Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm


Öğrenci Milleti, Öğrenci Muhalefeti



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə32/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   71

Öğrenci Milleti, Öğrenci Muhalefeti
Pazartesi günleri BirGün'ün Forum sayfasında söyleşilere yer veriliyor. Fo- 
rum'un editörlerinden  İrfan Aktan, bu söyleşilerde, PostExpress'ten bildi­
ğimiz mülakatçılık yeteneğini tekrarla kanıtlıyor, irfan'ın bu haftaki konu­
ğu, Ankara  Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden  muhalif, solcu  bir öğrenci, 
Umut Alkaç idi. Açık yürekli, açık sözlü bir söyleşiydi bu: Umut Alkaç, mev­
cut üniversite sistemine muhalefet ederken nasıl sürekli baskı gördükleri­
ni, yalnız kaldıklarını anlatırken hiç hamâsete kaymıyor, kendilerinin "kor­
kusuz kahramanlar"falan olmadığını söylüyor, öğrenci hareketinin alter­
natif bir proje oluşturmakta yetersiz kaldığını kabul ediyordu.
Öğrencilerin, siyasal,  toplumsal  bir taleple ortaya çıkıp söz almaya 
kalktıklarında, gerçekten "özel" bir tepki gördükleri çok açık. Polis, öğrenci 
eylemlerine, artık yerleşmiş bir hınçla, başka kimseye reva görmediği bir 
şiddetle tepki gösteriyor. 12 Eylül'ün yıllarca, yıllarca anlattığı kırmızı şap­
kalı  kız masalı: "Her şey  masum öğrenci eylemleriyle başladı..." hikâyesi, 
bir doktrin olarak belletilmiş onlara. Ayrıca, "okuma fırsatı  bulmuş talihli 
bebelerin nankörlüğü" karşısında duyulan bir haset de var o hıncın içinde.
Akademisyen milletinin çoğunluğu da"talebe"ye yüzünü ekşiterek ba­
kıyor. Öğrenciler, yapılacak daha kıymetli işleri, okunup yazılacak makale­
leri, alınacak puan ve projeleri engelleyecek ayakbağı gibi görünüyor.Ta­
lebe çoğunluğunun cahil, ilgisiz, bencil, şımarık, küstah vs. olmasını (söy­
lemesi ayıp sahiden öyle görünüyorlar! Ama "gençler" biraz da böyle ol­
mazlar mı zaten?), bilcümle öğrenciye kapıyı pencereyi kapatmak için ba­
hane sayıyorlar. Sözünde, gözünde pırıltı gördüğü tek bir öğrenciyle mo­
tive olan "hoca" tipi, pek az.
Ama muhalif öğrenci  hareketi de bunları  kendisi  için  bahane sayma­
malı. Sanırım,  1990'ların  ikinci yarısında yaşanan  o kısa aydınlanma ânı­
nın, meşhur "Koordinasyon" tecrübesinin nereye gittiğine dair bir muha­
sebe yapmaları gerekiyor. Birtakım "Koordinasyon"lar hâlâ var, biliyorum; 
fakat o"otantik” Koordinasyon döneminin sadece kitleselliği değil, o kitle- 
selliği doğuran vasıfları da bir kazanıma dönüşemedi, değil mi?
"Eski-Koordinasyon"un  iki vasfının  ayırdedici  olduğunu  düşünüyo­
rum. Birincisi,  bağımsızlığı  idi. Kendileri aklediyor, kendi sözlerini  söylü­
yor, kendi yol haritalarını çiziyorlardı. Birtakım siyasal geleneklerle, "ekol­
lerle" bağları olsa da, bulundukları yerde şube veya bayi işlevi görmüyor;


siyaseti bulundukları alanın, üniversitenin özgül  koşullarından üretiyor­
lardı. Dilleri de buna göreydi; naklî değildi, özgündü.
İkinci  vasıf da  bununla  bağlantılı. Hep"demokrat/ileri/duyarlı  unsur" 
olarak hafifsenen,  ikincilleştirilen,  politikayla  ilgili  ama  bir siyasal  eki­
be angaje olmayan, doğrudan  politikaya çok meraklı değil ama"sanat- 
kültür"le alâkalı ya da akademik ilgileri baskın  olan öğrenci türüyle iliş­
kiler, "kafalama" ilişkisi olmaktan uzaklaşmış, aradaki sınırlar geçirgenleş­
mişti. Hatta eski-Koordinasyon, bizzat o öğrencilerin inisyatif kazanması­
nı, söz almasını temsil ediyordu  biraz. Nitekim o Koordinasyon  kuşağın­
dan "yetişenlerin", akademik ve politik alanda bilhassa üretken oldukları­
nı görebiliyoruz.
Biraz idealleştirerek özetledim, ama böyle bir filiz vardı gerçekten. Peki 
ne oldu ona? Bir muhasebe açığı yok mu?
BirGün, 21  Mayıs 2004



M
u h a l e f e t
, P
r o t e s t o
, G
ö s t e r
İ, G
ö s t e r
İ
ş
i
Muhalif protestonun/gösterinin biçimi neden önemli?
Sol  açısından  bu  kuşkusuz  önemli;  çünkü  bir  gösteri  ya  da 
protesto belirli bir değişimi  hedefliyor,  bir seçeneğe işaret edi­
yor ya da onu arıyorsa, o değişime, o seçeneğe uygun olmalıdır. 
‘Mümkünse’ o değişime katkıda bulunan, onun öznel ve nesnel 
potansiyelini  oluşturan,  ama  hiç  değilse böyle bir şeyin oluşu­
muna mani olmayan bir nitelik taşımalıdır.
İnsanların  yapıp  etme,  birbirleriyle  münasebet  kurma,  va­
roluşlarını  anlamlandırma  tarzlarına  ilişkin  içeriksel bir  değe­
ri  olması  iyidir,  muhalefet  eyleminin.  Bu  doğrultuda  bir  etki, 
duygu,  teşvik içermelidir.
İtiraz  etmek,  “hayır”  demek  gayrimeşru  değildir  kuşkusuz, 
değersiz  değildir.  Tersine,  insan  onurunun yok sayıldığı,  küs­
tahça bir kıyıcılığın egemen olduğu durumlarda, bu duruma iş­
tirak  etmediğini,  onay vermediğini  göstermek  soylu  bir  tavır­
dır.  Fakat böyle  olduğunda bile,  “söyledim ve  ruhunu  kurtar­
dım”  tatmininin bir adım ilerisine geçebilmek için,  itirazın ne­
denini,
  tepkinin  saiklerini  ifade  etmek,  ‘temsil  etmek’  gerekir. 
Yoksa,  itirazın, vicdanî  tepkinin üçüncü şahıslarca anlaşılırlığı 
riske girer, bir çağrıya dönüşmesi imkânsız olur.


Salt reaksiyoner nitelikli olan, tepkisel bir öfkeyi yansıtan pro­
testo/gösteri biçimlerinin zaafı,  “sert”  veya  “şiddetli”  olmaların­
da  değil, buradadır.  Tepkinin verili  (egemen,  genelgeçer)  açık­
lama şablonları içinde massedilmesi riskine fazlasıyla açıktırlar.
M uhalif protestonun/gösterinin  biçim inin  taşıdığı  öneme 
dönersek... Bu biçimin önemsenmemesi,  stratejik güç mantığı­
nı egemen kılar.  “Kalabalıklıktan” ve  “ses çıkartmak”tan başka 
bir şeye bakılmaz.  İktidar perspektifi içeren bir süreçte bir güç 
ölçüşme ânında nicel boyutun bir değeri  olur kuşkusuz.  Fakat 
insan  topluluklarını yığın,  kitle  (hatta Yalçın  Küçük’ün  sevdi­
ği  gibi,  cansız  madde  çağrıştıracak  şekilde,  kütle!)  olarak  algı­
lamaması  gereken  sosyalist  düşünce  açısından,  böylesi  güç  öl­
çüşme  ânlarında  dahi  biçim  önemini  koruyor  olmalıdır.  Güç 
ölçüşümünün,  güç  gösterisinin anlamlı  olmadığı zaman ve  ze­
minlerde  ise,  muhalif siyasal  eylemin  güç  gösterisi  biçiminde 
ve  güç  gösterisi  davranışları  öne  çıkartılarak yürütülmesi,  saç­
madır,  kimi zaman da gülünçtür.
Muhalif protestonun/gösterinin biçimi,  bu  bir  eylem,  bir  in­
san  edimi
  olarak düşünülüyorsa  gerçekten,  salt ‘dışa  dönük’ ve 
‘güç’  cinsinden  mesajı ve  tesirleriyle  değil,  bizzat  özneleri/ka­
tılımcıları  için  taşıdığı  anlam bakımından  da  yeterince  önemli 
olmalıdır.  Onlara,  sadece  iradî  tercihlerini ‘bileylemenin’,  ken­
dilerini ilişki ve kalabalık içinde iyi hissettirmenin ötesinde bir 
‘faydası’ olmalıdır; iradî tercihlerinin konusuyla ilgili bilinçleri­
ni geliştiren, bu bilinç  temelinde paylaşım ve  dayanışma  tecrü­
besi sağlayan bir yanı olmalıdır.
A hlâki  Protesto  Sanatı
  kitabında'  Jam es  M.Jasper,  “iyi”  pro­
testo  ile  “kötü”  protesto  arasında  bir  ayrım  yapıyor.  Diyalog- 
manipülasyon  karşıtlığına  da  oturan bir  ayrım,  bu.  “iyi”  pro­
testonun  ahlâki  bir  sesi  vardır,  katılanlarm   en  derin  duygu­
larını  irdelemesini  sağlar,  konuyla  ilgili  bilgi  akışına,  iletişi­
me  ve  katılan  kişinin  kendini  anlamasına  katkıda  bulunur, 
Jasper’in  özetiyle  (s.  480).  “Kötü”  protesto  ise - “kötü”  protes­
tocunun  hakikati  bildiğine  dair  mutlak  güveninden  ötürü  (s. 
5 2 1 )-  araçsaldır,  öğrenmeye açık olmadığı gibi öğretmez, süre-

Çev.  Senem Öner, Ayrıntı Yayınlan,  İstanbul 2002.


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə