bugünkü ölçülerimizle önemsiz sayılabilecek bir âşık yft
da bir şiir, çağının ve çevresinin bir yönünü aydınlatmak
ve anlamlandırmak bakımından bir değer taşıyabilir. Ama
öte yandan da, binlerce gelmiş geçmiş âşık içinden, top
lum üzerinde derin etkide bulunmuş olanları hangileri
dir? ve etki güçleri nereden gelir? gibi sorunlar üzerin
de durmak da yararlı olacaktır.
Âşıkların, bir yandan toplumda bıraktıkları izin öne
mini, bir yandan da yaratmalarının sanat yönünden de
ğerlerini hangi ölçülerle belirleyebiliriz? Mihenklerimizin
yazılı yüksek edebiyat için kullandıklarımızdan farklı ola
cağını peşin olarak bilmek gerekir; bu da âşıkların ya
ratmalarındaki yukarda değindiğimiz özelliğin bir sonu
cudur. Âşıkın şiirlerinin, hikâyelerinin alın-yazısı, anonim
halk edebiyatı (türküler, masallar v.b...) ürünlerininkin-
den farklı değildir; âşık onları er meydanına saldıktan
sonra, onlar artık kendisinin tapulu malı olmaktan çı
karlar. Öte yandan ünlü âşıkların bite biyografyalarından
(XIX. ve XX. yüzyıllarda yaşamış birkaç tanesi bir yana)
bildiklerimiz, ya sözlü gelenekteki söylentilere, ya da şi
irlerinden çıkarılan bilgi kırıntılarına dayanır. Karacaoğ-
lan’ın yaşadığı yüzyılı bile hâlâ kesinlikle bilmiyoruz. Ke-
rem'in, Ercişli Emrah’ın, Âşık Garib'in gerçekten yaşamış
şairler olduğuna kesin hiç bir tanık yok elimizde. Âşıkla
rın bibliyografyalarında efsanelerle gerçekler kucak ku
cağadır. Âşık, adını şiirin sonunda söyler gerçi, yani bir
türlü imza atar eserinin altına, ama ayrı imzalar taşıyan
ayni bir şiire çok rastlanmıştır; her âşık şiirinin, ^tıpkı
anonim halk türküleri gibi, kısa zamanda aslından g itg i
de uzaklaşan değişimlere uğraması, onun sözlü gelenek
te oluşan ve gelişen bir sanat yaratması olmasının bek
lenen bir sonucudur. Sözlü ve yazılı yollardan aktarma
ve yayılmada, bir şiir başka başka âşıklara mal edildiği
gibi, bir âşıkın kendinden önce yaşamış bir meslekdaşı-
32
nın mirasına oturtulduğu da çok olur; elbette, sanat onu
ru olan bir âşık bunu kendisi yapmaz ama onun şiirleri
ni söyleyenler, kuşaktan kuşağa aktaranlar bilerek bilme
yerek onun «günahına girerler»; çok ünlü âşıklar böyle-
ce, daha az tanınmış meslekdaşlarının adlarını unuttur
muşlar, onların eserlerini kendi üstlerine tapulandırmış-
lardır, daha yaşadıkları çağlarda,
ya da ölümlerinden
sonra...
Bu nedenlerle, büyük ün bırakmış olarak sayacağı
mız âşıkların adlarına «temsilî» bir anlam vermeliyiz. Ad
ları anılmayan nice âşıkların da bu ünlülerden aşağı de
ğerde kalmayan güzel, ya da belge değeri bakımından
önemli şiirler yaratmış olabileceklerini kabul etmek, adla
rının anılmasına ve anılmamasına bir değer yargısı yük
lememek gerekir.
Âşıkların bıraktıkları izin öneminin değerlendirm e
sinde bir tek değil, şartlara göre, birçok ölçüler kullan
ma zorunluluğu vardır. XVII. yüzyıldan Âşık Ömer, Gev
heri, XIX. yüzyıldan Dertli, Erzurumlu
Emrah,
Bayburtlu
Zihnî gibi gelenekte «kalem şuarası» diye adlandırılan
âşıklar, yazılı edebiyatın etkisi altında yetişmiş, şiirleri
okumuşların çevrelerinde — şehirlerde, kasabalarda— ya
yılmış olduklarından ünlerinin sonraki çağlara ulaşması
daha çok yazı yoliyle olmuştur; bu yüzden eserlerinin baş
kalarına mal edilmesi bir dereceye kadar önlenmiştir. Bir
başka bölüğün, bu arada Yeniçeri ocaklarında yetişmiş
âşıkların şiirleri, önemli siyasî ya da askerî olayları yan
sıttıklar», bir türlü tarih belgesi değeri taşıdıkları için,
unutulup gitmekten korunmuşlardır: XVI. yüzyıldan Ha-
yâlî. öksüz Âşık, XVII. yüzyıldan Tamaşvarlı Âşık Haşan,
Kâtibî, Kayıkçı Kul Mustafa, Kuloğlu gibi.
Alevî şairlerin ürünlerinin, en eski çağlardan günü
müze kadar diri kalması, onlara verilegelen kutluluk de
ğeri ile açıklanır. XVI. yüzyıldan Pir Sultan, Kul Himmet,
33
daha yenilerden Âgâhî, Âşık Veli gibi kızılbaş şairlerinin
demeleri, Orta ve Doğu Anadolu'daki alevî halk içinde,
özellikte köy çevrelerinde dinlik tören ve törelerin en
önemli öğeleri arasında yer alır; onların belli bir din ve
dünya görüşünü temsil etmeleri, bu düşün çemberi dı
şında kalan çeşitli konulardaki yaratmalarının da, tıpkı
Yunus ve Kaygusuz gibi daha eski dönemin büyük sanat
çılarında olduğu üzere, değerli bir emanet olarak saklan
masını sağlamıştır. Pir Sultan'ın bir ayaklanmaya katılıp,
Hallaç Mansûr ve Nesîmî gibi, davası yolunda başını koy
muş olması, yaşamı ve ölümü etrafında menkabelerin ya
ratılmasına ve şiirlerinin bir kat daha etki kazanmasına
yol açmıştır.
Bektaşî
şairlerin ve bektaşî neşesini
benimsemiş
âşıkların ünleri şehir ve kasaba çevrelerinde yaygındır;
kızılbaş âşıkların köylü halka seslenmelerine, söyleyişle
rinde daha belirli olarak
«köylü»
kalmalarına karşılık,
bektaşî şair daha bir kitaptan gelme kültüre, ince, kes
kin alaya, acımsı yergiye eğilimlidir; kasaba ve şehir hal
kı içinde Bektaşi, bağnazlığa kafa tutan özgür tutumiy-
le, kendilerine bir ferahlama ve hınç alma payı çıkaran
uyanık çevrelerde okunan ve sevilen şair tipidir. Bu ni
telikte olan şairlere örnek olarak XVI. yüzyıldan Kazak
Abdal ile Muhiddin Abdal’ı,
XIX. yüzyıldan da
Harâbî
(1853-1915) yi gösterebiliriz.
Karacaoğlan (XVII. yüzyıl?),
Dadaloğlu (XIX. y.y.),
Gündeşlioğlu (XIX. y.y.?) gibi âşıklar Torosların güney
ve kuzey yamaçlarında ve her iki yöndeki yaylak ve kış
laklarda konup göçen Türkmenlerin şairleridir. Dadaloğ-
lu’na Türkmenlerin XIX. yüzyılda devlet zoriyle yerleşti
rilmeye direnişlerini dile getirmesi ün kazandırmış olma
lı. Ama, Karacaoğlan olsun, Dadaloğlu olsun, tıpkı Pir
Sultan gibi sınırlı zümre sorunlarının üstüne de çıkabiten,
seslerini kendi çevrelerinin, çağlarının ötesinde de du-
34
Dostları ilə paylaş: |