226
/ Ortadoğu'da Türkmenler (Irak-Ġran-Suriye) Sempozyumu
Ramazan bayramının dördüncü günü vezirden gelen mektupta ise; bu
hezimetle birlikte Selçukluların güçlendiği ve ancak sultanın eliyle
düzeltilebileceği, sultanın siyasetini değiĢtirmesi ve eğlenceden uzak durmasını
önerdiği kaydedilmektedir.
10 ġevval 429/16 Temmuz 1038‟de el-Hacib SubaĢı dergâha geldi.
Sultanla baĢ baĢa kalarak savaĢla ilgili tüm detayları görüĢtüklerini ifade eden
el-Beyhâkî, bu görüĢmede ortamın uygun olmamasından dolayı herhangi bir
sorgulamanın yapılmadığını belirtmektedir.
Zilkâde ayının üçünde PerĢembe günü Cürcan‟dan Ebu Sehl el-
Hamdevî ve divan sorumlusu es-Sûrî‟den mektupların geldiğini kaydeden el-
Beyhâkî,
mektupların
içeriğinde
Gazneli
ordusunun
durumunu
öğrendiklerinde yanındaki malları koruma altına aldıktan sonra sultana
dönmeyi düĢünürken, Selçukluların peĢ peĢe gruplar halinde gelmeleri ve
yerlerini bilmeleri dolayısıyla sapa yollardan Cürcan‟a gittiklerini, orada
güvenlik sorunu olduğundan EbûKalicar‟ın tavsiyesi ile düĢmanın
ulaĢamayacağı Estarâbâd‟a gittiklerini, kaydetmektedir
15
.
Bu habere sultanın çok sevindiği, haberi getirenlere sorulardan alınan
cevaplarda, Türkmenlerin tedbir olarak geçiĢ yollarını kontrol altında
tuttuklarını, her ikisinin normal olmayan yollarda pek çok uyanıklık yapmak
suretiyle gelebildiklerini, ifade ettiler. Sultan onlara yazılan cevabi mektupta;
tedbirli olmalarını Türkmenlerin Estarâbad‟a gitmeleri halinde Saray‟a, oraya
da gitmeleri halinde Taberistan‟a gitmelerini teĢvik etti. Sonra kendisinin
Mihrican‟dan sonra daha önce benzeri görülmeyen bir orduyla bölgeye
geleceğini ve fitnenin son bulmasına kadar da Horasan‟dan ayrılmayacağını
ifade etti.
Tarihçiler tarafından Selçukluların devletleĢmesine yönelik en önemli
basamağı oluĢturduğuna dair yorumların yapıldığı NîĢâbur‟a giriĢleri hakkında
resmi
vesika
tarzındaki
önemli
kayıtlardan
birisi
de
GaznelilerinNîĢâburSâhibu‟l-berîd‟inin gönderdiği ikinci mektuptur. Bu
mektupta Selçukluların Ģehre giriĢi ile ilgili bilgileri bizatihi mahallinde
yaĢayarak veya gözlemcileri vasıtasıyla sıcağı sıcağına elde etmek suretiyle
resmi kanaldan Gazneli sultanına ulaĢan malumatı içermektedir.
Ebu‟l-Muzaffer el-Cumahî‟nin ikinci Mektubu:
15
el-Beyhakî, Târîhu‟l-Beyhakî s. 593-598
Ortadoğu'da Türkmenler (Irak-Ġran-Suriye) Sempozyumu
/ 227
NîĢâbûrSâhibu‟l-berîd‟iEbu‟l-Muzaffer el-Cumahî‟nin mektubu ulaĢtı.
Mektupta; bu mektubunu gizlendiği yerden yazdığını, postacıyla çeĢitli
hilelerle birlikte gönderebildiğini yazıyor. Mektubun içeriğinde Ģunlar yer
alıyordu; el-Hacib SubaĢı‟nın baĢına gelenlerin haberleri geldikten sonra
Ġbrahim Yınal on iki gün sonra NîĢâbur hududuna yöneldi. Beraberinde 200
adam vardı. Elçisiyle birlikte (Ģu) uyarı (yazı)yı tebliğ etti: “Kendisinin Tuğrul,
Davut ve Yabğu‟nun ordusunun öncü temsilcisi olduğunu, eğer savaĢacak
iseniz, dönüp onlara bu durumu haber vereceğini, yok eğer teslim olacak
iseniz, o zaman da hutbeyi değiĢtirmek üzere Ģehre gireceğini ve arkasından
büyük bir ordunun gelmekte olduğunu.” Bunun üzerine (NîĢâbûrlular) sıkıntı
içerisinde bulunan Ģehre elçiyi kabul ettiler. Tüm âyanlar kadı Sâ„îd‟ın evine
doğru yöneldiler. Ona sen bizim önderimiz ve mürĢidimizsin, uyarıldığımız
bu ikaz hakkında ne diyorsun? (Dediler) Kadı onlara: “(Peki) siz ne
düĢünüyorsunuz? Niyetleriniz hangi konuda buluĢtu? Onlar: “ Bu Ģehrin
durumunu sen de biliyorsun. ġüphesiz ki, korumasız ve halkı da savaĢçı değil.
Selçuklular büyüklüğüne ve gücüne rağmen, el-Hacib SubaĢı‟nın ordusunu
hezimete uğrattılar. Bizim için bundan öte hangi tehlike olabilir ki?
GörüĢümüz budur” dediler. Kadı Sa„îd onlara: “DüĢünceniz güzel, ahali
ordulara karĢı savaĢmaya muktedir değildir. Sizin Mesud gibi güçlü bir
sultanınız var. Eğer bu vilayete sahip olmak istiyorsa muhakkak ki kendisi
veya göndereceği komutanı ile emniyeti temin edecektir. Bu gün fitne ateĢi
tutuĢmuĢ ve alevler yükselmiĢtir. Elini kana bulamıĢ bir kesim Ģehre girmiĢ ve
yağmalamaya azmetmiĢtir. Onlara boyun eğmekten baĢka yol yoktur. Bunun
üzerine söz sahibi el-Ġmam el-Muvaffak ve beraberindeki tüm âyanlar:
“Bunun gerçeğin ta kendisi olduğunu, eğer bunun dıĢında hareket edersek,
Ģehir talancılar için kolay yutulacak bir lokma olacaktır. Sultan bizden
uzaktadır. Bu durumdan dolayı mazeret talebi kolaydır. Çünkü bu geçerli bir
özürdür”, dediler. Ardından Kadı Sa„îd Ģöyle dedi: “Ġlik„in ordusu SubaĢı
Tekin‟in komutanlığında Buhara‟dan saldırıya geçtiğinde Belh halkı dıĢarı
çıkıp, iĢ insanların öldürülmesi ve Ģehrin yağmalanmasıyla son buluncaya
kadar savaĢtılar. NîĢâbûrlulara gelince bu günkü durumları onların
(Belhlilerin) dünkü durumları gibidir. Sultan Mahmud (Allah rahmet eylesin)
Multan‟danGazne‟ye geldiğinde burada bir müddet kaldı. ĠĢleri yoluna koyup
Horasan‟a yürüdü. Belh‟e vardığında kendisinin inĢa emrini verdiği Sûku‟l-
„uĢĢâk (AĢıklar ÇarĢısı)‟ın yakılmıĢ halde buldu. Bundan dolayı Belh halkını
kınadı ve onlara Ģöyle dedi: “Halkın savaĢla iĢi ne? ġüphesiz Ģehriniz helak
oldu (benim de) çok miktarda kâr sağlayan mülklerimden bir belde yandı. Ben
bu zararın bedelini size yüklerdim ama sizi affediyorum. Bakın! Bunun