120
Türkiye’de metin kurma çalışmalarındaki hassasiyetin bilimsel çerçevede
önemini inkâr etmemekle birlikte oldukça fazla zaman ve emek harcandı-
ğı düşünülebilir. Halkbilimi ve halk edebiyatı araştırmacıları ise başlangıçta
özellikle sözlü varyantları tespit etmeye yönelmişlerdir. Daha sonra Türk des-
tan ve mitoloji araştırmaları çerçevesinde mukayeselerle Türk dünyasının bu
ortak ürünü hakkında geniş perspektifli çalışmaların önü açılmıştır. Özellikle
Tarihî-Coğrafî Fin kuramının uygulandığı Türk halk anlatılarıyla ilgili bütün
araştırmalarda Dede Korkut, mukayeselerin temel malzemesi olarak vazge-
çilmez bir değer kazanmıştır. Böylece Dede Korkut araştırmaları ortak bir
kültürel miras olarak en azından Oğuz grubu Türk topluluklarının ortak pay-
dası haline gelmiştir. Son yıllarda yapılan psiko-analitik çalışmalar, mitoloji
eksenli araştırmalar ve dünya destanlarıyla mukayeseler Dede Korkut Kita-
bı’nın dünya destan kültürüne ait evrensel değerler taşıyan bir metin olduğu
gerçeğini ortaya koyucu niteliktedir. Bu çerçevede UNESCO, 1993 yılının
Dede Korkut yılı olarak kutlanmasına dair bir karar almıştır. Bu kararın uy-
gulanışının, Türkiye’de herhangi bir tarihsel sınırlamaya bağlanmadığı halde
Azerbaycan’da 1300., Türkmenistan’da ise 1500. yıl olarak değerlendirilmesi
ilginçtir.
Sovyetler Birliği ve Sonrası Türk Ülkelerinde Yapılan Çalışmalar
Ancak konuya geçmeden once çok kısa olarak Sovyetler Birliği dönemi
kültür politikalarına ışık tutacak bilgiler vermek istiyoruz. Çünkü Dede Kor-
kut Kitabı’na bakış açısında Sovyet politikalarına paralel etnik esaslı çalışma
yöntemleri gözlenmektedir. Aslında gerek Çarlık, gerekse Sovyetler Birliği
döneminde milliyetler politikasının araçlarının başında dilbilimiyle birlikte
etnografya gelmektedir. Sovyet etnografyası, dilbilimde olduğu gibi, 19. yüz-
yıl çarlık dönemi etnografyasının varisidir (Roy 2005: 95). Stalin’in “tarihsel
olarak dilden, topraktan, iktisadi yaşamdan, psikolojik eğitimden oluşmuş,
ortak bir kültürde kendini belli eden istikrarlı bir topluluk” olarak tarif etti-
ği halk (narod) kavramı, 1966’da Bilimler Akademisi Etnografya Enstitüsü
Direktörü Yulian Bromley tarafından rasyonelleştirilmiştir. Bromley’e göre
“ethnos”, köken olarak bir kaynaşmanın ürünüdür ve nasıl bugünkü uluslar
kaynaşmış ethnoslardan oluşmuşsa gelecekte de bugünkü ulusların kaynaş-
masından bir Sovyet etnik oluşumu gerçekleşebilir (Roy 2005: 102). Çarlık,
Sovyetler Birliği ve Sovyet sonrası dönemlerde sistematik biçimde egemen
olan bu anlayış, etniklik, toprak ve şive temeline yaslanmaktadır.
Türk Dünyasının Ortak Kültürel Mirası Dede Korkut Hikâyelerine Farklı
Yaklaşımlar Üzerine Değerlendirmeler
121
Ali DUYMAZ
Korkut Ata’nın Kökeni ve Kazaklar
Bilindiği üzere Dede Korkut Kitabı’ndaki hikâyeler bilinip anlatılmasa da
Kazaklar arasında ozanlığın piri kabul edilen Korkut Ata etrafında anlatılmış
efsaneler mevcuttur. Kazak araştırmacı A. A. Divayev’in 1898’ten itibaren
yazdığı birçoğu Rusça olan makaleler, Korkut’la ilgili efsanelere dayanmak-
tadır. Kazakistan sahasındaki çalışmaların 1950’lerden sonra neredeyse ta-
mamen kesildiği, 1990’dan itibaren yeniden başladığı; Kazakların, özellikle
Dede Korkut’un kabrinin yeri konusunda ısrarlı oldukları, Korkut Ata hak-
kındaki sözlü efsaneler hususunda canlı bir geleneğe sahip oldukları gözlen-
mektedir. Bu efsanelere bağlı çalışmalar Dede Korkut araştırmaları açısından
çok önem taşımasına rağmen Kazak milli kültürü ve kimliği açısından belirli
bir yaklaşım yöntemine sahip olmamıştır (Bk. Nısanbayev 2000).
Oğuz-Türkmen Etnik Kimliği ve Türkmen Araştırmacılar
Çarlık dönemi Rusya’sının Orta Asya’ya hâkim olduğu döneme kadar
boylar halinde yaşayan Türkmenler, Ceditçilik hareketini temsil eden Abdül-
hakim Kulmuhammedov, Berdi Kerbabayev, Alışbey Aliyev, Muhammetkulu
Atayev, Gümüşali Börüyev, Muhammet Geldiyev, Allahkulu Karahanov gibi
aydınların öncülüğünde bir aydınlanma hareketi oluşturmuşlardır. Ceditçilik
hareketini devam ettirmek ve bağımsız, milli değerlerine yaslanarak kendi
ayakları üzerinde durabilen bir Türkmenistan hayaliyle 1917’de Bolşeviklere
destek veren ve Türkmen Latin alfabesini kabul ederek modern eğitim hayatı-
nı başlatan, Türkmen tarihi, dili ve edebiyatı üzerine kapsamlı çalışmalar yap-
maya başlayan yenilikçi Türkmen aydınları, 1930’lu yıllarda “halk düşmanı”
yaftasıyla birer birer hapse atılmış ve hatta bazıları öldürülmüştür (Söyegev
1998: 112).
Türkmenistan’da “Repressiya” adı altında aydınlara uygulanan bu yaptı-
rımların doğrudan Türkmen kültürel kimliğine yönelik olduğunu söyleyebili-
riz. Dede Korkut Kitabı’nı yayımlamak istemesi nedeniyle Meti Köseyev’in
hapse mahkûm edilmesi böyle bir uygulamadır. Sovyet tavrı, Dede Korkut
Kitabı’nı dışlamış, Türkmenler için bu kitabın sakıncalı olduğuna karar ver-
miştir. Bu yüzden Dede Korkut araştırmaları Türkmenistan’da ancak Sovyet-
ler Birliği’nin son dönemlerinden itibaren yapılmaya başlanmıştır.
Sovyetler Birliği döneminde yasaklı kitaplar arasına giren Dede Kokut
Kitabı, Türkmenistan’ın bağımsızlık süreciyle birlikte kültürel kimlik için
önemli bir eser haline gelmiştir. Dede Korkut Kitabı ve sözlü gelenekten der-
lenmiş Dede Korkut boyları üzerinde kapsamlı çalışmaların başlatıldığı bu