nü. Bemstein’a karşı çıkanlar arasında, Marx’a dönerek, onun
kriz ve sefaletin derinleşmesiyle ilgili analizini ‘rehabilite eden
ler’ vardı. Kari Kautsky, mutlak sefaletin yerini “sosyal sefale
tin” aldığına dikkat çekiyordu. Yani,
göreli sefalete vurgu. Ro-
sa Luxemburg, kapitalizmin krizinin ve çöküşünün kendiliğin
den/otomatik bir yıkılış olarak tahayyül edilmemesi gerektiği
ni, kriz içindeki çöküş sürecinin aynı zamanda proletaryanın
isyanının gelişeceği, örgütlenmesinin serpileceği bir süreç ola
rak kavranması gerektiğini söylüyordu. Aksi, politik mücadele
nin özgüllüğünü gözetmeyen bir ekonomizme teslimiyet olur
du. Yani
iradeciliğe/volontarizm e vurgu. Lenin, kapitalizmin
krizinin, sömürge ve çevre ülkelerde mutlak sefalet, metropol
lerde ise göreli sefalet biçiminde tezahür edeceği fikrindeydi.
Yani, hem sefaletin her iki veçhesine, hem iradeciliğe, hem de
Batı/Avrupa-ötesine vurgu.
Kriz hevesi ve nasyonal-sosyalizm
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da, dünya sosyalist/komünist
hareketinde kriz ‘hevesinin’ devam ettiğini görürüz. 1929 Dün
ya Ekonomik Bunalımı, bu hevesi pekiştirir. Krizin derinleş
mesi, yoksullaşma, burjuva demokratik kuramların iş görmez
hale gelmesi, şiddetin yaygınlaşması ve ‘tabana inmesi’, kısaca
sı “bıçağın kemiğe dayanması”,
selâm lanan bir ‘gelişme’dir. Zi
ra bu vahim durumun, çaresiz kalan kitleleri radikalleştirece
ği umuluyordur.
Kitleler de radikalleşmektedir gerçekten. Görünüşte, öyledir.
Politik gösteriler için seferber olmakta, statükoya söven slogan
ları öfkeyle tekrarlamakta, sistem karşıtı partilere yönelmekte,
“kesin çözüm”ler talep etmektedirler. Yüzeyde köpüren bu ra
dikalleşmenin kaynağında, işsizlik ve yoksulluk içinde öz-de-
ğer duygusu aşınmış proleterlerin köşeye sıkışmışlığı vardır.
Can havliyle kasılma, yumruğunu sıkma hali... Tabii asıl, pro
leterleşme korkusuna düşmüş orta sınıfların hiddeti: mülküne,
konforuna, ‘itibarına’ tırnaklarını geçirmiş, onu tehdit ettiğine
inandığı herkese ve her şeye diş bileyen, en yakınındakine düş