Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə22/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   71

Kürt meselesiyle ilgili birtakım müşterek bildirilere imza vere­
bildiler, verebiliyorlar.
Kitabî bir solculuk açısından,  temel haklarla ve  özgürlükler­
le  ilgili  sorunların ve  kimlik  meselelerinin  gündemi  kaplama­
sı,  sınıfsal  perspektifin  kaybolmasıyla  ve  liberalizmin  ideolo­
jik   hegemonyasıyla  ilgilidir.  “Globalleşmenin başımıza  çıkar­
dığı  fuzulî  işler”  olarak bakılır bunlara.  “Saygı  duymak”  gere­
kir ama esas gereken, gündemi değiştirmek, kendi konularımı­
zı ve her konuda “esas meseleyi”  öne çıkarmaktır.  Bereket ver­
sin,  dogmatik sola -dağ gibi  kapitalizm dururken- “talî”  görü­
nen  meselelerin;  yani  etno-kültürel  ayrımcılığın,  yani  yurttaş­
lık statüsündeki  erozyonun,  yani  patriyarki ve  cinsiyet  rejimi­
nin, yani ekolojik yıkımın, pekâlâ kapitalist egemenlikle alâka­
lı  olduğunu  gören bir  sol  da  var.  Şu  ayrımları  da  yaparak:  Bir 
yandan,  bu  çelişkiler kapitalizmin  içsel ve  bünyevî  çelişkileri­
dir;  kapitalizm kendini bunlarla yeniden üretir; bununla bera­
ber,  şimdi metalaşma ve  sermayenin yeniden üretim sürecinin 
formatladığı  bu  çelişkilerin  kapitalizmden  önce  de  bir  hayatı 
vardı, dolayısıyla hem bu tarihselliğe bağlı olarak hem de dene­
yimin  (uyumlanmanın,  uyarlanmanın,  direnişin...)  özgüllüğü­
ne bağlı bir özerklikleri vardır. Bu çelişkiler kapitalizme mutla­
ka/her durumda/topyekûn emek-sermaye ilişkisinin ‘mantığıy­
la’  eklemlenmezler;  deyim yerindeyse içselleşmiş dışsal etkenler 
olarak, çarpma-bölme işleminden çok toplama-çıkarma işlemi­
ne  benzetilebilecek bir  matris  içinde  emek-sermaye  ilişkisine/ 
çelişkisine  bağlanırlar.  Ekonomi-dışı  zorun  ve  kayıt-dışı  eko­
nominin kapitalist iktisadiyat içinde  ‘kurallı’  istisnâlar,  yapısal 
mekanizmalar olması gibi.
Etno-kültürel,  cinsiyetçi  vb.  ayrımların,  eşitsizliklerin,  ta­
hakküm  mekanizmalarının  kapitalizmdeki  eklemlenmesi  de, 
bunların  emek-sermaye  çelişkisine  kalansız  olarak bölünebilir 
hale  gelmesi biçiminde  olmuyor.  Bir bakiye var -   elbette  yine 
kapitalizmin  hesabına  geçen bir bakiye!  ‘Nesnel  açıdan’,  kapi­
talizmin matrisi dışında ele alındığında, ancak bakiyesiyle, artı­
ğıyla meşgul olunabilir bu çelişkilerin ve doğurdukları toplum­
sal  ve  politik sorunların.  Ama  unutmamalı,  bazen bir durumu


fark etmek, çözümlemek, onun ‘ekstra’ görünümleri üzerinden 
mümkün olur.
Sol-liberalizm  husumetinde,  demokrasi  tartışmaları  bağla­
mında  hep  anılan  “Küçükömer paradoksu”  üzerinden  açabili­
riz bu  noktayı.  Devlet seçkinlerinin/bürokrasinin/ordunun/ka- 
pıkulu zümresinin  tahakküm ve vesayetini Türkiye’de demok­
ratik mücadelenin biricik ekseni olarak koymak, liberal (sol-li- 
beral)  bir pozisyondur.  (Bunu Türkiye tarihine-toplumuna has 
özgül  sınıf çelişkisi  olarak  koymak,  asker-sivil bürokratik seç­
kinleri  “the”  Türk  egemen sınıfı  olarak  görmek;  liberal-sol  bir 
pozisyon.)  Sınıf çelişkisinin âmir hükümlerini kanıtlamak adı­
na Türkiye’de devletin vesayetçi-otoriter baskı ve ideoloji aygıt­
larını görmezden gelmek veya  onları  tam  tekmil sermaye  tara­
fından  massedilmiş  saymak,  dogmatik sol bir pozisyon.  Başka 
bir sol pozisyondan, devlet ‘geleneğinin’  tahakkümü ile serma­
ye  egemenliğinin  eklem lenm e biçimlerini  dikkate  almak  müm­
kün; bize lâzım olan da budur.  Bu  eklemlenme biçimlerinin el­
bette  kapitalizmin  ‘üst-belirleyiciliğine’  tâbi  olmakla  beraber 
sabitlenmemesi ve hiç de dümdüz ilerlemiyor olması, politika­
nın, Praxis’in hayatiyet kaynağıdır.
Bütün kötülüklerin kaynağının kapitalizm olduğunu bilmek 
kuvvetlendirir; ama her kötülükte sırf bunu görmenin, her kö­
tülükten sırf bunu bilmenin tehlikesi, kanlı canlı ‘bir’ kötülükle 
baş etmeye çalışan insanları sinizme sevk edebilecek olmasıdır.
“Liberal”  gündem  ile  “sol/sosyalist”  gündem,  bazen  gerçek­
ten çarpışırlar.  Eşitlik sorunsalında,  Kamu mefhumu  etrafında, 
sosyal  devlet
  fikri  etrafında  olabileceği  gibi.  “Liberal”  gündem 
ile  “sol/sosyalist” gündem, bazen de irtibatlı veya irtibatlanma- 
ya  müsaittirler.  Hak,  özgürlük ve  kimliklerin  tanınma  taleple­
ri  ile  sınıfsal  çelişkiler ve  yoksulluk  meselesi  arasında  belirgin 
ilik yerleri  vardır.  Ama  yine  de  açıkta  düğme  kalabilir.  Örne­
ğin  Kürt meselesini sınıfsal  ayrıma  ve  yoksulluğa  indirgemek, 
‘abartılırsa’, bir solcuyu  Bülent Ecevit’in pozisyonuna yaklaştı­
rabilir.  Kaskatı ‘duruşlar’, pozisyonlar üzerinden değil uğraklar 
üzerinden düşünme davetimi hatırlatayım; işte burada, liberal- 
sol bir uğrak vardır -  veya liberal-sol bir gerilim.


Bu  uğrağın  veya  gerilimin  tezahürünü,  Immanuel  W aller- 
stein’m Liberalizmden  Sonra’smda  da görebiliriz.  Wallerstein,  li­
beralizmin bir buçuk yüzyıldır sosyalizmi de muhafazakârlığı da 
asimile  eden hegemonyasının,  paradigmatik hâkimiyetinin  20. 
yüzyıl biterken sona ermesinin ardından, politik direnişin ve ge­
lecek perspektifinin püf noktasını,  liberalizmin vaadlerini  talep 
etmek olarak koyar.16 Bu radikal bir taleptir; çünkü bütün insan­
lara temel hak ve özgürlükler ve eşit yurttaş statüsü vaadinin ye­
rine getirilmesi kapitalizm içinde imkânsızlaşmış veya imkânsız­
lığı ayan beyan ortaya çıkmıştır. Wallerstein, bu karanlık zaman­
da,  muhalif politik  taleplerin  dikişsiz  bir  eklemlenmesini sağla­
makta, onları organik bir biçimde iç içe geçirmekte ısrar yerine, 
bunların yan yana yürümesine açık bir politikayı önerir.17
Evet,  “zor”  zamanlarda  yaşıyoruz.  Zor  ve  karmaşık.  Belâ­
lı ve  kötü.  Üstelik zayıfız,  çok  etkisiziz.  Toplumsal  deneyimin 
fragmantasyonu,  “gündem”in  sürat ve  karmaşıklığıyla  çarpıl­
dığında,  olup  biteni  politik  olarak  anlamlandırmayı  m üşkül­
leştiriyor.  Tek  tek belâları  ve  kötülükleri  birbirine  bağlamak, 
‘tutarlılık’  sağlamak  müşkülleşiyor.  Bu  kaosta  meselelerin  or­
tak paydasını  ‘yakalayanların’,  işin  köküne  inenlerin  hınçla  o 
ortak paydaya,  o  köke sarılması,  olağan.  Basit,  ‘açık ve  net’  bir 
izah tarzına sarılmak, bununla beraber bir Biz’e, bir kimliğe sa­
rılmak,  kendini  tanımlayabilmek,  konumlandırabilmek  insa­
na  iyi  geliyor.  Fakat bunun  yan  tesiri,  politik  aklı,  politik  tu­
tumu bir ‘pozisyona’ kitlemesi,  bir kimliğe  indirgemesidir.  Bu­
nun yan  tesiri,  -az  evvelki  sinizm  tehlikesi bahsini  tekrarlaya­
cağım -, insanların somut meselelerle dolaysız ilişkilerini, bun­
larla  ilgili  canlı  deneyimlerini  görmez,  bunlarla  temas  edemez 
hale gelmektir.  Kimliğe indirgenmek, solu kurutur.  “Solcular”, 
Sol’u  ikame edemez.18
16  Bu  yazıda  istifade  etmediğim  liberal-liberter ayrımına  da  atıfla,  bu  tutumun 
berrak  bir savunusu:  Yavuz  Yıldırım,  “Liberal  değil  liberter”,  Radikal  iki,  14 
Eylül 2008.
17  Immanuel Wallerstein, Liberalizmden Sonra,  çev.  Erol Öz, Metis Yayınlan,  İs­
tanbul  1998, s.  252-3.
18  Yine Şükrü Argm’ın vurguladığı bir nokta, bkz. Meseîe’nin Eylül 2008 sayısın­
daki söyleşi.


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə