127
Ali DUYMAZ
folklorlaştırılmış değerler, akademik ve bilimsel kurumların bir meşgale ala-
nı ya da nostaljik ve duygusal bir süs olmaktan öte gidemeyecek, yabancı
kökenli popüler-kitle kültürü tüm hayatı kapsayacaktır. Bu yapı üzerine inşa
edilecek, siyasal ve ekonomik kurumlar da bölgenin kolay yönetilebilir olma
özelliğinin devamını sağlayacaktır.
Oysa Dede Korkut Kitabı, pek çok Türk boyunun ortak mirasıdır. Oluşu-
munda ve gelişiminde değişik Türk coğrafyalarının ve yaşam şartlarının etki-
si vardır. Dede Korkut’u kültürel kimliğin bir parçası olarak kabul eden Türk
topluluklarının geçmişteki ortak ve aynı zamanda geniş katılımlı bu yapıyı
dikkate almaları, Türk dünyasının geleceği için daha yararlı olacaktır.
Biz bu bildiride Dede Korkut Kitabı’nı güncelleme imkânları yaratabil-
mesi, böylece yeni bir medeniyet dairesine katkı sunabilmesi adına tarihsel
ve sosyal şartlar bağlamında yorum ve değerlendirmelerimizi kısaca sunmak
isteriz:
Vatikan ve Dresden kitaplarına, özellikle Mukaddime çerçevesinde baktı-
ğımızda 15.-16. yüzyıllara kadar Asya’dan gelen göçlerin taşıdığı akıncı ve
dinamik aşiretlerin yerel derebeyleriyle, meliklerle, tekfurlarla mücadelesi-
nin anlatıldığı görülür. Osmanoğulları siyasi otoritesinin güçlenip devletleş-
me sürecine girdiği dönemde Anadolu içlerinde kısa mesafeli akınlarla hem
ekonomi sağlayan hem de eski akın ruhlarına iğreti de olsa cihat ve fetih
ruhunu yamamaya çalışan Oğuz aşiretlerinin artık kendilerini yalnız hisset-
meye başladıkları görülür. Özellikle Asya’dan sürekli gelen aşiret göçlerinin
azalıp bitmeye yüz tutması ve Akkoyunlu ve Safevi gibi alternatif hanedan-
ların gücünün kırılması, bu Oğuz aşiretlerini siyasî otorite olan Osmanlı’yla
ve Osmanlıların devletin resmî dini sıfatı kazandırdıkları İslâmiyet’in değer-
leriyle, benliklerinden mümkün olduğu kadar az tavizle uzlaşma çabaları içi-
ne girmeye mecbur eder. Araştırmacılarca tespit tarihi XV. yüzyıldan eskiye
taşınamayan Dede Korkut Kitabı, her iki “nüsha”da da ortak olan Mukaddi-
me’de çizilen ve hikâyelerde Oğuz içindeki işlevi ayrıntılı olarak anlatılan
Dede Korkut tipi veya imajıyla, kendilerini zorunlu bir medeniyet değişimi-
nin arifesinde hisseden Oğuzların Osmanlı’ya, Osmanlı siyaset ve hukuk dü-
zenine ve Osmanlı’nın yeni “ideolojisi” İslamiyet’in değerlerine bir çağrı, bir
olumlu yaklaşım mesajı niteliği taşımaktadır. Çünkü “arı sudan abdest alan,
kâfirin kilisesini yıkıp mescit yapan, uzaktan da olsa tat erinin bañlamasını”
duymaya başlayan Oğuzlar, Bizans kalıntısı tekfurlara akınlarını eski ruhla
sürdürürlerken, akınlarının meşru zemini haline getirmeye uğraştıkları İslâm
dininin itikat ve ibadet başta olmak üzere birçok hükmüyle ilgili problemler
yaşamaya başlarlar. Çünkü artık Anadolu’da akın yapacakları melikler, tek-
128
furlar azalmaya, hatta tükenmeye başlamıştır. Osmanlı otoritesi devlet olma-
nın gereği, biraz da başına buyruk yaşayan Oğuz aşiretlerini tedip etme yo-
luna giderken bu hareketin eksenini İslâm dinine, köy veya kasaba hayatına,
ekip biçmeye doğru yöneltmektedir. Açıkçası model insan alptan çıkıp önce
gazi dervişe, daha sonra da veliye dönüşmektedir. İşte bu medenî değişim
Dede Korkut Kitabı’nın arka planında dekoratif unsurlar olarak da olsa his-
sedilmeye başlanmıştır. Atın yerini katır, eşek, tavuk, dana gibi köy hayatının
vazgeçilmez hayvanları almaya başlarken pamuk, bez, bezirgân gibi yeni me-
deniyetin unsurları da hikâyelere girmiştir. Hatta Bamsı Beyrek hikâyesinde
İstanbul bir mekân unsuru olarak ticaret yapılan merkez olarak anılır, “dan
dansuh” hediyeler alınan yer olarak konumlanır. Dede Korkut dilinden ozanın
soylaması olan dört kadın tiplemesindeki köy yaşamı hemen bütün araştır-
macıların dikkatini çekmiş, çoğu zaman mukaddimenin hikâyelere göre ye-
niliği konusunda bir işaret olarak yorumlanmıştır. Ancak bize göre medeni-
yet değişimiyle ilgili hususlar özellikle Dede Korkut’un kimliği üzerinden
dikkatlere sunulmaktadır. Hikâyelerdeki diğer ortak kimlikler olan Bayındır
Han veya Salur Kazan’ın bu değişimlerden hiç haberi yokmuş gibi bir tutum
içinde ele alındıkları dikkati çekmektedir. Ama Dede Korkut bir yandan eski
Türk inançlarındaki kamlık geleneğine yaslanan, tabir caizse muhafazakâr bir
tutum içinde sunulmakta; diğer taraftan ise “Resul Aleyhisselam zamanına
yakın kopmuş”, “Hak Taalâ’nın gönlüne ilham ettiği” bir veli tiplemesine ta-
şınmaktadır. Oğuz’un “tamam bilicisi” olan Dede Korkut’un mensup olduğu
Bayat boyu ile yine bir Oğuz boyu olan ve Osmanlı saltanatının mensup oldu-
ğu Kayı boyu arasında bir akrabalık referansı sunulmaktadır. Böyle bir akra-
balık referansı yapılarak Osmanlı’nın ahir zamanda beyliği geri alacağını ve
kıyamete kadar sürdüreceğini öngören Dede Korkut’un aslında İslâmiyet’in
temel ilkeleriyle çatışan ve çelişen bu kehaneti bile rahatlıkla mazur görüle-
bilmektedir. Mukaddime’de Oğuz’un danışmanı olan, her sözünü tuttukları,
her dediğini kabul ettikleri bir Dede Korkut imajı çizilirken medeniyet deği-
şiminin ancak bu “kanaat önder”inin sevk ve idaresiyle gerçekleşebileceğinin
ipuçları da verilmektedir. Kehanetinin yanı sıra İslâm’ın özellikle akıncı ve
göçebe Oğuzların anlamakta ve benimsemekte zorlanacakları kader anlayışı,
ölüm gibi temel itikadî değerleri “soylama” şeklinde verilen Dede Korkut’un
aynı zamanda Oğuz’un sözlü kültür mirasında yani folklorunda yaşayan so-
mut atasözleri değerindeki töre ilkeleri de bir denge unsuru olarak soylama-
lara eklenmektedir. Kısacası Dede Korkut hem Türklerin mitolojik dönemler-
den beri taşımaya ve güncellemeye muvaffak olduğu kültürel mirası taşıyan
kolektif hafızanın temsilcisi bir kam veya ozandır; hem de bu değerleri yeni
medeniyet dairesinin dinî değerleriyle barıştırıp uzlaştırabilecek bir veli ti-
Türk Dünyasının Ortak Kültürel Mirası Dede Korkut Hikâyelerine Farklı
Yaklaşımlar Üzerine Değerlendirmeler