tur. Ancak, Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin
Etnoloji bölümü öğretiminde türk gelenek ve görenekle
rinden, manışlar, töreler, törenler gibi konular yer almış
bulunmaktadır. Erzurum-Atatürk Üniversitesinde de. Ede
biyat Fakültesinin Türk edebiyatı bölümü öğretim ve araş
tırma programında Türk halkedebiyatına yer verilmiştir.
1956’dan beri, yılda bir cilt olmak üzere, Millî Eğitim
Bakanlığınca Türk Etnografya Dergisi yayınlanıyor. Türk
Dil Kurumu'nun derleme ve yayın programında, türk halk
bilimi konularını ilgilendiren çalışmalara da yer verildiği
ni söylemeliyiz. Türk halkbiliminin çeşitli gereçlerini der
leme ve arşivleme işini düzenlemek amacıyle de 1966 yılı
16 haziranında Millî Eğitim Bakanlığı Kültür Müsteşarlığı
na bağlı bir Türk Folklor Enstitüsü kurulmuştur. Maddî kül
tür verilerini bir araya getirmiş olan ve onlardan araş
tırıcıların yararlanmasını sağlayan tek uzmanlaşmış ku
rum Ankara Etnografya Müzesidir. Kimi şehirlerdeki Ar
keoloji müzeleri, başlarındaki yöneticilerin kişilik çabala-
rıyle türk halkbilimi konularını ilgilendiren gereçleri (ça
dır, tarım gereçleri, giyim kuşam, kapkacak, v.b.) bir ara
ya getiren bölümler kurmayı deneyorlar; örneğin Adana
Müze-sinde vaktiyle, Ali Rıza Yalgın'ın emeğiyle gerçek
leştirilmiş türkmen eşyaları bölümü. İstanbul'da Atatürk
Bulvarı üzerindeki Belediye Müzesinde, özellikle karagöz
ve kukla gibi seyirlik halk oyunları, halk resimleri, v.b. es
ki İstanbul halk sanatlarının çeşitli yönleri üzerinde ince
lemeler yapmak isteyenler yararlı gereçleri bulurlar.
Türkiye dışında, türkçe öğretimi yapılan birkaç bilim
kurulunda, giderek, türk halkbilimi konuları üzerinde ça
lışmalarının bir bölümünde de olsa uzmanlaşma eğilimin
de merkezler beliriyor: A.B.D.'nde, Indiana'da Blooming-
ton Üniversitesi: Fransa'da, Paris Üniversitesinin Türk di
li ve edebiyatı Enstitüsü gibi.
20
BİRİNCİ BÖLÜM
ÂŞIK EDEBİYATI
Soru 8 : «Âşık» deyim inin özel anlam ı nedir?
v e âşık nasıl bir sanatçıdır?
Âşık kelimesinin, genel’ anlamı yanında,
dilimizde
özel bir anlamı var; son yıllarda bu kelime yerine halk
ozanı sözü kullanılır oldu; daha önceleri de saz şairi,
halk şairi deyimleri vardı.
Bu kelime ile belirtilen sanatçılar öteden beri kendi
lerini âşık diye adlandırdıkları için biz bu deyimi kullan
mayı yeğteyoruz. Kelimenin halk geleneğinde bir inanış
la ilgisini de unutmamak gerekir. Âşık'ın şairlik gücünü
ve yetkisini, düşünde kendisine Pirinin sunduğu «aşk bâ-
desi»ni içmekle ve «ideal se vg ilin in hayalini görmekle
kazandığına inanılır. Böyle bir olağanüstü olayla şairlik
niteliğini kazanmış sanatçıları daha da kuşkusuz ayırd et
mek isteyenler, onları bâdeli âşık, hak âşığı sözleriyle ni
telendirirler. Şairliği bir aşk tutkusu ile eşit görme inanı
şı, türk halk edebiyatına özgü değildir: çok eski çağlar
dan başlayarak Arapların birçok büyük şairlerini gelenek
büyük aşklara bağlar; ünlü hikâyenin kahramanı Mecnûn
gibi. Orta çağ batı ülkelerinde de troubadour’lar, «amour
courtois» (yüksek soydan bir kadına olan tutku)yu şiir
lerine konu etmekle tanımlanırlar; alman orta çağında bu
21
I
türlü şairlere verilen ad âşık kelimesinin tam karşılığı
olan «minnesönger» (aşk türküsü söyleyen sanatçı)dır.
Âşık, türk halk edebiyatında,
aşağı yukarı XVI’ncı
yüzyılın bşlarından bu yana beliren bir sanatçı tipidir.
İlerde göreceğimiz gibi, bir yönüyle eski destan (epopee)
geleneğini sürdüren, ama başka bir yönüyle, adının da
belirttiği gibi «sevda şiirleri» (lirik türden şiirler) söyle
mekle görevlenmiş bir sanatçıdır. Onun yaratıcılığı irticai
iledir: şiiri yazmaz, söyler. Onda şiir müzikten ayrılmaz;
demek ki sadece söylemez, çalar ve çağırır. Âşıklar düz*
konuşma biçiminde söylemekle şiir söylemeyi dilden söy
lemek ve telden söylemek deyimleriyle ayırırlar; bununla
âşıkın şiirini söylerken sözlere eşlik eden müzik aracı
nın, sazın, âşıkın şiirinden ayrılmaz bir öge olduğu anla
tılmak istenir. Demek ki âşık şiiri sözlü gelenekte oluşan
ve gelişen bir sanattır; müzikten ayrı düşünülemiyeceği
— ilerde inceleyeceğimiz halk hikâyeciliğinde— bir ker
teye kadar «seyirlik - dramatik» öğeleri olan «katışık» bir
anlatı sanatını da kapsar.
Soru 9 : Â şık ed eb iya tı ile züm re-tarîkat edebi
yatının ilişkileri nasıldır?
Parmak basılması gereken ikinci bir nokta da, âşık
şiiri ile din ve tarîkat konularını işlemiş bir bölük «halk
şairleri»nin ilişkisi sorunudur. XIII - XV'inci yüzyıllar ara
sındaki dönemde halk şiirini yalnız bu ikinci bölük sa
natçılar temsil ediyorlar; daha doğrusu yaratmalarının
bütüniyle din ve tarîkat dışı halk şiirinin temsilcisi diye
nitelendireceğimiz sanatçılardan bize kadar bir şey ulaş
mamıştır. Ama, örneğin bu dönemin iki büyük şairini,
22
Dostları ilə paylaş: |