355
görülmektedir (Sharma G, ve ark., 2013). Chrohn’s hastalığının kadınlarda görülme
oranı erkeklerde görülme oranının iki kadardır (Betteridge JD. Ve ark., 2013).
Otoümmin hastalıklardan olan Celiac hastalığında kadınlarda görülme oranı
erkeklerin 3. 33 katıdır, bu hastalığın prevalansında da cinsiyet farklılığı
görülmektedir (Ciacci C. Ve ark., 1995). Romotoid artrit; kadın/erkek oranı 3/1dir.
Toplumda prevalansı %1-3tür. Kadınlarda 3 kat fazla görülmesi ve sıklıkla me-
narştan sonra menapozdan önce görülmesi, hamilelik esnasında artması bize hor-
manal faktörlerin önemli olduğunu göstermektedir. Sistemik Lupus Eritamatöz,
birçok organı tutan sistemik bir hastalıktır. Tipik olarak 20-40 yaş arası genç bayan-
ları tutar, yüzde butterfly tarzında döküntü ve artralji ile karakterizedir. Hastaların
%90 ı kadındır. Hastanelere başvuran her 5 hastadan birinde immün yetersizliği
tespit edildiğini bildirmektedir. Skleroderma: deride, eklemlerdeki oluşumlarda ve
özellikle özefagus, bagırsak kanalı, tiroid, akciğer, kalp, böbrek olmak üzere iç
organlarda yaygın fibrozis, dejeneratif değişiklikler ve damar anomalyleriyle
karakterize bir hastalıktır. Kadın/erkek oranı 4/1 dir. Primer miksödem: Genellikle
hashimato tiroidinden sonra meydana gelmektedir. Erişkinlerdeki spontan
hipotiroidizmin en sık nedenidir. Bezde kronik inflamasyon vardır. Kadın - erkek
oranı 5/1 dir. Hastaların %70 i 50 yaşın üstündedir.
Lösemide cinsiyet farklılığı ve olası nedenleri bir sunuyla detaylı olarak ak-
tarılmıştır (Dorak TM). Kadınlarda immün cevaplar daha kuvvetlidir. Otoimmün
hastalıklarda cinsiyet farklılığının nedeni bu olabilir. Cinsiyet hormonları daha
perinatal dönemden itibaren immün sistemin programlanmasında rol almaktadır
Doğumdan önce DHEA ile karşılaşmış erkek sıçanlarda T-lenfosit işlevlerinin yeter-
sizliği bildirilmiştir İmmün cevaptaki cinsiyet farkının temelinde seks kromo-
zomlarının yatabileceği öne sürülmüşse de bu konuda herhangi bir kanıt gösteril-
memiştir. X kromozomunda bulunan immün genlerin mutasyonları halinde neden
oldukları hastalıklar: CD40 ligand (hiperIgM sendromu), interlökin reseptör ortak
gamma zinciri, (ağır kombine immün yetmezlik), Wiskott-Aldrich sendromu, Bru-
ton hastalığı, Properdin yetmezliği. X kromozomundaki bütün genler inaktive olma-
maktadır. Bu gibi genlerin (örneğin EIF2G, SEDL, CRSP2) kadınlarda iki misli
miktarda ürün vereceği ve bunun cinsiyet farkı gösteren hastalıkların patogenezinde
rol oynayabileceği de öne sürülmüştür. Seks kromozomları epigenetik mekanizma-
larla da cinsiyet farklılıklarına yol açabilir, (imprinted-X liability threshold model):
X kromozomunda paternal imprinting gösteren bir koruyucu gen bulunması
halinde bundan sadece kız çocuklar yararlanacaktır. Erkeklerde daha sık görülen
autism hastalığı için böyle bir mekanizmanın mümkün olabileceği öne sürülmüştür.
mtDNA yalnızca kadınlar tarafından iletildiğinden, erkeklerde hastalığa yol açacak
mtDNA mutasyonları negatif seçime maruz kalmayacaktır (örnek: Leber kalıtsal
optik nöropati). Erkeklerde daha fazla rastlanan hastalıklarda mtDNA mutasyon-
larının rol oynayabileceği teorik bir düşünce olarak öne sürülmüştür. Sıçanlarda,
farelerde ve hatta Drozofila'da xenobiotik enzimlerin aktivitesi cinsiyetler arasında
değişiklik göstermektedir. Akciğer kanserinde, karsinojen metabolizmasında rol
alan CYP1A1 ve GSTM1 enzimlerinin genlerindeki polimorfizmler hastalık ile
ilişkilerinde cinsiyete göre değişiklik göstermektedir. Tütündeki karsinojenlerle
356
oluşan DNA hasarını onarım kapasitesi benzer şekilde cinsiyete göre değişiklik
göstermekte olup kadınlarda daha düşüktür. Bu bulgular kadınların eşdeğer tütün
kullanımı ile oluşan akciğer kanserine daha duyarlı oluşunu açıklayabilir. Çocukluk
çağı lösemilerindeki farmakogenetik çalışmalar cinsiyete özgü sonuçlar vermiştir.
Oksidatif hasar hayvan deneylerinde olduğu gibi insanlarda da erkeklerde daha ağır
sonuçlar doğurmaktadır. Bu bulgu erkeklerde daha fazla kanser olgularına rastlan-
masının bir nedeni olabileceği gibi, daha özgün olarak, hemokromatozis geni
HFE’nin C282Y mutasyonu ile çocukluk çağı ALL ilişkisinin yalnızca erkeklerde
görülmesinin bir nedeni de olabilir.
X kromozomunda immün sistemle ilgili genlerin iyi bilinen hastalık ve
sendromlara yol açan mutasyonlarının dışında, hafif işlevsel etkili mutasyonları
erkeklerin daha fazla kanser ve enfeksiyonlara yakalanmasının bir nedeni olabilir.
Erkekler kendilerinde tek olan X-kromozomu nedeniyle X-linked genetik yükün
etkisine daha çok maruz kalmaktadır. Bu konu bugüne kadar hiçbir çalışmada ele
alınmamıştır. Gebeliğin başlangıcında 160:100 olan erkek-kız oranı, doğuma kadar
106:100’e düşmektedir, (54/160 erkek kayıp). Kendiliğinden olan düşüklerde erkek-
kız oranı oldukça yüksek. Diabetik annelerdeki ölü doğum erkek çocuklarda daha
fazladır. Erkeklere karşı doğum öncesi başlayan seçim HLA çalısmalarında da
gösterilmiştir. Tekrarlayan düşükler sonrası doğan çocuklarda lösemi riski artmıştır.
Her iki hastalık da HLA homozigotluğu ile ilişki göstermektedir. Embriyonik ve
fetal dönemde kendilerine karşı seçimden kurtulan erkek bebekler doğumdan sonra
aynı genlerin etkisi ile lösemiye daha fazla yakalanıyor olabilirler.
Sonuçta erkekler otoümmin hastalıklara, lösemiye yakalanmada eşiğe daha
yakın yaşamaktadır. (http://dorakmt. tripod. com/epi/gender. html,
http://dorakmt. tripod. com/epi/gender-tr. html).
DEMANS
Demans beyinde hasardan kaynaklanan ve ilerleyen bir bozukluk olup kişide
yaşından beklenen beyin performansını gösterememesidir. Halk arasında 'bunama'
olarak bilinir. Özellikle etkilenen bölgeler hafıza, dikkat, dil ve problem çözme
alanlarıdır. Durumun ileri aşamalarında kişi zaman oryantasyonunu kaybeder (hangi
gün, hangi ay, hatta hangi yıl olduğunu bilemez); yer oryantasyonunu kaybeder
(nerede olduğunu bilemez) ve kişi oryantasyonunu kaybeder (çevresindekilerin kim
olduğunu bilemez).
Gonadal hormonların strese verilen yanıt üzerine önemli etkileri olması stres
kaynaklı hastalıklarda cinsiyet farklılıkları ortaya çıkmasına neden olabilir (Handa
ve ark., 1994; Viau V ve ark., 2001).
Nöropsikiyatrik bozukluklara bağlı engelliliğin çoğunluğu depresif bozuk-
luklara bağlıdır. Bu oran kadınlarda %41. 9 iken erkeklerde %29. 3’dür. Yaşlılarda
görülen depresyonun, organik beyin sendromunun ve demansın çoğu kadınlarda
görülmektedir.
Alzheimer Hastalığının (AH’nin) de dahil olduğu ve en büyük bölümü oluş-
turan birincil demanslar, demansa neden olan MSS (merkezi sinir sistemi)nin nöro-
dejeneratif hastalıklarını içerir.
Dostları ilə paylaş: |