124
Peki, bu yaklaşım 12 faşist darbesi sürecin-
de değişti mi? Hayır. Neden bu yaklaşım değiş-
medi?
Birincisi, darbe gerçeğinin arkasındaki
temel güç neydi, bunun uluslararası ayağı ve
ulus-devletle ilişkisi çözümlenmedi. İkincisi,
Türk sol, sosyalist devrimci güçlerin önemli bir
bölümü 12 Mart darbesine karşı geliştirilen di-
renişin yenilgisini doğru sorgulamadı ve bunun
üzerinden güçlü bir özeleştiri ve program ortaya
koyamadı. Üçüncüsü, egemen ulus ideolojisini
aşamaması, işçi sınıfına dayalı devrim perspek-
tifini aşan bir programın açığa çıkarılamaması,
dönüşüme kendini kapatması, dar ve dogmatik
kalınmasıdır. Dördüncü olarak ise, 12 Eylül fa-
şizmine karşı örgütsel olarak ortak bir direniş
cephe
stratejisi geliştirme yerine, örgütü koru-
ma adına Avrupa’ya çekilerek direnişten düşme.
Daha da sayabileceğimiz birçok yaklaşım 12
Eylül faşizmine karşı ortak bir direnişin geliş-
memesinde temel etken oldu. Bunun dışında da
1968 devrimci gençliğinin ruhunu, 1970’lerin
devrimci birikimini kendinde taşıyarak, yeni-
den yapılanma içine giren sol, sosyalist hareket-
lerin yanında bir de hızla gelişerek, Türkiye ve
Kürdistan’da birçok devrimciyi etkileyen PKK
hareketinin halk içerisinde kitleselleşmesi ve
büyüme potansiyeli göstermesi başta işbirlikçi
tekelci sermaye olmak üzere, NATO ordusunun
dikkatini çekmiştir. Çünkü 12
Mart darbesiyle
devrimci önderler katledilip,
mücadele yenilgi-
ye uğratılsa da, istenilen sonuç alınamamıştı.
Direniş, sadece Türkiye sol cephesinde değil, bu
sefer hızla Kürdistan’a sıçramıştı. Eğer Kürdis-
tan’da büyüyüp gelişen PKK direnişi Türk sol,
sosyalist hareketiyle birleşirse, Türkiye demok-
ratik devriminin kaçınılmaz olacaktı. Bunu
gören Kapitalist modernite güçleri NATO’nun
Ortadoğu’daki fiili askeri gücü olan Türk or-
dusuna darbe emri vermişti. Zaten darbenin
ABD onayı ve yönlendirmesi ile yapıldığına dair
daha sonra ortaya çok sayıda belge ve bilgi de
çıkmıştı. Darbe sırasında dönemin ABD Ulusal
Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu
Paul Henze’in askeri müdahaleyi haber alırken
haberi ulaştıran diplomatın “Our boys have
done it” (bizim çocuklar işi bitirdi) sözleri, 12
Eylül darbesi içinde ABD’nin rolünün olduğunu
belgelemişti.
Bu yönüyle denilebilir ki, 12 Mart darbesiyle
yarım kalan strateji, 12 Eylül askeri darbesiyle
tamamlamak istendi. Kapitalist modernitenin
bunalımı bitme yerine daha da derinleşmişti.
Dolayısıyla Ortadoğu’daki önemli karakolu
olan Türkiye’de devrimin gerçekleşmesi, NA-
TO’nun Ortadoğu’da kaybetmesi anlamına ge-
lirdi. Bu yönüyle darbe bizzat NATO’nun em-
riyle ve yönlendirmesiyle gerçekleştirildi.
Şunu diyebiliriz ki, 12 Eylül faşist askeri
darbesinin en önemli nedeni Kürdistan’da PKK
öncülüğünde gelişmeye başlayan ulusal demok-
ratik direniş olduğu tartışmasızdır. Çünkü PKK
daha grup aşamasındayken özenle izlenmiş,
başta Haki Karer olmak üzere önder kadroları
gladiocu güçlerin saldırısına uğramıştır. Özel-
likle Türk sol, sosyalist hareketiyle buluşmama-
sı için sürekli karşı karşıya getirilmek istenmiş-
tir. Ancak, hızla Kürdistan’da gelişme gösteren
PKK hareketinin kitleselleşmesi ve ardından
partileşmesi orduyu alabildiğine korkutmuştur.
Bu önü alınamaz yükseliş karşısında
Maraş kat-
liamı ile birlikte sıkıyönetime gidilerek darbe-
nin zemini hazırlanmıştır.
TC, 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesiy-
le başta PKK’nin yürüttüğü Kürdistan Ulusal
Demokratik mücadelesi olmak üzere tüm sol,
sosyalist ve demokratik hareketleri ezmeyi ve
dağıtmayı önüne temel görev olarak koydu.
Denilebilir ki,12 Eylül faşist askeri darbesinin
kullanmadığı güç, başvurmadığı silah, uygula-
madığı kirli savaş, baskı, işkence, tehdit kalma-
mıştır. En başta Kürdistan olmak üzere Türkiye
toplumu üzerinde gerçekten de bir karabasan
gibi çökmüş; başta sol, sosyalist, demokratik
güçler, aydınlar, sanatçılar, kadınlar, gençler ol-
mak üzere tüm
emekçi halk kesimlerini ezmeyi,
bastırmayı ve iradelerini kırarak tamamen tes-
lim almayı hedeflediler. Tüm ülkede faşist aske-
ri operasyonlarla yüz binlerce insanı tutuklayıp
işkencelerden geçirdiler. Şehirler, sokaklar, köy-
ler, meydanlar işkence tezgâhına dönüştü. Yüz
binlerce işçi, memur, köylü sürgünlere gönderil-
di. Başta Kürdistan olmak üzere Türkiye 12 Ey-
Darbe gerçeğinin arkasındaki
temel güç neydi, bunun ulus-
lararası ayağı ve ulus-devletle
ilişkisi çözümlenmedi
125
lül darbesi altında tam bir cezaevi haline getiril-
di. Resmi rakamlara göre 1 milyon 683 bin kişi
fişlendi, 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517
kişiye idam cezası verildi, idam cezası verilenle-
rin 50’si asılarak katledildi. 30 bin kişi sakıncalı
olduğu için işten atıldı. Darbeyle beraber ülke-
deki bütün sivil toplum örgütleri de yasaklandı,
14 bin kişi ise vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin
kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. Darbe
süreciyle birlikte, 300
kişinin kuşkulu bir şe-
kilde yaşamını yitirdiği kayıtlara geçerken, 171
kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. Sendika-
laşma kalktı, grev hakkı da yasaklandı. Zorun-
lu din dersi getirildi. Bu süreçte vahşetin sınır
tanımazlığı ise en çok cezaevlerinde yaşandı.
Amed (Diyarbakır) 5 No’lu, Metris, Mamak ve
daha birçok cezaevinde çeşitli nedenlerle 299
devrimci katledildi. Çatışmalarda öldürülen ve
işkencelerdeki kayıpların gerçek rakamı ise hala
tam olarak bilinememektedir.
Böyle bir vahşet karşısında birçok devrimci
örgüt Avrupa’ya çıkmıştı. PKK ise tersine Avru-
pa’ya çıkmak için içte ve dışta birçok dayatmaya
karşı 12 Eylül faşizminin gelişini çok önceden
görmüş ve 12 Eylül faşizmine karşı direnmek
için önemli bir gücü Ortadoğu sahasına çek-
miş, diğer güçlerini ise kırsal alana konumlan-
dırmıştı. Cezaevlerinde olan Önder kadroları
ise ölümüne direnişe geçmiş, mahkemelerde
PKK’yi ve Kürt halkını savunarak faşizme geçit
vermemişti. Zindanda PKK önder kadroların-
dan
Mazlum Doğan, Kemal Pir, Hayri Durmuş
ve daha yüzlerce kadronun gösterdiği büyük
kahramanlık 12 Eylül faşizmini ve dayandığı
sistemi yenilgiye uğratmıştır. Bu yönüyle sa-
dece fiziki olarak direnilmemiş, aynı zamanda
12 Eylül faşizmine karşı ideolojik olarak da za-
fer kazanılmıştır. Elbette direniş sadece Amed
zindanında değildi. Metris’te, Mamak’ta ve
daha birçok cezaevinde sol, sosyalist örgütle-
rin direnişi de gelişmiştir. Dışarıda ise 12 Eylül
askeri faşist darbesine karşı denilebilir ki, PKK
dışında aktif bir direniş söz konusu olamadı.
1982’de Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi
kurulsa da, çok kısa süreli ömre sahip olmuştur.
Özellikle PKK’nin
gerilla birlikleri biçiminde
örgütlenmesi ve 1984 15 Ağustos hamlesiyle 12
Eylül’ün yarattığı korku psikolojisi tamamen
yerle bir olmuştur. Bu anlamıyla 12 Eylül askeri
faşist darbesi PKK direnişi karşısında gerileye-
rek kimsenin savunamayacağı bir darbe haline
gelmiştir. Günümüzden bakıldığında bugün en
sağ, gerici hükümetler bile bu darbeyi bırakalım
savunmayı, bizzat darbeyi yönlendiren ABD
bile darbenin yenilgisini kabul etmiştir.
Dolayısıyla darbelerin şiddeti ve uygula-
maları ne kadar korkunç olursa olsun, özgür-
lüğe bilenmiş devrimci bir irade ve bu iradenin
açığa çıkardığı direniş karşısında asla başarı
şansı yoktur.
Günümüzden doğru bakıldığında da bu ger-
çek daha net ve anlaşılır durumdadır. Sözde 12
Eylül Askeri fasişt darbesi ve onun anayasası ve
kurumlaşmalarına karşı olduğunu beyan eden
ama gerçekte ise 12 Eylül anayasası ve kurum-
laşmalarına dayanarak hükümet olmaya çalışan
AKP hükümeti ve devletine karşı PKK Önder-
liğinin İmralı’da geliştirtiği devrimci direniş
bugün demokratik legal sahada HDP/HDK
çizgisi ve programı ekrafında
buluşan Türk sol
ve sosyalist hareketlerle demokratik Türkiye’ye
doğru hızla yol almaktadır. Direnişin yarattığı
bu zafer çizgisini ne AKP hükümeti ve devleti
engelleyebilir ve nede her dönemde olduğu gibi
Uluslar arası kapitalist modernite güçleri dur-
durabilir.
Türk sol, sosyalist devrimci
güçlerin önemli bir bölümü 12
Mart darbesine karşı geliştiri-
len direnişin yenilgisini doğru
sorgulamadı