26
/ Ortadoğu'da Türkmenler (Irak-Ġran-Suriye) Sempozyumu
F. Selçuklu Hakimiyeti ve Irak‟ın Kalıcı Olarak TürkleĢmesi
Büyük Selçuklu, Irak Selçukluları ve Atabekler dönemiyle devam eden
ve Kayı boyuna mensup Osmanlı Türklerin Irak‟ı fethetmeleri ile sonuçlanan
bu önemli ve gurur verici süreç, Irak coğrafyasında ve de Orta Doğu
bölgesinde Türk varlığı ve kültürünün yayılması ve kalıcılığı açısından ne
kadar önemliyse, bir o kadar da bugünkü Irak Türkmenlerinin tarihi açısından
önem arz etmektedir. Zira Sümerlerle baĢlayan ve Selçuklularla pekiĢen
Irak‟taki Türk varlığı ve kültürü bu büyük olayla birlikte bütün yönleri ile
büyük bir ilme kazanmıĢ ve yankısı, asaleti ve sadeliği hiç değiĢmeden
günümüze kadar gelmiĢtir. Bunun birinci kanıtı da günümüzde, Bağdat‟ın
mutasavvıflara vakfetti. Önüne de Dicle‟ye bakan ve buranın suyundan bir su dolabı
vasıtasıyla sulanan güzel bir bostan ektirdi, buraya ve türbesine bol miktarda kâr ve gelir
getiren birçok vakfiyeler kurdu. Ayrıca onun adına, her yıl hac yapılmasını, Mekke yolunda
zekat olarak bol miktarda su, yiyecek, elbise, terlikler ve hastalara verilecek ilaçlar tahsis
edilmesini, din ve iyilik ehlinden bir grup insanın da hac yapmasını emretti. Bkz. Aynı eser, s.
251-253.
73
Emîr Sungur et-Tavîl‟in kızı ve Emîr Cemaleddin Beklek en-Nâsırî‟nin eĢi Hatâ
Hatun‟un hizmetinde bulunan Türk asıllı bir cariye olup, yetiĢtirilmesine ve eğitimine büyük
özen gösterilmiĢtir. Sonra bir grup cariye ile birlikte Halife el-Müstansir Billâh‟a hediye edildi.
Bu cariye kısa süre sonra halifenin kıymetli eĢlerinden biri durumuna geldi; böylece bu
konumundan dolayı büyük bir itibar kazandı. Sarayda bağımsız bir dairesi, bir divanı,
vekilleri, yardımcıları, hizmetkârları ve güzel bir çevresi vardı. Halife tarafından mallar
konusunda ona geniĢ yetki ve tasarruf hakkı tanındı. Emir verme ve alıkoyma hususunda
sonsuz bir yetkiye sahip bulunuyordu. Onun, simsarlara, nakkaĢlara, kuyumculara, tüccarlara,
bez satıcılarına, mücevhercilere ve sanatlarına göre sanatkârlara ödenmesi için miktarı yüz beĢ
bin üç yüz altmıĢ dinar olan aylık bir bütçesi vardı. Aynı zamanda bol iyilik yapan, yoksulları,
dulları ve öksüzleri gözeten, sürekli zekât ödeyen, hayırlı iĢlere yatkın, onu yapmaya rağbet
gösteren ve hayır sahiplerini seven bir insan olduğu bildirilmektedir. Halife el-Müstansir
Billâh öldükten sonra, oğlu el-Müsta‟sim Billâh iktidara gelince, eski adet üzere ona (ġâhân‟a)
ikramda bulundu ve onu cariyeleri, hizmetçileri, adamları ve yakınları ile birlikte, el-
Ğarebetü‟Ģ-ġerîfe kapısının yakınındaki BenefĢâ (MenekĢe) evi olarak tanınan efendisi
yanında yetiĢtiği eve yerleĢtirdi. Sonra en-Nâsır zamanında Sunkur et-Tavîl en-Nâsirî‟nin kızı
Hatâ Hatun‟nun bu evde oturmasına izin verilmiĢti. Ayrıca yakınında bulunan hanlar ve evler
de buraya eklenmiĢti, içinde bir bostan yapılarak her çeĢit ağaç buraya nakledilmiĢti. Bu
düzenlemelerden sonra burası taze meyveler ve güzel çiçeklere sahip olan bir mekan haline
geldi. Bu evin karĢısında Ģahane bir bostan, meyve veren çiçekli ağaçlar ve göz kamaĢtırıcı
acayip bir bahçe bulunmaktaydı. Bu evin bahçelerinde oturan birisi, Dicle‟yi ve köprüsünü
görebilirdi. Buraya ayrıca kapıcılar, müstahdemler ve bekçiler tayin edildi ve el-Müstansir
Billâh zamanında maaĢ ve akar olarak ona ödenenlerin aynısı devlet hazinesinden
ödenmesine karar verildi. Kapısına da, gündüzleri sürekli bir Ģekilde görev yapan,
emredilenleri yerine getiren ve onun hizmetine tahsis edilen hizmetçiler tarafından
harcananları kaydeden bir görevli tayin edildi. Bkz. Aynı eser, s. 254-256.
Ortadoğu'da Türkmenler (Irak-Ġran-Suriye) Sempozyumu
/ 27
A‟zamiye, Vezîriyye, „Ġvâziyye, Rağibe Hatun, Meydan gibi semt ve
mahallelerinde yaĢayan Oğuz boylarına mensup 200.000‟den fazla
Türkmen‟in yanında, sırasıyla, Basra, Kut, (bu Ģehir kültürümüzde Kutu‟l-
Amâre olarak geçmektedir), Kerbelâ, Necef, Diyala, Salahaddin, Kerkük,
Musul, Erbil ve Süleymaniye Ģehirlerinin merkezleri, ilçeleri ve köylerinde
Ģartların zorluğuna rağmen yaĢamaya çalıĢan ve sayıları üç milyon‟u bulan
Türkmenlerin varlığıdır.
Anılan gerçeğin ikinci kanıtını da, baĢta Bağdat olmak üzere birçok
Irak Ģehrinde, Ġstanbul‟da dahil Anadolu‟nun çeĢitli illerinde ve Türk-Ġslam
dünyasının ve Avrupa kıtasının belli baĢlı kentlerinde bulunan, bir kısmı bilfiil
Türkmen asıllı müellifler, diğer kısmı da Türkmenlerin siyasî, iktisadî, sosyal
ve kültürel hayatlarını ele alan Arap ve Fars yazar ve tarihçiler tarafından
yazılan paha biçilmez elyazması eserlerdir. Buna Abbasîler, Buveyhîler,
Selçuklular, Atabekler, Ġlhanlılar, Celâirliler, Timurlular, Osmanlılar,
Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safavîler ve Osmanlılar dönemlerinde yazılan
ve edebiyat türünden Ģiir divanları olarak günümüze kadar gelip de
kütüphanelerimizi süsleyen ve bugün dillerde dolaĢan yüzlerce Türkmen
Ģairimizin (elbette ki burada ġairler sultanı Fuzûlî el-Bağdâdî ile Mezlum
Türkmen Ģairi Nesimî‟nin aziz hatıralarını yad etmek boynumuzun borcudur)
Ģiirlerini de eklememiz gerekir.
Selçuklularla birlikte sağlam bir temel üzerine oturan ve ilelebet
yaĢayacak olan Irak‟taki Türkmen varlığı ve kültürünün üçüncü kanıtı ise,
günümüz Irak‟ının anılan Ģehirlerinde, Osmanlı sonrasında Irak‟ı yöneten
yabancı ve yerel siyasî iktidarların Türk ve Türkmen düĢmanlığı üzerine bina
ettikleri acımasız politikalarına rağmen Ģanlı Ģerefli tarihimizin birer abidesi
olarak ayakta duran onlarca cami, köĢk, medrese, zâviye, makam, türbe, yatır,
mezarlık, çarĢı, dükkân, hamam, köprü ve çeĢmenin bulunmasıdır. Bunları
görmek, eski anılarını tazelemek ve öğrenmek için de Irak‟ın önemli
Ģehirlerinden olan Bağdat, Basra, Musul, Kerkük Erbil, Bakuba ve Kerbelâ‟yı
ve bu Ģehirlerin ilçelerinden olan Telafer, Hanekin, Mendeli, Leylan, Dâkuk,
Tuzhurmatu, Samarra ve Karatepe‟yi, adım adım gezmek yeterli olsa gerektir.
Çünkü buradaki mimari eserleri inceleyenler, asırlar boyunca yapılan
savaĢların meydana getirdiği yıkımlara, doğal afetlere, Türkmen tarihini silmek
yok etmek için uygulanan düĢmanca politikalara ve cehaletten kaynaklanan
ihmallere rağmen Irak‟taki Ģanlı Türkmen tarihinin bütün evrelerine ait izleri
göreceklerdir.