224
/ Ortadoğu'da Türkmenler (Irak-Ġran-Suriye) Sempozyumu
el-BeyhakîTalhâb bozgunu sonrası Gazne sarayındaki durumla ilgili
olarak; Sultanın bu savaĢ sonucu ile ilgili olarak ciddi endiĢeler içerisinde
olduğunu ve bu nedenle gözünün sürekli Serahs‟tan gelecek posta
habercilerinde olduğunu belirttikten sonra oruç ayının dördüncü (Ramazan
429/Haziran 1038) ÇarĢamba günü Herat naibinden gelen mektubu açan
Ebu Nasr‟ın yüz ifadesinden divandakiler kötü bir Ģeylerin olduğunu
anladıklarını ifade etmektedir. Sultana arz edildikten sonra mektubu okuyan
el-Beyhakî Ģu bilgileri kaydetmektedir:
“SubaĢı bu gün 20 gulamıyla birlikte Herat‟a geldi. ÂmilEbû Talha eĢ-
ġeybânî onu uygun bir yerde konuk edindi. Onun geliĢine ikramda bulunup
ikindi namazı vaktinde onunla görüĢtü. Ona ikramda bulundu. Ben (Ebû
Talha) de yanında idim. Bizimle birlikte Herat‟ın ileri gelenleri (a‟yân) de vardı
(…) Ona: “Bu (yenilgi) baki olmayan dünyanın halidir” diyorlardı. Gerisi;
ordusu, alet ve edevatı çok olan Sultan‟a kalır, bu hezimetin telafisi
mümkündür. Allah‟a hamdolsun el-Hacib yaĢıyor. Bunun üzerine (Hacib)
ağlayarak Ģöyle dedi: “Bilmiyorum, sultanın yüzüne ben nasıl bakacağım.
DüĢmanla savaĢ baĢladı. Ben bu savaĢtan daha zor bir savaĢ görmedim. Harp
sabahtan ikindi namazına kadar devam etti. Tam biz savaĢı kazanacak iken
alçak arkadaĢlarım beni terk ettiler. Yaralandıktan sonra gördüğünüz gibi bu
tarafa doğru geri dönmek zorunda kaldım. SavaĢçılar geri döndü. Lakin ben
ve Ebu Talha yalnız bırakıldık. Devamla Ģöyle dedi: “Onlar sultana ihanet
ettiler. Aynı Ģekilde düĢmanın durumunu basit olarak sultana anlatan casuslar
da ihanet ettiler. Ben sabırlı bir Ģekilde onların (Selçukluların) kaçıĢını
sağlayacaktım. Ancak istihbaratçılar/casuslar sultanı, bana kin duyuncaya dek,
onu yanlıĢ yönlendirdiler. Bundan dolayı saf Ģeklinde savaĢma kararını kesin
kes emretti. DüĢmanla karĢılaĢtığımda onları seçkin hazırlıklı muharipler
olarak gördüm. Ağırlıkları açısından rahat idiler. Öğle namazına kadar geçen
zamanda zor olmayan bir savaĢ cereyan etti. Ordumuz tüm gayretini sarf etti.
Neredeyse fetih bizim lehimize gerçekleĢecek iken gevĢediler ve her biri eĢek
veya kadınların boynuna sarıldılar (pısırıklık yaptılar) ve kaçtılar. Ben yüz
binlerce kez kadınları beraberinizde getirmemelerini dair bağırdım fakat
emrimi dinlemediler. DüĢman durumumuzu bu Ģekilde görünce daha yoğun
ve daha cesaretle saldırdı. Bunun üzerine çadırın muharebenin yapıldığı
meydanın ortasına kurulmasını emrettim. Bana uysunlar ve en üst seviyede
gayret sarf etsinler diye oraya gittim ki bir aksilik olmasın. Ancak onlar bunu
yapmadılar ve beni tek yalnız baĢıma bıraktılar. Heveslerine uydular. Âyan ve
komutanlar görevimi aksatmadığıma Ģahittirler. Eğer sorulursa elbette buna
Ģahitlik yaparlar. SavaĢ müddetince meydanda kaldım. Bana ok isabet
Ortadoğu'da Türkmenler (Irak-Ġran-Suriye) Sempozyumu
/ 225
ettiğinden geri çekilmek zorunda kaldım. Buraya iki at ve 20 gulam ile geldim.
DüĢman bana ve alçaklara ait olan her Ģeye sahip oldu. Benim peĢimden
gelen süvarilerden öğrendiğime göre böyle. Ben burada birkaç gün kalacağım
ki dönebilenler de bana katılsınlar. Sonra da Ğûr yoluyla dergâha döneceğim.
O zaman durumu mevlama (sultana) Ģifahi olarak izah edeceğim. (Katib‟e
dönerek), “Benden duyduklarının hepsini izah etmen gerekir. (dedi)”
14
el-Beyhâkî Ramazan ayında gelen bu mektuptan sonra sultanın hiç
kimseyle görüĢmediğini ve iftarını sadece su ile açtığına dair duyum aldığını,
aynı Ģekilde birlikte sofrada olan kendi üstadının (EbûNasr) da bir Ģey
yemediğini belirtmektedir. Daha sonraki günlerde ise sultanın devlet ricali ile
birlikte durum değerlendirmesi yaptıklarını aktarmaktadır.
Ramazan ayının geri kalan günlerinde de kötü haberlerin geldiğini
belirten el-Beyhâkî bunlardan biri olan NîĢâburberîd (posta ve istihbarat)
sorumlusu Ebû‟l-Muzaffer el-Cumahî‟nin mektubunu vesika olarak
kaydetmektedir. Mektubun metni:
“Ben saklandım. ġu anda bir sığınaktayım. el-Hâcib el-Kebîr ve
ordusunun baĢına gelenlerin haberi NîĢâbur‟a ulaĢınca, (vali Ebû‟l-Fazl) es-
Sûrî tutukluları getirtti ve bazıların boynunu vurdurdu, diğerlerini serbest
bıraktı. Sonra Ebu Sehl el-Hamdevî ile birlikte süratle Büst‟ün kırsalına doğru
gitti. Ordumuzdaki askerlerin hepsi de onlara katıldılar. Yola devam ettiler ve
onların nereye doğru yöneldiklerini kimse bilmiyor. Benim onlarla birlikte
gitme imkânım yoktu. Çünkü es-Sûrî kanıma susamıĢtı. Bundan dolayı
canımdan korktum ve buradaki güvenli ve gizli sığınakta saklandım. Bana
bilgi getirsinler diye her yere muhbirler yerleĢtirdim ki ne olup bittiğini ve
iĢlerin nereye doğru gittiğini bileyim. Ġmkânım oldukça muhbirleri gönderip
durumdan haberdar olacağım. Akabinde önemli olan her Ģeyi rapor halinde
yazarak, yüce divana arz etmesi için, vezire göndereceğim.”
el-Beyhâkî mektubu okuyan sultanın çok üzüldüğü ve üstadına her
ikisi ve onlarla birlikte olan malların akıbetine dair endiĢelerini dile getirdiğini,
buna mukabil üstadı ve vezir Ebu Nasr, onun endiĢelerini gideren
açıklamalarda bulunduğunu aktarmaktadır. Bu açıklamalarda Selçukluların
kısa bir müddet sonra NîĢâbur‟a girecekleri belirtilirken, bir taraftan da değerli
malların koruma altına alındığı Mikalî kale komutanına mektup yazılarak,
sultanın Horasan‟a doğru ordusuyla yola çıkıp bu hezimeti telafi edeceğinin
bildirildiğini kaydeder.
14
el-Beyhakî, Târîhu‟l-Beyhakî s. 591-593.