497
Hüseyin AYDIN
Eğer öyle olmasaydı suyu nasıl kabul ederdi ve her şeye nasıl
süt-annelik eder ve onu beslerdi.”
60
Mevlâna’nın bu optimist (iyimser) dünyâ görüşü, herhalde içinde yaşadığı
ve Moğol istilâsı sebebiyle pesimizm’in (kötümserliğin) hâkim olduğu bir
devre için, Anadolu Türkleri’ne mânevî ferahlık ve destek sağlamış olmalı-
dır. Bütün eserlerinde müşâhede olunan bu optimizm (nikbinlik) örneklerini
çoğaltmak, elbette ki kâbildir. Hatta bu konuda öyle tasavvurlara ulaşır ki,
mutlaka kötü’nün bile mevcut olmadığını söylemektedir. Çünkü söz gelimi,
zehir insanlar için bir ölüm sebebidir fakat yılan için bir gıdâ’dır demektedir.
Aynı misâli bir defa daha tekrarlayan Mevlâna diyor ki: - Yılanın zehiri, yılan
hayattır, insanaysa ölüm. Deniz yaratıklarına deniz, bağ-bahçe gibidir, fakat
karada yaşayanlara ölümdür.
Mevlânâ iyi-kötünün izafiliğine değinerek mutlak kötülüğün bulunmadı-
ğını söyle anlatır:
“…Dünyada mutlak olarak kötü bir şey yoktur. Kötü, buna nispetle kötü-
dür.
Sonra şunu bil ki âlemde hiçbir zehir yahut şeker yoktur ki birine ayak,
öbürüne ayak bağı olmasın!
Deniz mahlukatına deniz, bağ, bahçe gibidir.. Fakat karada yaşayanlara
ölümdür, dağdır! O güzele kendi gözünle bakma..
İsteneni isteyenlerin gözü ile gör!”
61
Ona göre iyi-kötü zıt görünüyor olmasına rağmen tek kaynaktan doğmak-
tadır. Bu nedenledir ki her iyi içinde bir kötülük, her kötülük de içinde bir
iyilik barındırır.
62
Son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalar dünyada faydasız ve olum-
suz olarak görülen birçok şeyin gerçekte öyle olmadığını ortaya koymaktadır.
Âleme optimist gözle bakmak, onu savaşılacak bir düşman, yağmalanacak
“serbest mal” saymamak, yaratandan dolayı ona dostça davranmak ve değerli
saymak ekolojik açıdan son derece önemlidir.
Abdullah b. Câfer’in naklettiğine göre, Hz. Peygamber bir seferinde
Ensâr’dan bir zâtın bahçesine girdi. Orada bir deve vardı. Deve onu görünce
60 Bkz. Mevlânâ, Fîhî Mâ Fîh, 61.
61 Mevlânâ, Mesnevî, (İzbudak), IV/6, b. 65-80.
62 Mevlânâ Celâleddin, Fîhi Mâ Fîh, çev. Meliha Ülker Ambarcıoglu, İstanbul, 1969, 324-
325.
498 Bir İslam Mütefekkiri Olarak Mevlana’nın Çevreye Bakışı
inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Hz. Peygamber deveye yaklaştı ve gözyaş-
larını sildi. Hayvan sâkinleşti. “Bu devenin sâhibi kim?” diye sorarak ilgi
gösterdi. Ensar’dan bir genç: “O bana aittir ey Allah’ın Rasûlü!” deyip orta-
ya çıkınca Hz. Peygamber onu payladı: “Allah’ın sana mülk kıldığı bu deve
hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Bak! Bu bana şikâyette bulundu. Sen
bunu acıktırıyor ve fazla çalıştırarak da yoruyormuşsun.”
63
Mevlânâ Mesnevî’sinde eziyet edilen hayvanların haline tercüman olarak
bunu söyle dile getirmektedir:
“Sûfî bu vesveselerle kıvranırken eşek, öyle bir haldeydi ki düşmanlar ba-
sına.
O yoksul eşek, taş-toprak içinde, palanı tersine dönmüş, kuskunu paralan-
mış.
Yol yürümekten ölmüş-bitmiş, bütün gece yemsiz yiyeceksiz; kimi can
çekişiyordu, kimi ölüp gidiyordu.
Bütün gece, Tanrım diyordu eşek, arpadan vazgeçtim, bir avuçtan az da
olsa bâri saman olsaydı.
Hal diliyle a ulular diyordu, bir merhamet edin; yandım bu ham edepsizin
elinden.
O eşeğin çektiği eziyeti, tattığı azabı, karada yasayan kuş, sele tutulursa
çeker, suya kapılırsa yasar ancak.
O çaresiz kalmış eşek, öküz açlığıyla o gece, seher çağına dek yan yattı.
Sabah olunca hizmetçi geldi, hemen palanı aradı, buldu; sırtına vurdu.
Eşeğe satıcılar gibi iki-üç sopa vurdu; o köpekten ne umulursa onu yap-
tı-etti.
Eşek, acının çetinliğinden sıçradı, kalktı. Nerede dili ki halini söylesin
eşek.”
64
Mevlânâ, hayvanların ve insanların kapasitelerinin dikkate alınmasını şöy-
le öğütler:
Her kuşun yemi, kendi miktarıncadır; her kuş, bir inciri bütün olarak yu-
tabilir mi?
Çocuğa süt yerine ekmek verirsen, yoksul çocuğu o ekmek yüzünden öldü
say.
63 Ebû Dâvud, Cihâd, 47.
64 Mevlânâ, Mesnevî, (Gölpınarlı) II/67, b.238–243.
499
Hüseyin AYDIN
Kanadı çıkmamış kus uçmaya kalkıştı mı, her yırtıcı kediye lokma olur
gider.
Fakat kanadı çıktı mı, zorlamasan da, iyi kötü ıslık çalmasan da kendili-
ğinden uçar o.
65
İncelendiğinde bir çevre ahlâkı oluşturmada bütün kaynaklarıyla kültü-
rümüzün ve tarihi mirasımızın yeterli olacağı görülmektedir. Asırlardır me-
deniyetlere beşiklik etmiş Anadolu, İslâm’ın etkisiyle yepyeni bir kültür ve
medeniyete sahne olmuştur. Bunun en güzel örneklerini Mevlânâ, Yunus
Emre, Hacı Bektaşi Veli ve diğer düşünürlerimizin görüşlerinde bulmak veya
devşirmek mümkündür. Bugün bu düşünürlerimiz başta Batılı entelektüeller
olmak üzere, dünyanın dikkat ve ilgisini çekiyorsa, bu onların gerek insan ve
gerekse insan-kâinat ilişkisiyle ilgili derin kavrayış ve anlayışlarından; sevgi,
ask, kardeşlik ve hoşgörüye dayanan bir dünya görüsüne sahip olmaların-
dan kaynaklanmaktadır.
66
Bir din bilgini olarak Mevlânâ maddi ve manevi
fenomenlerin manasına nüfuz etmek ve realitenin önündeki perdeyi kaldırıp
gerçeği gün ışığına çıkarmakla ün yapmıştır.
67
Bir çevre ahlâkı oluşturmada, insan-tabiat ilişkilerini yeniden düzenleme-
de Mevlânâ’nın fikirlerinin canlılığını koruduğu görülmektedir. O yeni bir
yüzyıla girerken tabiatı ve etrafımızdaki âlemi yepyeni bir gözle görmemize
katkıda bulunmaktadır. Kur’an âyetleri adeta düşünürümüzün idrak, bilinç ve
kalbinden yansıyarak, sadece bizleri değil tüm insanlığı aydınlatmakta; insan
tabiat ilişkisinin metafizik temellerini oluşturmaktadır. Zaten çevre ahlâkı da
insan-tabiat ilişkisi söz konusu olduğunda bu sorumluluğu belirleme ve sağ-
lam bir metafizik temele oturtma çabası olarak tanımlanabilir. Bu anlayışa
göre, kâinatta cansız, ruhsuz, anlamsız ve amaçsız hiçbir şey yoktur. Her şey
canlı, gayeli (teleolojik), anlamlı ve her şey her şeyle bir ahenk ve birliktelik
içindedir. Ekoloji, organik biyoloji ve süreç felsefesinin savunduğu ve gü-
nümüzde çok etkin olmaya başlayan organik âlem anlayışının da bu konuda
Mevlânâ’yı desteklediği görülmektedir.
65 Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, I/151–152, 583-589.
66 Özdemir, İbrahim, “Çevre Bilincinin Gelisiminde Çevre Ahlakı’nın Önemi”,
A.İ.F.D. Cumhuriyetin 75. Yılı Özel Sayısı, Ankara, 1999, 309.
67 Serif, a.g.e. 43.
Dostları ilə paylaş: |