Thank you for your contribution



Yüklə 10,37 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə29/243
tarix16.08.2018
ölçüsü10,37 Mb.
#63316
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   243

51

mez. Bu durumda, ilk yapılacak şey, Batı düşüncesinde 

erkeğin yarattığı özne ve nesne arasındaki mesafenin 

kaldırılmasıdır.

Sanatçının kendisini konu olarak sunması, kendisinin 

fiziksel ya da / ve psikolojik varlığının samimi taraflarını 

bize açmayı seçtiğini düşündürtür. Bu açıdan özportre, 

sanatçının kimliğini iddia ve açıklamada en doğrudan 

yoldur. Ama öztemsil daha karmaşık ve tartışmalı bir 

konu olmuştur. Kadın ilham kaynağı olarak yüzyıllarca 

idealleştirilirken, bir yandan da büyücü, erotik nesne, 

femme fatale rolleriyle heteroseksüel erkek arzusunun 

nesnesi olmuştur. Hem bundan kurtulmak hem de aktif 

özne rolünü almak için mücadele etmek zorundadır. 

Erkeğin aksine, özportre ve öztemsil yoluyla kendi 

imgesini geri kazanmak için kararlı bir şekilde kendi iç 

dünyasını ve dışarıdaki gerçekliği keşfetmeye soyun-

muştur (Chadwick, 1998, s. 157). Ortaya çıkan samimi-

yet, pornografi içindeki cinsel bedene yakın bir ironik 

konum alarak genital organları kadın bedeninin tama-

mının yerine kullanmasıyla da sonuçlanmıştır. Kadının 

kendi bedeninin imgesi üretmesi riskli bir iş olsa da, bu, 

jinekolojinin araçlarıyla aydınlanan bir öz bilinç olarak 

kadın bedeni vurgusudur (Betterton, 1996). 

 

Görsel 4. Carolee Schnemann, Göz Beden: Kamera İçin 36  Dönüştürücü Eylem, 1963



Carolee Schneemann yankı uyandıran performansların-

da hem imge olarak kendi bedenini kullanmış, hem de 

yeni bir beden imgesi yaratmıştır. Cinsellik ve cinsiyet 

temelinde ilerlerken, toplumsal beden ve birey bedeni 

üzerinde kurgulanan tabuları, pornografi aracılığıyla 

sorgulatmıştır. Göz/Beden serisi, kadın bedeninin pasif 

konumlanışına karşı çeşitli protezlerle sınırlarının 

genişletilmesi düşüncesine odaklanmıştır. Fırça, inek 

kafatası, motorize şemsiye, plastik ve çeşitli aletlerle 

bedensel dışavurumun sınırlarını zorlayan eylemler 

içermektedir (Jones, 2006, s. 173). 

 “Bir kadın ve bir sanatçı olarak bölündüğümü hissettim 

hep, kimliğimin parçalandığını, ayrıştığını… Yapıtlarım 

asla çizgisel (tek yönlü) olmadı, hep çok yönlüydü. Hep 

beden parçaları imgeleriyle uğraştım, çünkü bedeni 

hep parça parça algılıyorum” diyen Annette Messager 

(akt. Chadwick, 1998, s. 20), duyu ve duygulara doku-



52

nan yerleştirmeleriyle Batılı insanın yirminci yüzyıldaki 

gündelik yaşantısının parçalanmış nitelik ve zalimli-

ğini yansıtır. Kimliğin ve arzunun paradoksal doğasını 

keşfederken, izleyiciden bunların arkasındaki toplumsal 

psikolojiyi yeniden kurmasını talep eder (Rugoff, 2008). 

Yeminlerim adlı işinde kendi bedeninden ayrıntıları 

çerçeveleyerek dairesel bir bütün oluşturacak ama aynı 

zamanda birbirlerinin önüne geçecek şekilde iplerle as-

mıştır. Parçaların toplamından daha fazla olan benliğe 

işaret etmektedir.

Benzer bir kaygıyla, Mona Hatoum da Yabancı Beden 

adlı çalışmasında antroskopik bir kamerayla bedenden 

alınan iç görüntüleri ve ultrason makinesiyle kaydedilen 

nefes, kalp atışı gibi beden seslerini yeniden düzen-

lemiştir. Ufak bir kule yapının içinde yere yansıtılan 

yuvarlak görüntüde bu kayıtlar oynatılırken, izleyici de 

o görüntülerin içine girmiş, üzerine basmıştır. Bedenin 

içi ve dışı burada et olarak sunulmuş; elden kola, başa, 

boğazdan bağırsaklara, anüse, vajinal kanala uzanan 

bir yolculuk oluşturulmuştur. Etin, derinin ekran haline 

geldiği bu yerleştirme, ‘ötekini izlemek için ne kadar 

mesafe bırakılmalı?’ sorununa odaklanmıştır (Jones, 

2006, s. 156).

 

 

Görsel 5. A. Messager, Yeminlerim, 1989



 

 

Görsel 6. M. Hatoum, Yabancı Beden, 1994 



Burada alışıldık kadın temsillerini yapıbozuma uğratıp 

sundukları zevkleri sorunsallaştırması beklenen bir 

tavır var. İzleyicinin haz duymasını sağlayacak yöntem-

lerden kaçınarak negatif bir estetik üretme kaygısının 

egemen olduğu açıkça görülmektedir. “Erkek bakışı 

içinde çerçevelenemeyecek bir cinsel beden nasıl temsil 

edilebilir?” (Betterton, 1996) sorusunun sürekli bir yan-

kıyla yinelendiğini duyarız. Berger, bu kaçışın kökenine 

dair ipucu vermektedir:

Kadın olarak doğmak, erkeklerin mülkiyetinde olan 

özel, çevrelenmiş bir yerde doğmak demektir. Toplum-

sal kişilikleri, böylesine sınırlı, böylesine koşullan-

dırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı 

gelişmiştir. Ne var ki bu, kadının özvarlığının ikiye 

bölünmesi pahasına olmuştur. Kadın hiç durmadan ken-

disini seyretmek durumundadır; kendi imgesiyle birlikte 

dolaşır (1995, s. 46).

 

 



Görsel 7. Berthe Morisot, Süt Dadı, 1880, tuval üzerine yağlıboya

 

 



Görsel 8. Rona Pondick, Süt Beden Politikaları, 1989 

Kadın kimliği siyasal ve sanatsal olarak sorgulanmaya 

başlandığında, masaya yatırılan ilk konular annelik ve 

çalışma hayatı olmuştur. Arzulayan, çalışan ve anne 




53

olan kadının keşfi feminist siyasette görsel pratiklerle 

bedenin yeniden düşünülmesi için daha geniş bir gay-

retin parçası olarak düşünülmelidir. Beden kavramları, 

hazları, arzuları ve acıları feminist kültürel pratiğin 

merkezindedir. “Derinin altında neler olup bitmektedir?” 

Bu soruya yanıt aranırken kimi zaman baştan çıkarıcı 

ama tehlikeli, kimi zaman bedeni reddeden birbiriyle 

çelişkili tavırlar benimsenmiştir (Betterton, 1996, s. 25). 

İlk örneklerden biri olan Berthe Morisot’nun Süt Dadı 

resmindeki sütannenin memesi, çalışan kadının meme-

sidir; ressam da resim yapabilmek için sütanne tutarak 

emzirttiği bebeğin annesi (Nochlin, 1992, s. 231). Her 

şeyin birbiri içinde eridiği bir atmosferde betimlenen 

bu durum, modern kadının çelişkilerinden biri olarak 

cazibesini saklamıştır. Çağdaş kadın bedeni temsilini 

yeniden biçimlendiren isimlerden olan Rona Pondick ve 

Alina Szapocznikov da çalışmalarıyla annelikle nesnele-

şen kadının parçalanmış kimliğine vurgu yapmışlardır.

Günümüz görsel kültüründe kadın bedeni imgeleri 

karmaşık ve çelişkili mesajların taşıyıcısı olarak görev 

yaparlar. Özcülük ve yapısalcılıkla ilgili feminist tar-

tışmalarda bedenin anlamının kendisi yoğun tartışma 

altındadır. Beden kültürel meditasyonların mekânı, 

belirlenmiş anlama toplumsal ve siyasal meydan oku-

maların işareti ve feminen öznelliğin önemli bir ölçüsü 

olmuştur. Beden ve beden parçaları, kültürel ve bir o 

kadar da kişisel korkuları ve endişeleri kaydederken 

gözlerimizin önünde şişer, mutasyona uğrar, çözünür, 

çoğalır ve çürür. Sanatçılar bedene ölüm, ayrışma, kor-

ku ifadeleri ve sembolik anlatım biçimleri için bir mekân 

olarak günden güne daha çok kullanır oldular. Feminen 

öznellik melezleşme, fetişleştirme ve kendi yerine be-

den parçalarını koyma ile yeni bir odak oluşturdu.

 

 

 



Görsel 9. Alina Szapocznikov, Annelik, 1969

 

 



 

Görsel 10. F. Woodman, İsimsiz, 1976

Aydınlanma sonrasının hükmettiği ‘bölünmez öz’ fikrinin 

kırılmasıyla özellikle sürrealistlerdeki tutarsızlık, bu 

ayrışmayı ve parçalanmayı kucaklamıştır. Öncellikle ka-

dınlar nedensel ve psişik sabitliği reddederek çoğaltma, 

parçalama ve yansıtma imgelerini kullanarak kendi-

lerini temsil ettiler. Beden alışkanlıkları kırıldı. Yüzey 

ve imge olarak kadınlığın sosyal yapılanmalarına dair 

bir bilinçlenmeye, fantazmik ve oneirik olana eğilime, 

feminenliğe tahsis edilmiş psişik güçlerle meşguliyete, 

çoğaltımı, maskelemeyi, maskaralığı kimliksizlik kor-

kusuna karşı bir savunma olarak kucaklamaya sıklıkla 

yer verilmiştir. Feminen imgelem, çocuksu, kriminal ya 

da deli varsayımıyla hem sürrealizmde hem de Birinci 

Dünya Savaşı sonrası gelişen psikanaliz literatüründe 

odak figür haline gelmiştir. Breton, Eluard, Benjamin 

Peret ve diğerlerinin şiirinde başvurulan kadın, Roman-

tik ve Sembolist imgelemdem miras kalmış ve Freud yo-

luyla yeniden yorumlanmış, merak uyandıran, yetenekli, 

tehlikeli, nokturnal ve kırılgandır (Chadwick, 1998).

Yirmi iki yaşında intihar eden ve ardında beş yüz kadar 

fotoğraf bırakan Francesca Woodman, neredeyse sade-

ce özportre çalışmıştır. Kadın kimliğinin biçimlenişine 

hem tanık olan hem de yeni tanıklıklar yaratan sanatçı, 

izleyicilere kendi özel alanında sahnelenen senaryoları 

görsel olarak gaspeden voyör rolü veriyordu. Yapıta 

dâhil edilen izleyici, terk edilmiş bir mekanın aşınmış 

ve parçalanmış odalarında eriyen sanatçının bedenini 

yıkıcı bir araç olarak görüyordu. Kadın bedeninin cinsel 

bir silah ya da sembol olma anlamları kaybolmuştu 

Woodman’in fotoğraflarında (Chadwick, 1998, s. 167). 

Yansımayla mekan ve zamanla ilişkisinin sorgulandığı 

çalışmalar, ayna karşısında bir saklambaç oyunu, bir 

kendini kandırma sunar. ayna önünde sürünen çıplak 

beden, parlayan ışık ya da kendi anlık bakışı dışında 

hiçbir şey görmez. Normalde gösteren, ortaya çıkaran 

ayna, tam eksine, kimliği saklayacak ya da saptıracak 

bir engel haline gelmiştir. Varlık süreksiz, yansımalar 

boştur; zafer tecritindir.




Yüklə 10,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   243




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə