Tck tanitim semineri notlari



Yüklə 4,78 Mb.
səhifə39/127
tarix29.05.2018
ölçüsü4,78 Mb.
#46542
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   127

C. Maddi Öge: Rıza olmaksızın almadır. Eski TCK, hırsızlık suçu açısından malın alınmasının “sahibinin”; YTCK ise “zilyedinin” rızası dışında olması gerektiğini belirtmiştir. Bu nedenle önceki düzenlemeye göre mal, sahibinin rızasıyla, fakat zilyedinin rızası dışında alınmışsa hırsızlık suçundan söz edilemezdi. Yeni Ceza Kanunu’na göre alındığı sırada o mal üzerinde egemenlik yetkisi kullanan kişinin rızası dışında alınmış olması yeterli sayılmaktadır.


Malın alınması konusundaki rıza açıkça gösterilmiş olabileceği gibi, örtülü olarak gösterilmiş de olabilir. Buradaki rıza dışılık, suçun hukuka aykırılık ögesi ile değil, tipiklik ögesi ile ilgilidir. Buna göre mal, zilyedinin rızasına dayanarak alınmış ise, ortada tipikliği ilgilendiren bir durum vardır ve böyle bir durumda tipikliğin gerçekleştiğinden söz edilemez. Rıza gösteren kişinin irade yeteneğine sahip olması gerektiği için küçükler ve alkol etkisinde bulunanların malın alınmasına gösterdiği rıza geçersizdir ve suçun oluşmasını engellemez. Şüpheliyi ele geçirmek amacıyla bir malın açıkta bırakılması durumunda, hak sahibinin görünüşte de olsa, malın alınması konusunda rızası bulunduğu için hırsızlık suçundan söz edilemez. Rızanın, tipikliği ortadan kaldırabilmesi için malın alınmasından önce veya alındığı sırada gösterilmesi gerekir; malın alınmasından sonra gösterilen rıza fiili suç olmaktan çıkarmaz.

Hırsızlık suçu ile dolandırıcılık suçu arasındaki ayırım, malın alınmasına sahibinin rıza göstermiş olup olmaması bakımından kendisini gösterir. Buna göre dolandırıcılıkta, hırsızlıktan farklı olarak malın alınmasına mağdur rıza göstermektedir. Ancak burada rıza, kullanılan hileli davranış sonucu karşı tarafı hataya düşürmek suretiyle elde edilmektedir. Öte yandan hırsızlık suçu yalnızca taşınabilir bir mal üzerinde işlenebildiği halde, dolandırıcılık suçu, taşınır ve taşınmaz mallar da dahil olmak üzere her türlü mal varlığı değerine karşı işlenebilir. Bundan başka hırsızlık suçunda YTCK m. 141/1 uyarınca “kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadı” biçiminde özel kast aranmış iken, dolandırıcılık suçunda genel kast yeterli görülmüştür.



Malın bizzat fail tarafından alındığı durumlarda, hırsızlık suçunun oluştuğunda tereddüt edilemez. Bununla birlikte, konuşmak üzere verilen cep telefonunun fail tarafından kaçırılması örneğinde olduğu gibi, bazı durumlarda zilyed de kendi eliyle malın zilyedliğini faile aktarmış olabilir. Zilyedin bizzat faile malı teslim ettiği durumlarda yerine göre dolandırıcılık veya güveni kötüye kullanma gibi başka suçlar oluşur ise de, çoğu zaman hırsızlık suçu oluşmaz. Ancak zilyedliğin bizzat mağdur tarafından faile bırakıldığı bazı durumlarda da hırsızlığın alma ögesi gerçekleşmiş olabilir. Ancak bunun için malın zilyedliğinin ne şekilde faile teslim edildiği önem taşır. Buna göre esnafın hatayla fazladan para üstü ödemesi örneğinde olduğu gibi, malın zilyedliğinin faile “hatayla” aktarılması durumunda kural olarak hırsızlık suçundan söz edilemez. Buna karşılık zilyedin hatasına fail yol açmış veya mağdurun içinde bulunduğu hatanın farkına varmaması için fail bazı hileli davranışlara başvurmuş ise bu durumda dolandırıcılık suçundan söz edilir. Öte yandan mal, faile tamamen iradi olarak teslim edilmiş olabilir. Eğer malın zilyedliğinin faile intikali, aynı zamanda onun mülkiyetinin de geçirilmesini amaçlamakta ise, hırsızlık suçundan söz edilemez. Buna karşılık yalnızca zilyedliğin teslimi söz konusu ise, teslim eden kişinin mal üzerindeki mülkiyet hakkı varlığını sürdürür ve bu durumda hırsızlık suçu oluşabilir. Bununla birlikte eğer malın zilyedliği, belli bir şekilde kullanmak üzere, faile bir sözleşmeye dayanarak bırakılmış ise, bu takdirde hırsızlık suçu değil, güveni kötüye kullanma suçundan söz edilir. Malın bizzat zilyedi tarafından faile bırakılması açısından üzerinde durulması gereken diğer bir olasılık da, malın zorla veya bilinçsiz olarak teslim edilmiş olmasıdır. Her iki durumda da, inisiyatif failden gelmekte olduğu için, geçerli bir rızanın varlığından söz edilemez. Malın zilyedliğinin faile zorla teslim edildiği durumlarda, eğer teslim, malın zilyedini, Eski TCK m. 495 anlamında “cebir ve şiddet kullanarak veya şahsen veya malen büyük bir tehlikeye düşüreceği beyanı ile tehdit ederek”; Yeni TCK m. 148 anlamında “kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek” veya “cebir kullanarakgerçekleşmiş ise, oluşan suç hırsızlık değil, yağmadır. Nihayet küçük yaştaki çocuktan veya akıl hastasından malın zilyedliğinin elde edilmesi örneğinde olduğu gibi, bilinçsiz teslim durumunda hırsızlık suçunun oluşacağı kabul edilmektedir. Üzerinde durulması gereken son olasılık da, malın zilyedinin mesleki bir faaliyetin zorunlu kıldığı bir nedenle malın zilyedliğini faile aktarmış olmasıdır (zorunlu teslim). Denemek için bir tacirin müşteriye ayakkabıları veya bir galeri sahibinin aracı teslim etmesi örneklerinde olduğu gibi, burada da malı alan kişinin hırsızlık suçunu işlediği kabul edilmelidir.

D. Manevi Öge : Suçun manevi ögesinin gerçekleşmesi için genel kast yanında ayrıca Eski TCK faydalanma maksadı; Yeni TCK ise kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadı biçiminde özel kast aramaktadır. Genel kastın, malın başkasına aidiyeti ve malın bulunduğu yerden alınmasına ve malın alınmasına zilyedin rızasının bulunmadığına yönelik olması gerekir. Yeni TCK’ya göre olası kast durumunda ceza indirilir (Yeni TCK m. 21/2). Malın bulunduğu yerden alındığı sırada, failin, malın kime ait olduğunu bilmesine gerek yoktur. Kendisi dışında bir başkasına ait olduğunu bilmesi yeterlidir. Bu bakımdan failin yanılarak malın kendisine ait veya sahipsiz olduğu veya sahibinin malın alınmasına rıza gösterdiği düşüncesiyle alması durumunda kast ortadan kalkar. Buna karşılık failin, sahibinin rızası olduğu halde, bulunmadığını düşünerek malı alması durumunda tipiklik gerçekleşmiş olmayacağı için bu suç da oluşmaz. Yine kendisine ait bir malı, başkasının olduğunu sanarak alan fail açısından işlenemez suçun bulunduğu kabul edilmektedir.


Eski TCK m. 491, genel kast dışında ayrıca “faydalanma maksadı”; Yeni TCK m. 141/1 kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadı biçiminde özel kast da aramaktadır. Kanaatimizce gerek ETCK’da yer verilen faydalanma maksadı, gerekse Yeni TCK’da yer verilen kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadı, amacı tam olarak açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Gerçekten bu suçla korunmak istenen yararın mülkiyet ve maldan faydalanmanın mülkiyet hakkının sahibine bahşettiği haklardan yalnızca birisi olduğu düşünülecek olursa, buradaki faydalanma maksadını, sahiplenme maksadı olarak anlamak gerektiği de kendiliğinden ortaya çıkar. Bu açıdan bakıldığında failin, kullandıktan sonra geri vermek niyetiyle malı bulunduğu yerden alması durumunda hırsızlık suçundan söz edilemez. Nitekim öğretide kullanma hırsızlığı adı verilen bu durum, hırsızlık suçunda daha az cezayı gerektiren bir nitelikli hal olarak ayrıca düzenlenmiştir (Eski TCK m. 494/1, Yeni TCK m. 146). ETCK’daki düzenleme yalnızca “ücret karşılığı yük ve yolcu taşımacılığına tahsis edilmiş olmayan özel bir ulaşım aracı”na ilişkin olduğundan, bunun dışındaki bir malın geçici olarak kullanılmak üzere bulunduğu yerden alınması hırsızlık suçunu oluşturmuyordu. Ne var ki, Yeni TCK m. 146, kullanma hırsızlığını özel ulaşım araçlarıyla sınırlı tutmamış, her hangi bir mal üzerinde kullanma hırsızlığının işlenmesine olanak tanımıştır.

Buradaki sahiplenme, özel hukuk anlamında failin, mal üzerinde gerçekten mülkiyet tesis etmiş olması olarak yorumlanmamalıdır. Failin, o malın sahibini, ona tanınmış olan malı dilediği gibi kullanabilme olanağından fiilen yoksun bırakmak amacıyla hareket etmiş olması yeterlidir. Failin, bu amaçla hareket etmiş olması yeterli olup, fiilen maldan yararlanma olanağı bulmuş olup olmaması, suçun oluşması bakımından önem taşımaz. Fail, maldan bizzat yararlanma maksadıyla hareket etmiş olabileceği gibi, üçüncü bir kişiyi yararlandırma maksadıyla da hareket etmiş olabilir. Üçüncü kişi ile fail arasında iştirak iradesinin bulunması durumunda, bu kişi de hırsızlık suçuna iştirakten dolayı cezalandırılabilir.



Hırsızlık suçunda aranan özel kast, bu suçu mala zarar verme suçundan ayırır. Bu bakımdan fail, malı faydalanmak maksadı ile değil de, o mala zarar verme maksadıyla almışsa, hırsızlık suçu değil, mala zarar verme suçu oluşur.

Yüklə 4,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə