100 Nasreddı̇n Hoca ve Fıkralarıyla İlgı̇lı̇ Sorun
ilgili bütün yazmalar yazıya geçirildi mi? Sadece yazmalar değil, aynı za-
manda matbu Nasreddin Hoca fıkralarını da günümüz harflerine aktarabil-
dik mi? Buna sözlü kaynaklardaki metinleri de eklediğimiz zaman binlerce
Nasreddin Hoca fıkrası bir araya gelmiş olacaktır. Üzülerek belirtelim ki bu
konuda da onlarca yıldır bir mesafe alınmamıştır. Böylece bir uzmanlar he-
yetinin yapacağı Nasreddin Hoca Fıkraları Tip Katalogu’nun hazırlanmasını
da hızlanacaktır. Ayrıca böyle bir katalog hazırlanacaksa yapılacak işe bü-
tün Türk dünyasının dâhil edilmesi gerektiğine inanıyoruz. O zamanda bütün
Türk Cumhuriyetleri ve topluluklarındaki Nasreddin Hoca fıkraları günümüz
Türk harflerine aktarılmalı, gerekirse Türkiye Türkçesine de çevrilmelidir.
Nasreddin Hoca fıkralarında geçen her devlet adamı Hoca ile bir araya
gelmiş midir?
Nasreddin Hoca’nın Sultan Alaaddin, Arabistan Kralı, Timur gibi devlet
adamlarıyla bir araya geldiğinden söz edilmesine bakılırsa fıkraların Saltuk-
name örneğinde olduğu gibi sözlü kaynaklardan alınmış olma ihtimali yük-
sektir. Eğer fıkralar sözlü kaynaklardan derlenerek yazıya geçirildiyse Nas-
reddin Hoca ile ilişkisi ne derece doğrudur?
Bize göre bu tür fıkraların tamamı sözlü kaynaklardan derlenerek yazıya
geçirilmiştir. İlk Nasreddin Hoca fıkralarını konu alan yazmanın 15. yüzyı-
la ait olduğu düşünülürse Hoca’nın ölümüyle fıkraların yazıya geçirilmesi
arasında aşağı yukarı iki yüzyıl vardır. O hâlde yazmalara alınan fıkralar da
sözlü kaynaklardan derlenmiştir. Hoca’nın fıkralarında geçen Selçuklu Sulta-
nı, Sultan Allaaddin’le görüşmüş olma ihtimali yüksektir. Hoca’nın Arabis-
tan Kralı ile görüşmesi hacca gitmesiyle ilgili olabilir. Ancak Hoca’nın hacı
olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak Hacı Bektaş Veli’nin, Mevlâna’nın, Ahi
Evren’in hacca gittiklerini düşünürsek Hoca da hacı olmak için Arabistan’a
gitmiş olma ihtimali vardır. Eğer Arabistan Kralı Hoca’nın ününü işitmişse
huzuruna kabul etmiş olabilir.
Arabistan Kralı’nın geçtiği fıkraların ünlü Arap fıkra tipi Cuha’dan geçme
ihtimalinin olduğunu da hatırlatmak isteriz.
Timur’a gelince bu konu çok yazılıp çizildi. Bu hususu bir kere de biz
hatırlatacak olursak Nasreddin Hoca 1284-85 yılında ölmüştür. Timur ise
1335’te doğmuş, 1370 yılında tahta çıkmış ve 1405 tarihinde ölmüştür. Ti-
mur, Hoca’nın ölümünden 50 yıl sonra doğmuştur. O hâlde bu ikilinin görüş-
me imkânı yoktur. Hoca, Moğol hükümdarı Geyhatu ile görüşmüş olabilir.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde verdiği Kuta fıkrası ise Timur ve şair
Ahmedî arasında geçmiştir.
101
Ali Berat ALPTEKİN
Ancak burada şu hususu da belirtmekte yarar vardır. Hoca’nın fıkraları
Timur’la güzelleşmiştir. 50’ye yakın fıkrada Timur ve Hoca karşı karşıya ge-
tirilmese biz Ankara Savaşı’nın intikamını nasıl alacaktık. Psikolojideki yü-
celtme olgusunu biz Timur’u Hoca vasıtasıyla hizaya getirerek yapmaktayız.
Türkiye ve Türk Dünyasındaki Nasreddin Hoca fıkralarından gereği ka-
dar yararlanabildik mi?
Ruslar askerlerinin psikolojilerini Hoca fıkralarıyla düzeltirken biz onun
kaç fıkrasını insanımıza öğretebildik? Burada şu özeleştiriyi yapmamız gere-
kir. Türkiye’de başta aydınlar olmak üzere 76 milyon ne Nasreddin Hoca’yı
ne de fıkralarını tanımamaktadır. Bir sözlü sınavda öğrenciye:
Nasreddin Hoca’ya göre:
“Denizin suyu niçin tuzludur?” dediğimde öğrenci denizdeki kimyasalları
düşünmeye başlamıştı. Öyle zannediyorum bu fıkra hiç duyulmamıştı ki en
kıdemli hocamız bunun Amerikan fıkraları tipinde değerlendirilmesi gerekti-
ğini söylemişti. Oysa yazmalarda, matbu metinlerde ve sözlü anlatmalarda bu
fıkra bilinmekteydi ve cevabı:
“Balıklar kokmasın” diye idi.
Bırakın psikologları, psikiyatri uzmanları hatta edebiyat ve Türkçe öğret-
menleri bile Hoca’yı tanımıyordu. Oysa Türk dünyasında Nasreddin Hoca
fıkraları psikiyatri uzmanları tarafından hastaların tedavisinde kullanılmak-
taydı. Eğer Nasreddin Hoca için anlatılan aşağıdaki fıkradaki şartlara uyabil-
sek toplum fertleri çok daha sağlıklı olacaktı.
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
“Hocam, hekimlik nedir?”
Hoca sakalını şöyle bir sıvazladıktan sonra:
“Bunu bilmeyecek ne var?” dedikten sonra cevabı yapıştırır:
“Ayağını sıcak tut, başını serin, gönlünü ferah tut düşünme derin derin”
der.
Gerçek öyle değil mi? Silifke yöresinde kafana takma anlamında “Dah de
getsin!” denilir. Eğer bu fıkraya uyabilsek psikologa gitmemize gerek kalır
mı? Elbette kalmaz. Onun için toplumun her kesimi gerçek Nasreddin Hoca
fıkralarıyla tanıştırılmalı ve onun mesajı iyi algılatılmalıdır.
Türkiye’de kırsal kesimde, ister insanların isterse hayvanlarının hastalan-
masında başvurulan ilk kaynak hocalar hacılardır. Aynı husus Nasreddin Ho-
102 Nasreddı̇n Hoca ve Fıkralarıyla İlgı̇lı̇ Sorun
ca’nın fıkralarına da yansımış olup aşağıdadır:
Günün birinde bir köylü:
“Hocam benim koyun hastalandı, senin nefesin güçlüdür, bir okuyuver”
deyince Hoca:
“Tamam, doğru söylüyorsun benim nefesim güçlü olmasına güçlüdür de
sen bu koyuna istersen pise (katran) yedirmeyi ihmal etme.” der.
Burada klasik bir köy hayatında gördüğümüz uygulamalar dile getirilmiş
Hoca da, sağa sola bükmeden cevabı yapıştırmıştır. Pise (katran) hayvanların
boğaz ağırsına çok iyi gelmekte ve tedavi etmektedir etmesine de bu Nasred-
din Hoca’nın döneminde idi. Hoca şimdi yaşasaydı, “Tamam, benin nefesim
güçlü olmasına güçlü de isterseniz siz bir veterinere uğrayın” diyeceğine hiç
şüphemiz yoktur.
Din adamlarımız Hoca’nın fıkralarında yaralanabildiler mi? Bu soruya ce-
vabımız da evet olsun isterdik, ama ne yazık ki hayırdır. Günümüz dini eğiti-
minde pek çok Nasreddin Hoca fıkrasından yaralanabilme şansımız olmasına
karşılık hemen hemen hiç bunlardan yaralanamıyoruz.
Günün birinde Akşehir’e üç papaz gelir ve Hoca’yı ziyarete giderler:
Ziyaret sırasında papazlardan birisi:
“Yahu Hocam siz hep miracı anlatırsınız anlatmasına da, buraya nasıl
gidildiğinden hiç söz etmezsiniz” dediklerinde Nasreddin Hoca:
“Bunu bilmeyecek ne var, sizin Peygamberiniz hangi merdiveni kullandıy-
sa, bizim Peygamberimiz de aynı merdiveni kullandı” deyiverir.
Son zamanlarda Türkiye’de Nasreddin Hoca fıkralarının eğitici yönü
üzerinde bildiri ve makale boyutunda çok sayıda çalışma yapılmış olmasına
karşılık, yazılanların okunmamasından veya dikkate alınmamasından dolayı
mesafe alındığını söylememiz mümkün değildir. Keşke Türkçe ve Türk Dili
ve Edebiyatı ders kitaplarını yazanlar yapılan sempozyumlardaki bildirileri
şöyle bir karıştırsalardı Hoca-Timur ikilisini konu alan fıkraları kitaplarına
almazlardı. Yine son zamanlarda Nasreddin Hoca ile ilgili yapılan çalışmalar
okunsa, Hoca’ya ait olmadığı tartışılan fıkralar yine ders kitaplarına alınmaz-
dı. Kısacası bu kısımda mesafe aldığımız söylemek oldukça zordur.
İçinde Nasreddin Hoca adı geçen her fıkra Hoca’nın mıdır?
Bugün piyasada bulunan yüzlerce Nasreddin Hoca kitaplarında pek çoğu
birbirinin tekrarı olan binlerce fıkra vardır. Oysa yukarıda da belirttiğimiz
Dostları ilə paylaş: |