çeşnisi vardır. Bunlardan bir örneği Derviş Mehmed’in
hikâyesinde buluruz:
Ona Ankara'daki şeyhi, Bağdad'a
başka bir şeyhe armağan olarak götürmek üzere üç halı
vermiş. Yolda halının ikisini satan dervişi
Bağdad'daki
şeyh sıkıştırır. Derviş Mehmed’in:
«Bana bir tane halı
verdi Şeyhim.» demesi üzerine Bağdad'lı ermiş şeyh yanı
başındaki bir pencereyi açıp ordan Ankara'daki meslek-
daşına seslenir, ve kaç halı gönderdiğini sorar. Ankara'h
şeyhin başı görünür pencerede, ve halıların sayısı üze
rinde iki ermiş adamın konuşmaları sonunda da Derviş
Mehmed’in yalanı meydana çıkar. Ama, Derviş’in de bey
ni atar, iki şeyhe birden bir küfür savurup: «Bre insafsız
lar, der, mâdem birbirinize bu kadar yakınsınız, bu zaval
lı dervişe yayan yapıldak üç aylık yolu ne diye teptirir
siniz?»
Soru 5 2 : Olağanüstü varlıkları konu edinen ef
saneler hangileridir?
Bu bölümdeki efsaneler milletler-arası katalog tasa
rısında
şu
alt-bölümlere
ayrılmıştır:
A)
Aiın-yazısı,
B) ölüm ve ötesi, C) tekin olmayan yerler, D) tabiatın
bir parçası olan yerler (orman, göl, v.b.) ile hayvanların
«sahip» leri ( = koruyucuları), E) Cinler, Periler, Ejder
halar v.b. olağanüstü güçte yaratıklar, F) Şeytan, G) has
talık ve sakatlık getiren varlıklar (Albastı gibi), H) ola
ğanüstü güçleri olan kişiler (büyücü, üfürükçü, afsuncu
gibi), İ) «mythique» nitelikte hayvan ve bitkiler (adam
otu gibi) üzerine anlatılar.
Kimi hayvanların koruyucuları olan, ve kadın ya da
erkek kılığında göze görünen
olağan-üstü güçte kişiler
üzerine anlatılan efsanelere güzel bir örneği Yusuf Ziya
Demirci'nin Yörükler ve köylülerde hikâyeler
(İstanbul
1934) adlı kitabında buluruz: Ünlü bir avcı dağda bir
geyiği bütün gün kovalamış, ama vuramamıştır. Akşam,
113
bir ateş başında oturan bir çobanla bir kıza rastlar, onla
rın yanında konaklar. Onlar avcıya bir geyik kesip yedi
rirler. Çoban etleri yenmiş olan hayvanın kemiklerini bir
araya getirir; eksik bir eğe kemiğinin yerine bir ardıç
yongası koyar, ve geyiği diriltir. Ertesi gün avcı gene bir
geyiği kovalar, vurur. Hayvanı kesip parçaladığı zaman
gece eksik eğenin yerine konmuş olan yongayı bulur. Hi
kâyedeki çoban ile kız, av hayvanlarının koruyucularıdır,
özellikle geyikler üzerine buna benzer, ve çoğu kez avcı
ların bir felâkete uğramaları ile
sonuçlanan
efsaneler
Anadolu’da çok yaygındır. Bu efsanelerin bir başka çe
şidi, koyunların koruyucuları olağan-üstü kişiler üzerine
anlatılır.
Olağan-üstü varlıklara değgin efsanelerin de bir ço
ğu tıpkı ermişler
( = evliyalar) üzerine anlatılanlardan
bir bölüğü gibi, tam bir anlatı örgüsü ile kurulmamış, sa
dece bir inanış, söz konusu olan varlığın herhangi bir ni
teliğini, gücünü belirtmekle yetinmiş inanış anlatımları
dır. Bunları anlatı tipleri olarak kümelendirmek olanağı
yoktur. Evliyaların kerâmetleri için yukarıda (soru 51'de)
önerdiğimiz yönteme uyarak, efsaneleri ve başka anlatı
türlerini meydana getiren bu çeşit öğeleri de, karşılaş
tırmalı incelemelerde yararlanmak üzere sınıflandırmak
yerinde olur.
Soru 53 : Dirilik efsaneler deyince ne anlıyoruz?
Bu bölümde sadece dinlik inanış ve işlemlerin ağır
bastığı ve niteliklerini bu öğelerden alan efsaneleri top
lamak yerinde olur. Örneğin: IX’uncu yüzyılın ünlü mis-
tiki Bistâmlı Bâyezîd gece gündüz: «Tanrım, Cehennemi
yok et!» diye dua edermiş. Bir gün rastladığı bir melek
ona bir yoldan gitmesini söylemiş. Bâyezîd o yolun so
nunda bir demircinin dükkânına erişmiş. Demirci, yum
114
ruğunu çekiç gibi kullanarak kızgın demiri dövermiş. Bâ
yezîd bu işe şaşmış, ve demircinin bu kerâmetinkı sırrını
öğrenmek istemiş. Demirci: «Ben Tanrıya, Rabbim beni
Cehennemine at, ama vücudumu o kadar büyüt ki Ce
hennemi tek başıma doldurayım, kullarından bir tek ki
şiye yer kalmasın, diye dua ederim,» demiş.
X'uncu yüzyılın ünlü kişisi HaHâc
Mansûr üzerine
söylenen ve yukarıdaki efsane gibi Anadolu'da derlenmiş
bir anlatıya göre: «Ben Tanrıyım» anlamında «Ene-I Hak»
dediği için onun gözlerini oyuyorlar; akan kanı yerde ay
nı sözleri yazıyor. Sonra vücudunu yakıyorlar, savrulan
külü nehrin suları üzerine gene «Ene-I Hak» sözlerini ya
zıyor. O zaman Hallâc’a kıyanlar anlıyorlar ki ona bu
gerçeği Tanrı esinlemiştir.
Üçüncü bir örneği namaz kılmasını bilmeyen, namaz
niyetine taklak atan çobanla onun bu davranışını kına
yan, ve ona doğru namaz kılmasını öğreten din bilgininin
hikâyesinde buluruz. Din bilgini bir kayığa binip çoban
dan ayrıldığı sırada çoban, adamm
öğrettiklerinden bir
?eyi sormak üzere deniz üstünden kayığın peşi sıra yürü
meğe başlar. Bilgin o zaman, Tanrıya kulluk sorunun
da önemli olanın «biçirme bağlı şeyler olmadığı gerçe
ğini anlar, çobana «Benim öğrettiklerime lüzum yok sen
namazını çene eski bildiğin g bi kıl.» der.
Görülüyor ki bu anlatılardan birincisinin ana-konu-
su, resmi dinin benimsediği, günah işıemiş kullara obur
dünyada ceza çektirme kuralına baş kaldırma, Tanrıyı bu
düzenin değiştirilmesine zorlama düşüncesidir; anlatı tü-
miyle din anlayışı üzerine bir tartışmadır.
İkinci anla
tıda panteizmin savunması yolunda Mansûr’un aracılığı
ile tanıklar ortaya dökülmüştür. Üçüncü örnekte din so
rununda — kulla Tanrı ilişkileri
konusunda—
biçimlik
düşünüşün boşluğu ispatlanmak isteniyor.
Kısacası, bu
anlatılarda ağır basan öğeler hep din sorunlarıdır; dlntik
115
Dostları ilə paylaş: |