsuzluk Özlemi
1970’li  yıllarda,  ortaokulun  birinde  bir  devrimci  yeniyetme, 
okul  tuvaletinin musluklarım mahsus açık bırakıyordu;  “siste­
min krizi derinleşsin”  kastıyla yapıyordu bunu.  Dönemin dev­
rimci sosyalist hareketinin coşkulu  havası içinde, buna benzer 
‘eylemler’ o  kadar acayip sayılmazdı.  Dilenciye para vereni, ya­
ralara  yalandan  merhem  çalmak  suretiyle  “krizin  derinleşme­
sini”  önlemekle,  böylece  devrimi  geciktirmekle  itham  eden­
ler,  musluk  eylemcisi yeniyetmeden  daha  sık  rastlanan  karak­
terlerdi.  Herhangi bir iyileştirici düzenlemeyi,  en masum mik­
ro  ölçekte  bile,  reformizmle  damgalama  eğilimi yaygındı.  Sa­
mimiyetle bağlanılan bir  devrim  tasavvurunun  etkisi vardı  bu 
eğilimin  arkasında.  Sistemin  kendi  çelişkilerinin  dibe  vurma­
sıyla çökeceğine  dair bir tasavvur:  İktisadî ve  siyasî kriz derin­
leştikçe,  halkın  içine  düşürüldüğü  sefalet  dayanılmaz  nokta­
lara  vardıkça,  insanların  sabrı  tükenecek ve  başkaldıracaklar­
dı.  Kriz görünümleri,  hem makro hem mikro ölçeklerde, bu  ta­
savvurun  doğrulanmasına yarıyordu.  Kuşkusuz  devrimci  sos­
yalist akımın tahayyül dünyası bundan ibaret değildi,  temel sa- 
ikinin  çelişkiler  keskinleşsin  diye  kriz  ummak  olduğu  söyle­
nemez.  Ancak,  devrimci  iyimserliğin  baharında  bile,  sistemin 
mahvına dair imgelerden elde edilen yakıtın yaygın kullanıldı­


ğını unutmamak gerekir.  Alternatif toplum ve gelecek tasarım­
larından temin edilen “biyolojik” yakıt, o kadar geniş kullanım 
alanı bulamayabiliyordu.
Kriz ve sinizm
Kriz  imgesinin,  solda  sinizmin jeneratörü  işlevi  görebildiğini 
biliyoruz.  Kapitalizmin  krize  düşmeye  mecbur  olduğuna,  sis­
temin  çelişkilerinin onu  çöküşe götürdüğüne,  toplumun geniş 
kesimlerinin giderek daha fazla sefalete düşeceğine dair tutku­
lu  tasvirler;  kolaylıkla,  mukadder  felâketi  hep  bilmiş  ve  haklı 
çıkmış  olmaktan  kara-alaycı bir  tatmin üreten  kinik-sinik  tav­
ra  kayabiliyor.  Usta bir bahisçinin fetbaz zafer duygusunu gör­
müyor muyuz  kimilerinin  edasında?  Bu  steril  tavır,  “başka bir 
dünyanın  mümkünlüğüne”  dair  önerilerin,  deneyimlerin,  ar­
zuların,  yapıcı  enerjinin  ışığını  taşımadığında,  kendi  kısırlığı­
nın,  çaresizliğinin  alaycılık vasıtasıyla  telâfisine  dönüşebiliyor
-  solun sinizme ve dekadanlığa düşeceği noktadır bu.
Sinizmin yan tesiri, analiz kabiliyetinin körelmesidir. Kapita­
lizmin kriz çevrimlerini, bu sistemin kendini krizlerle ‘ileri attı­
ğını’, ve bu konuda hatırı sayılır ‘refleksiyon’ deneyimi biriktir­
diğini göz ardı ederseniz; yine bir krizin ‘çıkmasının’ verdiği ve 
her kuşakta birden fazla tadılabilecek doyumla iktifa edersiniz. 
Bir başka vahim yan tesir,  krizin ‘kısa vadedeki’  toplumsal tah­
ribatını bir  tür  eğitim zayiatı gibi görerek dünya-tarihsel siyasî 
fırsata odaklanan bakışın, basbayağı Efendinin Sinizmine akraba 
olmasıdır.  Sosyalizmin ekonomist yorumunun, krizin “aynı za­
manda  fırsat”  olduğunu  söyleyen  işletmeci  söylemle  buluşma 
zeminidir burası. Bunlardan daha mühimi, işte o zayiata,  tahri­
bata, sefalete, özcesi kapitalizmin kötülüğünün ve yanlışlığının 
açığa  çıkmasına,  -zım nen  de  olsa-,  bizatihî  umut bağlamaktır. 
Sosyalizmi ‘reaksiyon’a ve ‘anti’lere emanet eden kriz pususu...
Politika  literatüründe  hep  hatırlatıldığı  üzere,  kriz,  eski Yu­
nanca  krinein  kelimesinden  geliyor;  ayırma,  ayrışm a  demek. 
Çağrışımları:  Ayrım  çizgisi.  Yol  çatalı.  Dönüm  noktası.  Ka­
rar ânı...  Bu  bakımdan kriz  gerçekten bir  fırsattır  da;  bir  karar


ânında bulunduğu  görerek silkinme,  kalkışma  fırsatı.  Kriz,  çe­
lişkileri uçlaştırır,  gözle  görünür ve  vicdana  dokunur hale  ge­
tirir;  ajite  eder.  Baygınlık veren  “istikrar”  bozulur,  “sistem”in 
meşruiyet  zemini  aşınır,  halihazır  olanın  “normalliğine”,  ka­
çınılmazlığına ilişkin kabuller sarsılır.  Darlıkların,  müşkül du­
rumların  öğretici  deneyimlere  ebelik  ettiği  de  varittir.  Sol  ta­
hayyülün  kriz  ânlarına  ‘yatırım yapması’  kesinlikle  boş  değil­
dir,  kısacası.  Mesele,  bu  kez  biz  berbat  işletmeci/halkla  ilişki­
ler lisanına başvurarak  en basitinden söyleyelim;  negatif ener­
ji  ile pozitif enerjiyi ayırt etme meselesi!  Krizin dibe vurmayla, 
çöküşle,  kısacası  sistemin  çelişkilerinin  keskinleşmesiyle  ilgili 
veçhelerine  odaklanmak ile;  krizin  zorlayacağı  (zorlayabilece­
ği), vesile olacağı (olabileceği), bir ‘hayat hamlesine’ sevk eden, 
öznelik kapasitesini geliştiren deneyimlere odaklanmak arasın­
daki ayrım.  Kriz, bu iki tasavvur arasında da bir yol çatalı.
Sosyalizmin tarihinde, umudu kapitalizmin çöküşünün sırtı­
na yükleyen negatif kriz tasavvurları, neredeyse bir yüz yıl bo­
yunca  tartışılmıştı.  “Sefalet  teorisi”  kavramı  altında  da  yürü­
tülen bu  tartışmayı1  hatırlayarak, meselemizi derinleştirelim.
Sefalet teorisi
19.  yüzyılda  Marx-öncesi  sosyal-demokrat  hareketin  düşünce 
evreninde  “sefalet  teorisi”  ehemmiyetli  bir yer  tutuyordu.  As­
lında teoriden ziyade, Malthus’ün nüfus artışı olgusunu bir do­
ğal  felâket  döngüsü  olarak  kurgulamasından  da  esinlenen  bir 
inançtı  bu.  Hıristiyanlığın  özellikle  heterodoks  kollarında  iti­
bar gören ve zillet koyulaştıkça kurtuluşun yaklaştığına inanan 
Mesihçi  anlatılardan  ve  ütopyalardan  da  besleniyordu.  Sefalet 
teorisinin  çekirdeğinde,  kapitalizmin  gidişatının  işçilerin  du­
rumunun mütemadiyen kötüleşmesine yol açacağı kabulü var­
dı; neticede işçilerin canına tak edecek ve kapitalist sisteme baş 
kaldıracaklardı.  Marx-sonrası  sosyal-demokrasi  akımı  (ki  Bi­
rinci  Dünya  Savaşı’na  kadar bunun  zımnında  sosyalist ve  ko­

W olf Wagner, Verelendungstheorie - die hilflose Kapitalismuskritik, Fischer Ver- 
lag, Frankfurt a. M.,  1976.


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə