XəZƏr universiteti erciyes universiteti



Yüklə 3,79 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə133/179
tarix23.01.2018
ölçüsü3,79 Kb.
#22108
1   ...   129   130   131   132   133   134   135   136   ...   179

286 
 
kendi  farkını,  karşıtını  olumsuzlar.  Burada  bir  şeyin  ne  olduğu  ne  olmadığıyla 
açıkanır, varlığın bilinebilmesi onun karşıtının ne olduğunun kavranmasıyla olanak-
lıdır. Varlık ne olmadığıyla bilindiğinden herhangi bir şey farkı, karşıtı bilinmeden 
düşünülemez,  bir  şeyin  düşünülebilmesi  veya  bilinebilmesi  karşıtının,  negatifinin 
bilinmesiyle  olanaklıdır.  Hegel  felsefesinde  fark  çelişki  ve  olumsuzlamayla  inşa 
edildiğinden,
1
 diyalektik düşüncede kimlikler karşıtı üzerinden bilinebilir. Hegel’in 
bu  diyalektik  kavrayışı  yirminci  yüzyılın  politik  ve  etik  tartışmalarını  da  etkiler. 
Özellikle feminist akımlar, ırk teorileri, cinsiyet tercihleri alanındaki tartışmalarda 
Hegel diyalektiğinin etkisi belirgindir. Deleuze’e göre bu kimlikler de kendilerini 
karşıtı üzerinden belirlediğinden, kendilerini olumlamada bir olumsuzlama içerirler.  
Karşıtı üzerinden kendini inşa eden kimlikler yeni değerler, kavramlar yarat-
madıklarından  düşüncenin  dogmatik  imgesini  yıkamazlar.  Düşüncenin  dogmatik 
imgesinde kimlikler anlamlarını karşıtlık ilkesinin işleyişi ile kazanırlar; anlamlarını 
negatif farklılık ile kurarlar. Bu yapı içinde bir kimliğin anlamı ne olmadığı üzerin-
den karşıtıyla açıklanır. Cinsiyet, ulus, dini vb. her türden kimlik negatif fark yasa-
sınca kurulur. Deleuze için bu anlam açıklaması negatiftir, negatif olması bu kavram-
ların,  kimliklerin  kendi  başlarına  anlamlarının  olmamasından  kaynaklanır.  Onlar 
yalnızca, diğer terimlerle bir sistem içinde anlamlı olabilirler. 
2
 Bu fark yasasında 
her zaman için bir kavram olumlanırken diğer kavramın olumsuzlanması söz konusu 
olduğundan, kavramlar arası bir erk ilişkisi vardır. Bu erk ilişkisi anlam belirleme 
sürecinde kimlik oluşum sürecine hükm ettiğinden majöratiftir.  
Farkın negatif işleyişinin gerçekleştiği bir diğer alan dilbilimdir. Dilbilimde 
negatif  fark  yasasının  etkin  olduğunu  söyleyeyerek  dilin  negatif farklılık  yasasını 
açığa çıkaran düşünür Saussure’dür. Saussure’e göre dil, gösterge diye adlandırılan 
birimlerin kendi aralarında karşıtları aracılığıyla kurdukları ilişkiden doğar. 
3
 Dilin 
karşıtlıklar yasasıyla işlediğini ifade eden Saussure’e göre dil gösteren (signifier) ve 
gösterilen (signified) ayrımına dayanır. Bu gösteren ve gösterilen ayrımını ses ve 
kavrama benzetir; ses gösteren, kavram  gösterilendir. Saussure’e göre göstergeler 
arasındaki  ilişkiler  de  fark  yasasınca  belirlenir.  Buna  göre  bir  kelime  bir  diğer 
kelimeye bağlanırken karşıtlık yasası işler. Karşıtlık ilkesine göre her kavram anla-
mını  karşıtı  ile  kazanır.  Örneğin  kadın  kavramı  anlamını  erkek  kavramına  karşıt 
olarak kazanırken, erkek kavramı da anlamını kadın kavramı olan karşıtıyla kazanır; 
benzer şekilde iyi ve kötü kavramları da birbirinie karşıt olarak anlam kazanırlar. 
Sauusrue’un  dilbilim  kuramı  açısından  bütün  kavramlar  anlamlarını  karşıtfark 
yasasınca kazanır. Saussure için bir kavramın anlamının öğrenilmesi için o kavramın 
kökenine  gitmeye  gerek  yoktur.  Çünkü  kavramlar  anlamlarını  bir  yapı  içerisinde 
kurdukları  fark  yasasıyla  kazanırlar.  Buna  göre  bir  kavramı  anlamlı  kılan  onun 
tarihselliği  olmayıp,  yapısıdır. 
4
  Bu  yapı  içerisinde  kavramlar  anlamlarını  negatif 
fark ile kurulan eş süremlilik ile kazanırlar. Oysa pozitif farka dayalı düşünmede 
önemli olan karşıtına dayanmayan kendinde farka dayalı yeni değerler ve kavramlar 
                                                        
1
 Keith Ansel Person, Germinal Life, The difference and repetition of Deleuze, p. 21.  
2
Claire Colebrook, Understanding Deleuze, p. 15.  
3
Ferdinand de Saussure, Course in General Linguistics, p. 22.  
4
Ferdinand de Saussure, Course in General Linguistics, p. 81 


287 
 
yaratmaktır.  Bu  yaratım  pozitif  fark  düşüncesiyle  ve  çokluğun  olumlanmasıyla 
gerçekleşebilir.  
3. Çokluk, Kimlik ve Pozitif Fark 
Kimliklerin homojen ve majöratif kavrayışının bırakılarak, heterojen ve minör 
düzlemde kavranılmasıpozitif farkla olanaklıdır. Pozitif farkla düşünmek özdeşlik 
düşüncesinin  neden  olduğu  hiyerarşik  ve  majöratif  düşünme  yapısnın  terk  edil-
mesidir. Bu bağlamda pozitif fark ile düşünülmeye başlanıldığında, tümel düşünme 
yerini  tekil  düşünmeye  bırakır.  Bu  da  varlığın  aşkın  bir  hakikatten  değil,  her  bir 
varlığın  kendinde  farkla  düşünülmesiyle  olanaklıdır.  Kendinde  veya  pozitif  fark 
nedir? Pozitif fark, farka yönelik özdeşlik temelli Platoncu ve ağaç biçimli Batı dü-
şünme geleneğinin dönüştürülmesidir. Bu dönüştürmeyle tümel kavrayış üzerinden 
olumsuzlanan  tekil  varlıklar  ve  kimlikler  kendi  tekil  düzlemlerinden  olumlanır. 
Örneğin kadın, biseksüel, eşcinel vb. kimliklerin kendilerini majöratif olan kimlik-
lere  göre  değil,  her  biri  kendini  pozitif  fark  düzleminde  değerlendirerek  olumlar. 
Pozitif fark düzleminin temel özelliği sabit bir özdeşliğe, kökene dayanmamasıdır.  
Pozitif fark düşüncesi Bergson’un gücül
1
 ve sezgi kavramlarıyla bağlantılıdır. 
Bergson felsefesinde sezgi nedir? Sezgi olaylar ve anlamların çokluğudur. Bergson’a 
göre yalnızca sezgi, türler ve dereceler içerisindeki farkı keşfedebilir ve yine yal-
nızca sezgi, doğru ve yanlış problemleri ayırt edebilen özelliğe sahiptir. Bergson’un 
sezgi kuramı açısından süre de değişimin, oluşun veya gücülün olanaklılığıdır; süre 
çokluktur. Süre gücül olarak çokluktur.
2
 Süre zamanın çizgisel olarak değil, şimdi 
de  kavranmasıdır.  Bu  anlamda  zaman  çizgisel  olarak  geçmiş,  şimdi  ve  gelecek 
olmayıp, zaman şimdidir. 
3
Bu zaman kavrayışı gücül ile kavranır. Gücülde her bir 
an bir diğeri içinde kendi farkını oluşturduğundan zaman bölünmüş olarak değil anda 
oluş ve içkinlik olarak kavranır.  
İçkinlik nedir? İçkinlik varolan tekil varlıkları bir öze, ideaya indirgemeden 
çoklukları olumlama ve yeni farklılıklar üretmedir, yaratmadır. İçkinlik düzleminde 
varlık homojen değil, heterojendir; tümel değil, çokluktur. İçkinlik varlıktaki hiye-
rarşik yapının parçalanmasıdır, bir varlığın bir diğer varlığa üstünlüğü veya düşük-
lüğü söz konusu olmayıp her varlık tekil düzleminden pozitif fark ile kavranır. Bu 
bağlamda  içkinlik  ontolojisinde  kimliksel  farklılıklarda  herhangi  bir  kimliğin  bir 
diğerinden  üstünlüğü  veya  düşüklüğü  yoktur.  Bu  arada  kimlikler  arasında  üstün-
lüğün veya düşüklüğün olmaması kimlikler arasında bir eşitliğin olduğu anlamına 
gelmez.  Çünkü  eşitlik  iki  farklı  şeyin  aynılığını  veya  benzerliğini  içerdiğinden 
varlığın içindeki çokluğu azaltır ve çokluğu özdeşliğe indirger. Oysa varlıklar veya 
kimlikler  arasında  herhangi  bir  üstünlüğün  veya  düşüklüğün  olmaması  çokluğun 
olumlanması  ve  üretimidir.  Çokluk  içerisinde  her  bir  kimlik  eşitlik  ve  aynılık  ile 
değil, pozitif fark ile kendi tekilliğinde olumlanır. Bu anlamda içkinlik saf olum-
lamadır;
4
yaşamın oluş ile kavranmasıdır.  
İçkinlik  ontolojisinde  yaşam  aşkınlıkla  değerlendirilmediğinden,  yaşam 
                                                        
1
Gücül, varolan potansiyellik, edimselleşmemiş fark olarak düşünülebilir.  
2
 Gilles Deleuze, Bergsonizm, p. 61.  
3
 Gilles Deleuze, The Logic of Sense, p. 186.  
4
 Gilles Deleuze, Expressionism in Philosophy: Spinoza, p. 174.  


Yüklə 3,79 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   129   130   131   132   133   134   135   136   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə