104
/ Ortadoğu'da Türkmenler (Irak-Ġran-Suriye) Sempozyumu
Zûtâ‟nın, aslen Kâbil bölgesinde
18
yaĢayan Fârisoğulları‟na mensup
“merzübân” denilen bir uçbeyi olduğu rivayeti daha kuvvetli görünmektedir.
19
Namazlarda farz kıraat olarak surelerin farsça anlamlarının da okunabileceği
gibi
20
-hakkında bu içtihattan döndüğü
21
gibi rivayet de olan- nakiller hesaba
katılırsa duygusal olarak Farsçayı seçmesinin temelinde Farsî olması ihtimali
büyüktür.
Türk olduğunun ispatlanması için dedelerinin adında geçen ifadelerin
etimolojik olarak Türkçe isim olduğu ispatlanması gerekir. Gerçi Türkler
Müslüman olduktan sonra çocuklarına Arapça ve Farsça isim de koymuĢlardır
ama dedelerinden birinin ismi olan “OkunuĢu Zuta/zota veya Zutî
22
”
18
Saymerî, Ebû Abdullah Hüseyn b. Ali (h. 436), Ahbâru Ebî Hanîfe ve Ashâbuh, 15,
Beyrut 1985
19
Heytemî, Hayrat, 21
20
Kâsânî, Alâüddîn Ebû Bekr b. Mes„ûd b. Ahmed, Bedâ‟iu‟s-Sanâi‟ fi Tertibi'Ģ-ġerâi‟,
I/112, 113, Beyrut 1986
21
Heyet (Burhanpurlu ġeyh Molla Hamid), Fetâvây-ı Hindiyye/Alemgiriyye, I/69,70, el-
Mektebetü'l-Ġslâmiyye Yay., Diyarbakır 1973 (3. Bs. Bulak: Matbaatü‟l-Kübra‟l-Emiriyye,
1310‟un tıpkıbasımı); Damad, Mecma‟u'l-Enhür ġerh-i Mülteka'l-Ebhur, I/92,93, Eda
NeĢriyat, Ġstanbul 1991.Nizam, ġeyh Vecihüddin, ġeyh Celaleddin Muhammed, Kadı
Muhammed Hüseyin, Molla Hamid), Fetâvây-ı Hindiyye/Alemgiriyye, I/69,70, el-
Mektebetü'l-Ġslâmiyye Yay., Diyarbakır 1973 (3. Bs. Bulak: Matbaatü‟l-Kübra‟l-Emiriyye,
1310‟un tıpkıbasımı); Damad, Mecma‟u'l-Enhür, I/92,93.
22
Türkçe kaynakların çoğunda “Zuta ve Zuta” okunan bu kelime, arapça okunuĢ
kurallarına göre
“Zut‟lu” anlamında, “Zutîyyun veya kısaca Osmanlıca nispet eki olarak
“Zûtî veya zotî” olarak da okunur ki bu takdirde AĢağı ırak‟ta Basra ile Vasit arasındaki
bataklık bölgede yaĢamakta olan Zutlar adında bir Hindu topluluğundan olur. Bu kavmin
burada ne zamandan beri yaĢadığı bilinmiyor. Ġstidradi olarak bu konuda Ģunlar da
söylenebilir: “Bunlar birkaç yıldır yoldan geçenleri soyarak trafiği aksatmakta ve Ģehirleri
yağmalamaktaydılar. YavaĢ yavaĢ durum öyle tehlikeli bir hal aldı ki Bağdat ile deniz arasında
iletiĢim tamamen engellenmeye baĢlandı. Bundan dolayı halife el-Mutasim (h. 833-42), isyanı
bastırmak için bir ordu göndermek mecburiyetinde kaldı. Bunların neredeyse 70 bin kadarı
yakalanarak, Anadolu'daki Bizans sınırlarına yerleĢtirildi.” (Apak, Adem, Ġslam Tarihi,
IV/218-220, Ensar Yay., Ġstanbul 2013‟den naklen: Belâzurî, Futuhu'l-büldan, 519-523, Çev.
Mustafa Fayda, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 2. bs. Ankara 2002;Yakubî, Tarih, II, 372-
373; Taberî, Tarih, IX, 10-11). Bu bilgilerden hareketle Ġmam-ı Ağzam‟ın dedesinin
Zut‟lardan olduğu ve dolayısıyla bir Hint kavmine ait olduğu da çıkarılır ki zaten Muhammed
Hamidullah bu görüĢteydi.Hatta Zut denilen yerde olan Kabilden gelen Zutanun babasının
„merzuban‟ olması ve bu tür sonu –ban ile biten eklerin Farsçada bol olması sebebiyle de
Farsi olabilir. Fakat Ebu Hanifenin hilyesini yani fiziki görünümünü açıklayan Saymeri O‟nun
esmer olduğunu belirtmektedir (Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve Ashabuhu, 17). Türklerin de
esmer boylarının olması yanında Hint Kavminin hepsinin esmer olmasını da hesaba katarsak,
Ebu Hanife‟nin dedesi Zuti‟nin daha çok Hint kavminden olduğu ortaya çıkmaktadır. Ama
Ortadoğu'da Türkmenler (Irak-Ġran-Suriye) Sempozyumu
/ 105
ifadesinin etimolojik
23
olarak hangi dilde olduğu ispatlanırsa sorun çözülür
diye düĢünüyorum.
Birçok farklı bölge ve ırklara mensubiyetinin rivayet edilmesi,
babası Sâbit‟in bütün bu anılan yerlerde bir müddet oturduktan sonra Kûfe‟ye gelip
yerleĢmiĢ olmasıyla izah edilebileceği gibi, diğer büyük ve önemli Ģahsiyetlerde görüldüğü
üzere, farklı ırk ve bölge mensuplarının Ebû Hanîfe‟ye ayrı ayrı sahip çıkmasıyla da
açıklanabilir. Ebû Hanîfe‟nin dedelerinin ana yurdu olan bölgede Türkler de dâhil
birçokmüslüman kavmin yaĢamakta oluĢu, onun aslen Türk olabileceği ihtimalini de
akla getirmektedir
24
Çünkü Afganistan Kabil ve çevresi, aĢağı Kafkasya ve Orta
Asya olarak Türklerin bol yaĢadığı bölgelerdendir.
“Ebû Hanîfe, 80 (699) yılında Kûfe‟de doğdu. Daha önce doğduğu yönündeki
bazı iddialar hariç tutulursa
25
Ebû Hanîfe‟nin doğum tarihinde hemen hemen görüĢ birliği
Babası Sabit, Müslüman olarak doğmuĢ, Arap dilini öğrenmiĢ, Kufe gibi Arap Kültürünün ve
dilinin yaĢandığı bölgede Arap ve Ġslam Kültüründen etkilenmiĢ ama ailede kendi özel dilleri
konuĢuluyorsa ve özel kültürleri kaldıysa o soydan da gelen gelenek ve kültürüyle, zekâsıyla
mezhebini ĢekillendirmiĢtir. Görüldüğü gibi Ģimdiye kadar Türkçe dilbilimi açısından hiçbir
veri elde edemedik. Ama Ģunu da unutmamak gerekir ki o bölgede yaĢayan Arapların
kendilerinin haricindeki dilini bilmedikleri kimseleri “Acem/Farsî” olarak görüp ona göre
lakap verirler. Hatta Araplar, azâd ettiği kölelerine “Mevla” diye isimlendirip azâd eden
kimsenin soyuna nispet ederler. Bu nedenle Ebû Hanife‟nin dedelerini, “Teymoğulları” ndan
sayarlar. Burnadan hareketle Arapların dilini bilmedikleri milletleri -ismini sormaya gerek
görmediklerinden midir nedir? Bilemiyoruz- kendilerine nispet etmektedirler. Bu da gayet
doğal gibi gözükmektedir. Çünkü önemli olan tanınmaktır. Arap toplumunda o zaman bir
kimsenin soyu bilinmediği zaman, birinin hizmetinde bulunduğu zaman o soya nispet edilir
veya o kimse “falanın kölesi veya falanın azad ettiği” olarak tanınır. Bir de o dönemde
asabiyet güçlü olduğundan bir kabile diğerini koruma ve emân altında tuttuğundan uzun süre
kader birliği etmeye, zamanla da o soydan olmaya yol açabilir. Neticede Türk olmadığı
hakkında da bir bilgi yoktur. Önemli olan Müslüman olmasıdır.
23
“sen zot, ben zot; ata kim vere ot! Açıklaması; herkes kendisini buyurucu durumda
görür, iĢ yapmakla yükümlü saymazsa ortadaki iĢi kim yapar!” Türk Atasözü‟nde olduğu gibi
“zot” kelimesi, “Gözütok, Özütok, hoyrat, inatçı, kaba baĢına buyruk, buyurucu, emir verici,
emir, zor, kıyım” anlamına gelmesinden dolayı Ġmam-ı Ağzam Türkmen de olabilir. Fakat
büyük dedesinin Farsça “mâh, ay” anlamına gelmesinden dolayı Farsî olması tekrar kuvvet
kazanıyor.
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5367
db6cb72d88.00335380
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_atasozleri&arama=kelime&guid=TDK.GT
S.5367d9f3f30936.42470994/EriĢimTarih:21.4.2014
24
Uzunpostalcı, Mustafa, Maarif Vekâleti Ġslâm Ansiklopedisi (ĠA), X, 131.
25
Kevserî, M. Zâhid, Te‟nîbü‟l-Hatîb „alâ mâ Sâķahû fî Tercemeti Ebî Hanîfe mine‟l-Kâźîb,
20, 21, Kahire 1942