rışahsîleşmesinin, maddiyatın zalim egemenliğinin görünüm
lerini tasvir etmekte, bunları karalamakta bir şehvet yok mu
dur? Bu şehvet, yozlaşmayı mahkûm etmenin ahlâkî yüceliği
adına, bazen de bizzat karalayıcı tasvirin estetiği uğruna, yozlu
ğun seyrine dalıp, kapılıp gidebilir, bununla doyabilir. Bu aşkî-
nefret sarmalında, romantizmin sinik çekirdeği dönenir.4 Ro
mantizmin sözlüsü olan melankoli de bu döngüde belirir: nafi
le eleştirinin bazen kendinden emin ve kendine kapanmış, ba
zen de acılaşan, sarkastikleşen melankolisi...
Burada, romantizmin negatif söylemi ile pozitif söylemi ara
sında bir derbend5 var: Yitik geçm iş izleği. Rom antiklerin,
Löwy&Sayre’nin de vurguladıkları gibi, klasik bir karakteris
tiği: Bugünü lanetlerken geçmişteki bir altın çağa gönderme
yapmaları, onu özlemeleri veya ihyâ etmeyi kurmalarıdır. Yitik
geçmişle derdin daha aktüel (her daim aktüel) ve daha maddî-
somut nitelikli bir başka veçhesini ise, yitim deneyimi ile tanım
lıyorlar (a.g.e., s. 28). Yani sadece tahayyül edilenle, kurgula
narak ülküselleştirilenle kayıtlı olmayan, bilfiil tanıklık edilen,
maruz kalınan, yaşanan bir yitim deneyimi. Kilit kavram bence
budur. Zira unutmamalı ki, kapitalist modernleşme bir seferlik
bir operasyon değildir; daha ziyade, hem makro/global büyük
dalgalarla hem de farklı düzlemlerde eşzamansız ilerleyen deği
şim dinamikleriyle yürüyen bir süreçtir. Dolayısıyla, bir defada
değil mütemadiyen değişim şokları yaşatır, sadece kadimden
gelenleri değil kendi yarattığı modern gelenekleri de çiğner;
geçmiş sürekli yiter. Her kuşak bir gün nostaljiyi tadacaktır!
Bu derbendde galiba en travmatik yitik, cemaatin kaybına
ilişkin olandır. 18. yüzyıl sonlarındaki eseriyle edebî-kültürel
romantizmin simgelerinden olan Ingiliz şair Coleridge’in mah
zun söyleyişiyle: “artık biz sözcüğünden kimsenin bir şey anla
mayacağı” zamanlara geliniyordur, kapitalist modernlikle bir
likte (a.g.e., s. 160).
4
Birifcim’de sinizm kavramı etrafında yürüttüğüm tartışmayı hatırlatmak iste
rim: “12 Eylül bozgununun sürekliliği: Sol ve sinizim", sayı 198, Ekim 2005
ve “İki sinizm, iki pragmatizm ve eylemi yeniden düşünmek", sayı 210 Ekim
2006.
5
Dar geçit; veya: hudut kalesi!
Şimdi, yitim deneyimi ve onun içinde bilhassa cem aat kaybı,
hem romantik anti-kapitalizmin muhafazakâr biçim inin hu
dut kalesidir; hem de bu tepkinin/hoşnutsuzluğun sosyalist-
devrimci bir yöne sevk olabileceği dar geçit. Kapitalist mo
dernliğin tecavüzüne karşı bir “geleneği” korumaya ve cema
ati ‘tutmaya’ çalışm ak muhafazakâr hudut bekçiliğidir; me-
lankolik-nostaljik bir tutumla yitirilenin hüznünü beslemek
se, Tanpmar’ın teşbihiyle, “iç kale”ye çekilmek. Yitim deneyi
miyle yüzleşmenin eleştirel biçimi ise, yitirilenden çok deneyi
me
odaklanacaktır. Kapitalist modernleşmenin süreğenliğinin
idrakinde olmak veya onu sezmekle de ilgilidir deneyim vur
gusu; yitim deneyimi ‘kalıcıdır’, yitirilenler ise geçip gitmekte,
hatta hep değişmektedir! Metalaşma, şeyleşme ve ‘yabancılaş
manın’ toplumsal ilişkilerde yol açtığı değişimin üzerine düşü
necek
ve bunu -rom antik sıfatıyla- öncelikle öznelik kapasite
si bakımından yapacaktır. Kapitalist modernleşmenin özneli-
ği geliştirme vaadi ve potansiyeli ile bu potansiyelin gerçekle
şememesi arasındaki çelişkiyi eleştirisinin odağına alacak; öz
nelik kapasitesi güdük kaldıkça daha fazla hissedilen cema
at kaybının, bu çelişkiyle titreşime ve reaksiyona girdiğini id
rak edecektir.
Romantik anti-kapitalizmin pozitif saiklerine de bu derbend-
den geçeriz. Böyle bir pozitif söylemin aslî kaynağını oluşturan
yitik altın çağ imgesi, muhafazakâr ve dinî romantiklerin bilin
cinde gerçekten yaşanmış bir tecrübeyi yansıtır. Oysa bu, kur
gusal eski zamanlardan damıtılmış muhayyel bir hayat idilidir.
Geleceğe yansıtılmış altın çağ idili demek olan ütopya da tuta
bilir bunu yerini. Ütopya, romantik anti-kapitalizmin pozitif
söylemine geniş bir menfez açar. “İlerde bir gün... sömürünün
ve zulmün olmadığı eşitlikçi bir dünya” hülyası, olanca naifli-
ğiyle, her nevi sosyalist doktrinden daha dayanıklı değil midir?
İşte, Ernst Bloch’un kendini hatırlattığı nokta. Bloch’un
ütopyacı anlatısı, rom antik anti-kapitalizmin negatif ve po
zitif söylemlerinin buluştuğu bir anlatıdır. Kapitalist uygarlı
ğın yol açtığı İnsanî sefalete dair kültürel karamsarlık motif
lerini, iyimser ütopyacı devrimciliğin hizm etine koşm uştur
o. Löwy&Sayre de belirtiyorlar, Bloch’ta, geçmiş altın çağ ile
ütopya arasındaki geçişlilik çarpıcıdır. Az evvel aktardığımız,
Engels’in ilkel komünal toplumda bir idilin puslu görüntüsü
nü aramasından -veya bizde “Doktor”un “antika toplum” tez
lerinden!- daha çarpıcı... Ütopyasının imgelerini eski zamanla
rın deneyimlerinden, daha çok da kadim düş fragmanlarından,
mit repertuarlanndan devşirir.6 Mitler, Löwy&Sayre’nin gerçe-
küstücüleri anlatırken belirttikleri gibi: “Faşistlere bırakılma
yacak kadar değerli bir kaynak”tır (a.g.e. s. 202-3). Bloch, tam
da bu kaynağı faşistlere bırakmamaya azmetmenin, bunu bir
dava haline getirmenin timsalidir.
Ne lüzum, ne fayda?
Başlıktaki soruya gelelim: Romantik anti-kapitalizme ne ihtiya
cımız olabilir? Kapitalizmin mutlak iktidarının hükmünü sür
düğü, kaçınılmaz sayıldığı bir zamanda soruyoruz bu soruyu.
Akademik ve marjinal politik lehçelerin dışında, kapitalizmin
adlandırılm ayacak
kadar doğallaşmış olduğu veya zaten bir do
ğa
olarak adlandırıldığı bir zamanda... Kapitalizmin neden “kö
tü” olduğunun sosyalistlerce (sosyalistlerin ‘doğal’ anti-kapi-
talistliği çerçevesinde) veri sayıldığı lâkin bu verinin üzerinde
düşünülmekten, işlenmekten çıkıp hafızanın kilerine kapatıl
dığı koşullarda...
Bundan, salt bir tebliğ vazifesi olarak bile, anti-kapitalizmin
lüzumu çıkmıyor mu? Anti-kapitalizmin bir politik program
demek olmadığım, bir alternatif inşâsını ikame edemeyeceğini
bilerek... Anti-kapitalizmin romantik söylemi, kapitalizmin kö
tülüğünü
anlatmanın bereketli, dahası yürek soğutucu bir im
kânıdır. Bir ajitasyon imkânıdır. Kayıpları, ısdırapları vurgular;
tasvirîdir - göze gönle hitap eder. Sömürünün, zulmün, adalet
sizliğin gayrı maddî boyutlarına ve ‘standart’ ezilenler kadro
sunun ötesine, tüm İnsan’a uzanan nüfuzuna dikkat çeker. Bir
6
Bloch’un düşünceleri için: Emst Bloch, Umut İlkesi - 1. cilt, çev. Tanıl Bora, İle
tişim, İstanbul 2007 ve Tanıl Bora, “’Peygamberâne’ ve ‘geveze’? Emst Bloch ve
Eleştirel Teori: Akrabalıklar ve mesafeler”. Toplum ve Bilim, sayı 110.
Dostları ilə paylaş: |