Tck tanitim semineri notlari



Yüklə 4,78 Mb.
səhifə27/127
tarix29.05.2018
ölçüsü4,78 Mb.
#46542
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   127

I. Terk


MADDE 97. - (1) Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur.78



GEREKÇE :

Madde metninde terk suçu tanımlanmıştır. Suçun ko­nusu, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kimselerdir. Suçun faili ise, bu kimseler üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişi olabilir.

Söz konusu suç, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edeme­yecek durumda olan kimseyi kendi hâline terk etmekle oluşur. Bu terk ol­gusu, bir bebeğin cami avlusu gibi belli bir mahale götürülüp bırakılması gibi icrai davranışla gerçekleştirilebilir. Keza, bu suç, ihmali davranışla da işlenebilir. Örneğin ileri yaşta bulunan veya hasta bir kişi ya da bir bebek evde kendi hâline terk edilerek tatile çıkılması hâlinde, koruma ve gözetim­den yoksun bırakılabilirler.

Maddenin birinci fıkrasında, başlı başına bu terk olgusu bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasına göre; terk edilen kişinin bir hastalığa yaka­lanması, yaralanması veya ölmesi hâlinde, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunacaktır. Bu durumda dikkat edilmelidir ki, failin meydana gelen ağır ve başka neticeden dolayı sorumlu tutulabil­mesi için, bu netice açısından en azından taksirinin bulunması gerekir. Fa­kat, bu madde kapsamında söz konusu edilen terk olgusu hâlinde, meydana gelen netice açısından failin çoğu zaman muhtemel kastla hareket ettiğini göz önünde bulundurmak gerekir.

A. TERK SUÇU :

Eski kanunumuzun 473. maddesinde düzenlenmiş bulunan “küçüğü veya kendini idare edemeyeni terk” suçu, yeni kanunumuzun 97. maddesinde düzenlenmiştir.

Suçun konusu, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kimselerdir. Suçun faili ise, bu kimseler üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişi olabilir”.

Yeni düzenlemenin eskisinden farkları olarak şunlar ifade edilebilir: İlkin eskiden on iki yaşından küçükler suçun mağduru olabiliyorken, yeni kanun ölçüt olarak “yaşı nedeniyle kendini idare edemeyecek durumda olanlar”ı esas almıştır. Hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olanlar ise yeni kanunda da suçun mağduru olarak sayılmıştır.



Yaptırım noktasında ise yeni kanunumuzun eski kanundaki alt sınır olan üç ayı esas aldığı, ancak üst sınırda eski kanuna nazaran daha az bir ceza öngördüğü görülmektedir.

Yeni kanunumuz, terk neticesinde mağdurun bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüş olması durumunda, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre failin cezalandırılacağını açıklamaktadır. 23. maddeye göre, kişinin terk neticesinde meydana gelen neticelerden sorumlu tutulabilmesi için, failin en azından taksir derecesinde kusuru olması gerekir. Bu durumda, fail taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulacaktır. Buna karşılık, fail, fiili neticesinde mağdurun sağlığında bir zarar meydana gelebileceğini veya ölebileceğini öngörmüş ve bu neticeyi de kabullenmişse, o takdirde muhtemel kastı dolayısıyla kasten öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır. Bu bahsettiğimiz iki halde de, fail doğal olarak, sadece taksirle veya kasten öldürme suçundan dolayı cezalandırılacak, ayrıca terk fiilinden ötürü cezalandırılmayacaktır, zira 97/1 bir tehlike suçu iken, 97/2 bir zarar suçudur ve tehlike suçları, zarar suçlarına nazaran tali norm, yardımcı norm niteliğindedir. Böylece asli normun uygulama alanı bulduğu yerde, yardımcı norm geri çekilmek durumundadır.

Suç, icrai bir hareketle işlenebileceği gibi, ihmali bir hareketle de işlenebilecektir. “Örneğin ileri yaşta bulunan veya hasta bir kişi ya da bir bebek evde kendi hâline terk edilerek tatile çıkılması hâlinde, koruma ve gözetimden yoksun bırakılabilirler”. Suçun ihmali hareketle işlenmesi halinde ve netice örneğin ölüm olduğu takdirde, 97. madde ile 83. madde arasında ayırım yapma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

B. DİĞER SUÇLARLA BAĞLANTI

Örneğin bebeğini evde yalnız bırakarak evi terk eden anne, bebeğin ölümü durumunda 83. maddeden ötürü mü, yoksa 97. maddeden ötürü mü sorumlu tutulacaktır. Öncelikle belirtelim ki, 97/1 de suçun faili olarak “koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimsenin” terk edilmesinden bahsedildiğinden, terk suçunun faili ancak garantör olabilecektir. Dolayısıyla bu yönüyle, fiil bir garantör tarafından işlenen suç olarak, hem 83. hem de 97. maddeyi ihlal edebilecektir. Ancak kanımca, buradaki ayırım failin kastına göre yapılmak gerekir. Böylece, fail baştan itibaren terk suretiyle mağdurun ölümünü amaçladığı takdirde, 83. maddenin; buna karşılık asıl kastı terk olmakla beraber, neticede ölüm gerçekleşmişse, 97/2. maddeden ötürü sorumluluğu tayin etmek gerekecektir.



II. Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi

MADDE 98. - (1) Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 79



GEREKÇE :

Madde metninde, yardım veya bildirim yükümlülüğü­nün yerine getirilmemesi, suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun konusu, yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimse olabilir. Suçun faili ise, her­kes olabilir.

Belirtilen durumlarda bulunan bir kimseye karşı yardım yükümlülü­ğünün yerine getirilmemesi hâlinde, bu suç oluşacaktır. Ancak, belirtilen durumlarda bulunan kişilere gerekli müdahalenin yapılabilmesine yönelik olarak bir teşkilatlanmanın olduğu yerlerde, kişilerin yardım için girişimde bulunmaması suç oluşturmayacaktır. Ancak, ilgili makamların bu durumdan haberdar olmaması hâlinde, kişilerin durumu derhâl ilgili makamlara bil­dirme yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi de bu madde kapsamında suç olarak tanımlanmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasında, netice sebebiyle ağırlaşmış suç hâline ilişkin düzenlemeye yer verilmiştir.



AÇIKLAMALAR :

Yeni kanunumuzun 98. maddesinde düzenlenmiş bulunan bu suç tipi, eski 476. maddeye tekabül etmektedir. Burada esasen yardıma muhtaç durumda olan kimselere yardım edilmesi veya en azından durumu ilgili makamlara bildirilmesi şeklindeki bir ahlâki yükümlülük hukuki yükümlülüğe dönüştürülerek yaptırıma bağlanmaktadır.

Eski kanunda mağdur olarak 7 yaşından küçükler belirlenmişken, burada kıstas olarak “yaş” getirilmiştir.

Yeni kanunda 476 ncı maddenin bir ve ikinci fıkralarının 98/1 nci fıkrada birleştirildiğini görmekteyiz. Böylece mağdur olarak yaşı, hastalığı veya yaralanması veya başka herhangi bir nedenden ötürü kendini idare edemeyecek kimseye yardım edilmemesi veya durumun ilgili makamlara bildirilmemesi cezalandırılmaktadır.

Maddedeki, başka herhangi bir nedenden ötürü kendini idare edemeyecek kimseye aşırı sarhoş kimselerin kabul edilebilir.

Eski kanunda sadece para cezası öngörülmüş iken, yeni kanunumuzda cezanın önemli ölçüde artırıldığını görmekteyiz.

98. maddenin ikinci fıkrasında getirilen hüküm ise yenidir. Buna göre yukarıdaki yükümlülüklerin yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi halinde, fail bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacaktır. Burada ölüm neticesinin meydana gelmesine rağmen, failin hafif bir cezayla cezalandırılmasının öngörüldüğü gözlenmektedir. Bunun nedenleri üzerinde durmakta yarar vardır. 98. maddede fail herkes olabilecektir. Fail olmak için hukuksal bir yükümlülük aranmamıştır. Dolayısıyla, hukuksal bir yükümlülük olmamasına rağmen, kişinin ihmali bir davranışı sonucu bir kimsenin ölmesi durumunda kanun 1 ila 3 yıl arasında bir ceza öngörmekle, suç siyaseti açısından garantörler ile garantör olmayanlar arasında haklı bir ayırım yapmış olmaktadır.

Almanya’da 3 ve 2 yaşında iki erkek çocuk sahibi 24 yaşındaki anne, çocukları odaya kilitleyerek evde bırakıp yeni tanıştığı erkek arkadaşının evine gider. Çocuklar iki hafta içinde, evde bulunan yiyecekleri bitirdikten sonra, açlık ve susuzluktan dolayı ölürler. Anne savunmasında çocuklarını istemediğini bu nedenle de onlarla ilgilenmediğini, kendi hayatını yaşamak istediğini söyler. Anne ömür boyu hapis cezasına mahkûm edilir. Savcılık, çocukların evin camlarına vurduklarını görmelerine rağmen herhangi bir yardımda bulunmayan komşular hakkında da soruşturma başlatır. Görüldüğü gibi, burada anne garantör olarak YTCK 83, komşular ise herkes sıfatıyla, YTCK 98/2’den sorumlu tutulacaktır.

Bir kimsenin harekete geçmek konusunda hukuksal bir yükümlülüğünün bulunduğu hallerde, artık 98. maddenin uygulanmaz. Örneğin, eşinin bir trafik kazasında yaralandığını gören kocanın (garantör), karısına yardım etmemesi durumunda, 98, değil, 83 uygulanacaktır. Burada yeni TCK 98 yardımcı norm niteliğindedir ve yardımcı normun sonralığı ilkesi gereğince, uygulama alanı bulmayacak, asli norm olan yeni TCK 83 uygulanacaktır.

Sonuç olarak, YTCK 98/2 hükmünün uygulanabilmesi için failin garantör olmaması, yani neticeyi önlemek hususunda hukuksal bir yükümlülüğünün bulunmaması gerekir.



& 23. Çocuk Düşürtme, Düşürme veya Kısırlaştırma

 

Çocuk düşürtme



MADDE 99. - (1) Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düşürten kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun düşürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(3) Birinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) İkinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(5) Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamış olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir kişi tarafından düşürtülmesi hâlinde; iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan diğer fiiller yetkili olmayan bir kişi tarafından işlendiği takdirde, bu fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılarak hükmolunur.

(6) Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir. 80



GEREKÇE :

Çocuk düşürme ve düşürtme suçları açısından 24.5.1983 tarih ve 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanunda yer alan hükümler göz önünde bulundurulmak suretiyle bir düzenleme yapılmıştır. Bu Kanunun öngördüğü hükümler, bugünkü toplumsal ihtiyaçları karşıladığı kanaatinde bulunulduğundan, madde metninin düzenlenmesinde esas alın­mıştır.

Maddenin birinci fıkrasında, hukuken geçerli rızası olmaksızın bir ka­dının çocuğunu düşürtülmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Kadının rızasıyla çocuk düşürme hâlinde ise, gebeliğin on haftayı aşmamış bulunması koşulu ile fiil suç oluşturmayacaktır.

İkinci fıkraya göre, tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunun dü­şürtülmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu durumda, çocuğunun dü­şürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında da ceza öngörülmüştür. Buna karşılık, tıbbî zorunluluk bulunduğu takdirde on haftayı aşan gebelik hâlinde çocuğun alınmış bulunması, ceza sorumluluğunu gerektirmemektedir. So­mut olayda tıbbi zorunluluğun bulunup bulunmadığı, tıp biliminin verilerine göre belirlenecektir.

Maddenin üç ve dördüncü fıkralarında, çocuk düşürtme suçlarının ne­ticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlleri düzenlenmiştir.

Beşinci fıkrada; rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı dol­durmamış olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir kişi tarafından düşürtülmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Ayrıca, bir ve ikinci fıkralarda ta­nımlanan suçların gebeliği sona erdirme konusunda meslek olarak yetkili olmayan kişiler tarafından işlenmesi, bu suçlardan dolayı verilecek cezanın artırılması sebebini oluşturmaktadır.

Altıncı fıkraya göre, kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası ol­mak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için, gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir.

Çocuk düşürme

MADDE 100. - (1) Gebelik süresi on haftadan fazla olan kadının çocuğunu isteyerek düşürmesi hâlinde, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. 81

Kısırlaştırma

MADDE 101. - (1) Bir erkek veya kadını rızası olmaksızın kısırlaştıran kimse, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, kısırlaştırma işlemi yapma yetkisi olmayan bir kimse tarafından yapılırsa, ceza üçte bir oranında artırılır.

(2) Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma fiilinin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.82



GEREKÇE :

Madde, kişiler üzerinde rızaları olmadan kısırlaştırma ameliyesini gerçekleştiren kimsenin ne suretle cezalandırılacağını göster­mektedir.

İkinci fıkrada, rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma ameliyesini ger­çekleştirme hususunda meslek ve uzmanlık olarak yetkisi olmayan kimsenin fiili icra etmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Kısırlaştırma ameliyesinin kişinin ölümüne veya bedensel bir zarara neden olması hâlinde, failin netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hü­kümler çerçevesinde sorumluluğu cihetine gidileceğinde kuşku yoktur.

& 23. Çocuk Düşürtme, Düşürme veya Kısırlaştırma

 

765 sayılı Ceza Kanununun ikinci kitabının “şahıslara karşı cürümler” başlıklı dokuzuncu babının dördüncü faslında “çocuk düşürme ve düşürtme cürümleri” başlığı ile (m. 468-472) cezai yaptırama bağlanan fiiller, Yeni Ceza Kanununda da ikinci kitabın “kişilere karşı suçlar” başlıklı ikinci kısmının beşinci bölümünde “çocuk düşürtme, düşürme ve kısırlaştırma” başlığı ile düzenlenmiştir.



Aile planlama metotlarından olan gebeliğin sona erdirilmesine ilişkin düzenlemeler hukukumuzda 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun nun 5. ve 6. maddelerinde ve 1983 tarihli Rahim Tahliyesi ve Sterilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesi hakkında Tüzükte yer almıştır.Bu normlara aykırılık halinde TCK da yer alan hükümler devreye girmektedir.

Gerek 765 sayılı Kanunda, gerekse Yeni Ceza Kanununda bu fiiller kişilere karşı suçlar arasında düzenlenmiştir.



I. Çocuk Düşürtme ve Düşürme suçları

1. KORUNAN HUKUKİ YARAR

Kanunun bu bölümünde yer alan suçlarla hangi hukuki yararın korunduğu hususunda görüş birliği bulunmamaktadır.

Bu çerçevede; çocuk düşürme ve düşürtme fiillerinin cezalandırılmasıyla ceninin hayatının, ananın sağlığı ve hayatının, genel ahlakın ve devletin nüfus politikasının korunduğu görüşleri ileri sürülmüştür. Hukukumuz bakımından, suçun düzenlendiği yeri de dikkate alarak, ceninin, gebe kadının sağlığının ve kadının vücut tamlığının korunduğunu söylemek mümkündür.

2. Çocuk Düşürtme ve Düşürme Suçları Bakımından Ortak Unsurlar

A) Ortak Ön Şart: Gebe bir kadının bulunmasıdır. Tipik bir çocuk düşürtme ve düşürme fiilinden söz edilebilmesi için gebeliği sabit olan bir kadının bulunması şarttır. Gebe olmayan kadına karşı işlenen çocuk düşürtme fiilleri suç teşkil etmez.

B) Hareket unsuru: Çocuk düşürme ve düşürtmenin hangi hareketlerle işleneceği kanunda belirtilmemiştir. Bu nedenle, serbest hareketli bir suç söz konusudur ve her türlü fiil ve araçla bu suçlar işlenebilir.

C) Netice unsuru: Bu suçlarda netice gebeliğe son verilmiş olmasıdır. Neticenin gerçekleşmesi için ceninin ana rahminden ayrılmış, dışarıya atılmış olması gerekli değildir. Ana rahmindeyken çocuğun öldürülmesi veya gelişmesinin engellenmesi neticenin gerçekleşmesi bakımından yeterlidir.

D) Nedensellik bağı: Çocuk düşürme ve düşürtme için gerçekleştirilen fiiller neticesinde, çocuğun ana rahminden ayrılması, ölmesi veya gelişimin durdurulması suçun oluşumu için yeterlidir. Diğer deyişle, hareketin gebeliği sonlandırması, hareket ile netice arasında nedensellik bağının bulunması gerekir.

E) Manevi Unsur: Çocuk düşürtme suçunun faili gebeliği sona erdirmek amacı ile bir takım icrai hareketler yapmalıdır. Bu hareketi ile ceninin zamanından önce uterustan çıkmasına ve ölmesine neden olmalıdır.Suçu işleyen failin kasten hareket etmesi gerekli ve yeterlidir.Suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir.

Yeni Ceza Kanununun “çocuk düşürtme, düşürme ve kısırlaştırma” başlıklı beşinci bölümünde yürürlükteki Kanunda olduğu gibi, “çocuk düşürtme”, “çocuk düşürme” ve “kısırlaştırma” suçları yer almaktadır.



F) RIZA

Çocuk düşürme bakımından rızanın geçerlilik şartları 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanunun 5. maddesiyle gösterilmiştir. Buna göre, gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı takdirde rıza üzerine rahim tahliye edilebilir.



a. Rızanın Şartları :

Bu maddeye göre geçerli rızadan söz edilebilmesi için;

- onuncu haftası dolmamış bir gebeliğin bulunması,

-rahim tahliyesi anneni sağlığı bakımından tıbbi sakınca doğurmaması gerekmektedir.

Düşük yaptırmanın annenin sağlığı bakımından tehlike doğurduğu hallerde, on haftayı doldurmamış bir gebelik bulunsa dahi rıza geçerli değildir.

b. Rızaya Ehliyet

Rızaya ehliyet bakımından 2827 sayılı Kanunun 6. maddesine göre hareket etmek gerekmektedir. Buna göre, gebeliğin sona erdirilmesi için müdahale herkesten önce gebe kadının iznine bağlıdır.

Evli bir kadının gebeliğine son veriliyor ise, eşin rızası da gereklidir.

Gebe kadın küçük ise küçüğün rızasının yanı sıra velisinin izni de aranır. Vesayete tabi olup reşit veya mümeyyiz olmayan kişilerde, reşit olmayan kişinin ve vasisinin rızası ile birlikte sulh hakiminin de izni gereklidir.

Akıl hastalığı nedeniyle algılama yeteneği bulunmayan gebe kadınların rahim tahliyesi için kadının rızası aranmaz.

Hayati tehlike veya hayati organlardan birini tehdit eden acil durumlardan birisi söz konusu olduğunda, veli veya sulh mahkemesinden hemen izin almanın mümkün değilse izin şart değildir.



3.Çocuk düşürtme suçu

Rıza olmaksızın çocuk düşürtme (1.fıkra ),

Tıbbi zorunluluk bulunmadığı halde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düşürtme(2.fıkra ),

Çocuğun yetkili olmayan kişi tarafından düşürtülmesi(5.fıkra), cezalandırılmaktadır.



A. Kadının cezalandırıldığı hal

Tıbbi zorunluluk bulunmaksızın on haftadan fazla olan bir gebeliğe son verilmesine rıza gösteren kadın da cezalandırılır.



B.Gebe Sanılan Kadının Çocuğunu Düşürtme

765 sayılı Kanunun 468. maddesinin 5. fıkrasında düzenlenen, gebe sanılan kadına karşı rızası hilafına işlenen çocuk düşürtme fiillerinin cezalandırılacağına ilişkin hükme Yeni Ceza Kanununda yer verilmemiştir.



C.SUÇ OLUŞTURMAYAN HALLER

Tıbbi zorunluluğun bulunduğu hallerde, on hafta dolmadan veya on hafta dolduktan sonra rıza üzerine gebeliğe son vermek suç oluşturmayacaktır.

Mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalan kadının rızası üzerine süresi yirmi haftadan fazla olmayan gebeliği sona erdiren kişiye ceza verilmez. Ancak, bunun için, gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir ( 99/ 6 )

D.TIBBİ ZORUNLULUK

Somut olayda tıbbi zorunluluğun bulunup bulunmadığı, tıp biliminin verilerine göre belirlenecektir.

Ancak tıbbi zorunluluktan ne anlaşılması gerektiği 2827 sayılı Kanunun 5. maddesinin 2 ve 3. fıkralarında gösterilmiştir. Buna göre gebelik annenin hayatını tehdit etmekteyse veya etmesi mümkünse veya doğacak çocuk ile onu takip edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacağı haller söz konusuysa veya gebe kadının hayatını ya da hayati organlarından birisini tehdit eden tehlike var ise, on haftayı aşan gebeliğe son vermeyi haklı kılan nedenler gerçekleşmiştir.

E. NİTELİKLİ HAL

Çocuk düşürtme fiilinin kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına ve ölümüne neden olması hâli ayrı ayrı nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. ( 99/ 3 ve 4 ) Bu ağırlaştırıcı neden rıza olmaksızın ya da on haftadan fazla gebeliğe tıbbi zorunluluk olmadan müdahale hallerinde uygulanır.



F. Yetkili Olamayan Kişilerce, Gebeliğe Müdahale ( 99/ 5 )

Yetkili olmayan bir kişinin;

1. Gebe kadının çocuğunu rızası hilafına düşürtmesi ,

2. Tıbbi zorunluluk bulunmadığı halde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düşürtmesi, halleri ağırlaştırıcı neden olarak düzenlenmiştir.

Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamış olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir kişi tarafından düşürülmesi hali ise ayrı bir suç olarak düzenlenmiştir.

4. Çocuk düşürme suçu :

765 sayılı Kanunun 469/1. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen suç Yeni Ceza Kanunun 100. maddesinde aynen korunmuştur. Bu hükme göre; “Gebelik süresi on haftadan fazla olan kadının çocuğunu isteyerek düşürmesi hâlinde, bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.”

Gebelik süresi on haftayı aşmış olan kadının kasten çocuğunu düşürmesi maddeyle yaptırım altına alınmıştır. Hükmün ters yorumundan, kadının on haftayı aşmayan gebeliğe bizzat son vermesinin suç oluşturmayacağı sonucu çıkmaktadır.

765 sayılı Kanunun 469. maddesinin 2. fıkrasında çocuk düşürme suçuna iştirake ilişkin özel düzenlemeye yerinde bir tercihle Yeni Ceza Kanununda yer verilmemiştir. Esasen, iştirake ilişkin genel hükümler çerçevesinde aynı sonuçlara ulaşmak mümkündür.



A. HAFİFLETİCİ SEPEP :

765 sayılı Ceza Kanunun 472. maddesinde çocuk düşürme ve düşürtme fiillerinin kendisinin veya akrabasının şeref ve namusunu kurtarmak için işlenmesi hali hafifletici neden olarak düzenlenmiştir. Bu hafifletici sebep Yeni Kanunda yer almamaktadır. Ancak, yukarıda da değinildiği gibi, 99. maddenin 6. fıkrasında mağduru olduğu fiil üzerine gebe kalan kadın yirminci haftaya kadar gebeliğini yetkili kurumlarda sonlandırma imkanına sahiptir.

Bu durumda bulunan kadına çocuk düşürmesini sağlayacak veya bu hususa yarayacak vasıta tedarik eden veya çocuğunu düşürmesi hususunda onu teşvik veya tahrik eden kimsenin suça iştirakten dolayı cezalandırılacağı açıktır.

Eskiden 1-4 yıl idi. Bu durum özendirici olabilir. Tecil sınırının da 2 yıl olduğu düşünülürse. Çocuk düşürme suçunun cezası kadın açısından düşürtme ile aynı olmamalı zira kadının bu işe kendi kalkışarak sağlığı açısından tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabileceği düşünülmeli en azından hekim önüne giderek sıhhi şartlarda bu suçu işlediğinde kendisi açısından riskleri minimize etmiş olacaktır.



B. SORUNLAR

CYTOTEC gerçeği

Çocuk +10 haftalık ise hekim bu ilacı veriyor. Denetimsiz.

Yasadaki gerekçeye göre Türkiye’de yılda 500.000 kanuna aykırı çocuk düşürme fiili gerçekleşmektedir. Yaklaşık 100.000 çocuk düşürme olayından sadece 4 adedi cezai kovuşturmaya uğramıştır

Aslında bir kere çocuk alındıktan sonra gebeliğin on haftayı aşıp aşmadığını belirlemek hemen hemen imkansız olduğundan, mevzuatımızın çocuk düşürmeyi filen serbest bıraktığını söylemek mümkündür.

Kadın doğum uzmanlarının muayenehanelerinde tahliye gerçekleşmesi, yasanın kötüye kullanılmasına ve oldukça büyük çocukların alınmasına neden olmaktadır.  

Bu nedenle çocuk düşürme fiili,  kadın doğum uzmanları tarafından özel muayenehanelerde değil, sadece resmi yataklı tedavi kurumları ile özel hastanelerde yapılmalıdır.  

11 ve 12. haftalık çocukların cinsiyetleri ultrason sayesinde anlaşılabilmektedir. cinsiyet ayrımcılığına neden olacaktır. Kişiler istemedikleri cinsiyetteki çocukları aldıracaklardır. Türkiye şartlarında bu durumun mümkün olamayacağı ifade edilemez.   

Tüzükte on haftayı geçen durumlarda çocuk düşürmeye izin veren hastalıkların, gerçekte rahmin tahliye edilmesini gerektirmediği, uzmanlar tarafından beyan edilmektedir. (Sezeryan, Herpes)

5.(Eski yasa)STERİLİZASYON, (yeni yasa)KISIRLAŞTIRMA
Yürürlükteki Kanunun 471. maddesinde olduğu gibi, Yeni Ceza Kanununun 101. maddesinde de iki tip kısırlaştırma suçu düzenlenmiştir.

1- Rıza hilafına bir erkek veya kadının kısırlaştırılması suçu,

2- Yetkili olmayanların rıza üzerine gerçekleştirdikleri kısırlaştırma suçu.

Kısırlaştırma, bir erkek veya kadının çocuk yapma kabiliyetinin cinsi ihtiyaçlarını tatmine engel olmadan izale edilmesine denir (2827 s. K. m. 4). Böyle bir işin kısırlaştırma işini yapmaya yetkili olanlarca ilgililerin rızasını almaksızın gerçekleştirilmesi halinde 101. maddenin 1. fıkrasının birinci cümlesine göre; buna karşın kısırlaştırma işlemi yapma yetkisi olmayanlar tarafından yapılması halinde aynı fıkranın ikinci cümlesine göre işlem yapmak gerekecektir.

101. maddenin 2. fıkrasına göre, rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma fiilinin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Yetkili olmayanların ameliyesi için verilen rıza geçerli bir rıza olarak değerlendirilmemiştir.

765 sayılı Kanunda yer alan ağırlaştırıcı sebeplere yeni kanunda yer verilmemiştir.

Kısırlaştırma, kişinin cinsel arzu ve faaliyetlerine zarar vermeksizin kadınlarda yumurta erkeklerde de sperm kanallarının kapatılması yoluyla üreme yetisinin ortadan kaldırılmasına yönelik tıbbi bir müdahaledir.Aslında yapılan bu müdahale kişinin bedeni üzerinde kendi geleceğini belirleme hakkının ortaya çıkış şekillerinden biridir.Rıza olmadan bu müdahalenin yapılması mümkün değildir.Evli kimseler için 2827 sayılı kanun çerçevesinde mutlak surette eşin de rızası aranmaktadır. Ayrıca geçerli bir rızadan söz edebilmek için kişinin operasyon hakkında ayrıntılı şekilde aydınlatılması da şarttır.Bu kurala uymadan kısırlaştırma yapan hekim Yeni TCK 101 e göre cezalandırılacaktır.101. madde, konuya ilişkin açık bir düzenleme getirmiş, rıza olmadan ve veya yetkisiz kişilerce yapılan bu müdahaleyi cezalandırmıştır.

KASTRASYON: Kişinin,cinsel salgı bezlerinin alınması yoluyla cinsel faaliyette bulunma ve üreme yeteneğinin tamamen sona erdirilmesi amacını taşıyan tıbbi bir müdahaledir.

Kastrasyon, kişide cinsel isteği ve cinsel ilişkide bulunma yeteneğini bütünüyle sona erdirilmekte ve hatta kişinin cinsiyetine ilişkin belirtileri de ortadan kaldırmaktadır.

Nüfus Planlaması Hakkında Kanun bir ameliyatın seyri sırasında tıbbi zaruret nedeniyle bir hastalığın tedavisi için kastrasyon gerektiren hallerde, kişinin rızasına bakılmaksızın kastrasyon ameliyesi yapılabilir.Oysa ameliyat hali dışında da tıbben kastrasyon yapılması zorunluluğu ortaya çıkabilir. (emet li baba) Fakat 2827 sayılı kanun buna olanak tanımamıştır.Kanımızca rıza yoksa insan haklarının ihlali niteliğindedir ve cezalandırılması gerekir.Zira Türk hukukunda tedaviyi red hakkı tanınmıştır.Bu çerçevede kastrasyon ya da hadım etme, 101. maddede düzenlenen kısırlaştırma ile karıştırılmamalıdır.Bu işlem yasadaki tek istisnası dışında hukuka aykırı ve ağır şekilde cezalandırılması gereken bir müdahaledir.



Kısırlaştırma ameliyesinin kişinin ölümüne veya bedensel bir zarara neden olması hâlinde, failin netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hü­kümler çerçevesinde sorumluluğu cihetine gidileceğinde kuşku yoktur.

 

& 24. Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar

 

Cinsel saldırı

MADDE 102. - (1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.

(3) Suçun;

a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

b) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı,

d) Silâhla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,

İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.

(4) Suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır.

(5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. 83

GEREKÇE :

Cinsel dokunulmazlık, kişilerin vücudu üzerinde cin­sel davranışlarda bulunulması suretiyle ihlâl edilir. Bu bölümde yer alan suçlarla korunan ortak hukukî değer, kişilerin cinsel dokunulmazlığıdır. Bu Bölümde yer alan suçlar, esasen kişiye karşı işlenmiş olan suçlar olması iti­barıyla, İkinci Kitabın “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı İkinci Kısım altında düzenlenmişlerdir.

Maddenin birinci fıkrasında, cinsel saldırı suçunun temel şekli tanım­lanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik davranışlarla kişinin vücut dokunulmazlığının ihlâl edilmesi gerekir.

Suçun temel şekline ilişkin maddî unsuru, kişinin vücudu üzerinde gerçekleştirilen, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik ve fakat cinsel iliş­kiye varmayan cinsel davranışlar oluşturmaktadır. Suçun oluşması için, ger­çekleştirilen hareketlerin objektif olarak şehevî nitelikte bulunmaları yeterli­dir; failin şehevi arzularının fiilen tatmin edilmiş olması gerekmez.

Söz konusu suç, farklı cinsten kişiye karşı işlenebileceği gibi, aynı cinsten kişiye karşı da işlenebilir.

Suçun temel şekline ilişkin olarak soruşturma ve kovuşturmanın ya­pılması, mağdurun şikâyetine bağlı tutulmuştur.

Maddenin ikinci fıkrasında, cinsel saldırının vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi, bu suçun nitelikli hâli ola­rak tanımlanmıştır. Suçun bu nitelikli hâli için, vücuda vajinal, anal veya oral yoldan organ veya sair bir cismin ithal edilmesi gerekir. Bu bakımdan vücuda penis ithal edilebileceği gibi, vajinal veya anal yoldan cop gibi sair bir cisim de ithal edilebilir. Bu bakımdan, söz konusu suçun temel şeklinin aksine, bu fıkrada tanımlanan nitelikli hâlinin oluşabilmesi için, gerçekleşti­rilen davranışın cinsel arzuların tatmini amacına yönelik olması şart değildir.

Cinsel saldırı suçunun nitelikli hâlini oluşturan bu fiiller, eşe karşı da işlenebilir. Evlilik birliği, eşlere sadakat yükümlülüğünün yanı sıra, karşılıklı olarak birbirlerinin cinsel arzularını tatmin yükümlülüğü de yüklemektedir. Buna karşılık, evlilik birliği içinde bile, cinsel arzuların tatminine yönelik talepler açısından tıbbi ve hukukî sınırların olduğu muhakkaktır. Bu sınırla­rın ihlâli suretiyle eş üzerinde gerçekleştirilen ve cinsel saldırı suçunun nite­likli hâlini oluşturan davranışlar, ceza yaptırımını gerekli kılmaktadır. An­cak, bu durumda soruşturma ve kovuşturmanın yapılması, mağdur eşin şikâ­yetine bağlı tutulmuştur.

Üçüncü fıkrada, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur­ları tanımlanmıştır. Buna göre, suçun, a) beden veya ruh bakımından kendi­sini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, b) kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, c) üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı, d) silâhla veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verile­cek cezanın belirtilen oranda artırılması gerekmektedir. (d) bendinde, cinsel saldırının birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi, bu suçun icra hare­ketlerinin müşterek fail olarak sorumluluğu gerektirecek şekilde gerçekleşti­rilmesini ifade etmektedir. Bu bakımdan, söz konusu suçun örneğin bir baş­kası tarafından azmettiren veya yardım eden sıfatıyla iştirak ederek işlen­mesi hâlinde, sadece bu nedenle (d) bendi hükmüne istinaden cezada artırım yapılamayacaktır.

Cinsel saldırı suçunun özelliği, bu suçu oluşturan fiillerin mağdurun iradesi dışında gerçekleştirilmesidir. Mağdura karşı cebir veya tehdit ya da hile kullanılabileceği gibi, örneğin bilincinin yitirilmesine neden olmak veya örneğin uyku hâli dolayısıyla bilincinin kapalı olmasından yararlanmak su­retiyle de bu suçlar işlenebilirler. Maddenin dördüncü fıkrasına göre, bu suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçü­nün ötesinde cebir kullanılması durumunda, ayrıca kasten yaralama suçun­dan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir.

Beş ve altıncı fıkralarda cinsel saldırı suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlleri düzenlenmiştir. Bu itibarla, cinsel saldırı suçunun işlen­mesi suretiyle mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Keza, cinsel saldırı sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunacaktır. Ancak, bu durum­larda, netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar dolayısıyla sorumluluk için aranan koşulların gerçekleşmesi gerekir.

Çocukların cinsel istismarı

MADDE 103. - (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;

a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,

Anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya 84birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. 85



GEREKÇE :

Madde metninde çocukların cinsel istismarı fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. Erişkin kişilere karşı işlenen fiiller açısından cin­sel saldırı ifadesi kullanılmasına rağmen, çocuklar açısından cinsel istismar ifadesi kullanılmıştır. Erişkin kişilere karşı gerçekleştirilen cinsel davranışla­rın kişinin rızasına aykırı olması gerekir. Aksi takdirde, yani kişinin rızası­nın bulunması hâlinde, ceza hukuku sorumluluğunu gerektiren davranışlar­dan söz edilemez. Erişkin kişilere karşı gerçekleştirilen cinsel davranışlar açısından rızanın varlığı, ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Buna karşılık, onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fii­lin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuk­lara karşı gerçekleştirilen cinsel davranışlar açısından, rızanın varlığı ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Başka bir deyişle, kendisine karşı gerçekleştirilen cinsel davranışlar açısından bu çocuğun rıza açıklamasında bulunması, fiili suç olmaktan çıkarmayacak ve kişinin ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Bu bakımdan, onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte maruz kaldığı fiilin hukukî anlam ve sonuçla­rını algılama yeteneği gelişmemiş olan kişilere karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış, cinsel istismar olarak kabul edilmiştir.

Onbeş yaşını tamamlamış ve maruz kaldığı fiilin hukukî anlam ve so­nuçlarını algılama yeteneği gelişmiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen cinsel davranışların cinsel istismar olarak nitelendirilebilmesi için, bunların cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak ger­çekleştirilmesi gerekir. Bu nitelendirme, cinsel saldırı ve cinsel istismar fiil­leri açısından ortaya konan ayırım ölçütüne aykırı olmakla birlikte; suçun mağdurunun çocuk olması ve bu fiiller karşısında direncinin zayıflığı göz önünde bulundurularak, söz konusu fiillerin de bu madde kapsamında suç olarak tanımlanması yoluna gidilmiştir. Fıkranın (b) bendinde söz konusu edilen cinsel istismar bakımından, çocuğun iradesinin ortadan kaldırılmış olması değil, “iradeyi etkileyen neden” ifadesi kullanılmıştır.

Maddenin birinci fıkrasında, cinsel istismar suçunun temel şekli açı­sından ceza yaptırımı belirlenmiştir. İkinci fıkrada ise, bu suçun işleniş tarzı itibarıyla nitelikli hâli tanımlanmıştır. Buna göre, cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Suçun bu nitelikli hâline ilişkin açıklama için, cinsel saldırı suçunun gerekçesine bakılmalıdır.

Üçüncü fıkraya göre; cinsel istismarın çocukla aralarında belli akra­balık ilişkisi bulunan kişiler tarafından, çocuğun vasisi, eğiticisi, öğreticisi, bakıcısı, çocuğa sağlık hizmeti veren, çocuğa karşı koruma ve gözetim yü­kümlülüğü altında bulunan diğer bir kişi tarafından veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.

Dördüncü fıkrada, cinsel istismarın, onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte maruz kaldığı fiilin hukukî anlam ve sonuçla­rını algılama yeteneği gelişmemiş olan kişilere karşı cebir veya tehdit kul­lanmak suretiyle gerçekleştirilmesi, cezanın artırılmasını gerektiren bir nite­likli hâl olarak kabul edilmiştir. Ancak, bunun için, uygulanan cebrin en fazla kasten yaralama suçunun temel şeklini oluşturacak boyutta olması ge­rekir. Bu bakımdan, beşinci fıkraya göre, cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır.

Altı ve yedinci fıkralarda söz konusu suçun neticesi sebebiyle ağır­laşmış hâlleri düzenlenmiştir. Bu itibarla, söz konusu suçun işlenmesi sure­tiyle mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Keza, söz konusu su­çun işlenmesi sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâ­linde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunacaktır. Ancak, bu durumlarda, netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar dolayısıyla sorumluluk için aranan koşulların gerçekleşmesi gerekir.

Reşit olmayanla cinsel ilişki

MADDE 104. - (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.



Yüklə 4,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə