42
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
bürokratlar gerek seçilmişler… Ama devlet şu ya da bu gurubun eline geçecek
bir kurum olamaz. Bunun için devletin liyakat, ehliyet ve millete sadakat pren-
sipleri içerisinde yönetilmesi boynumuzun borcudur. Bu çerçevede millete ait
kim varsa, ehliyet sahibiyse ve gerçekten liyakat sahibiyse, sadakati şu hocaya
bu hocaya şu mason locasına değil; sadakati sadece millete ise onların önünü
açmak, hocaların, locaların değil; milletin adamlarının önünü açmak boynumu-
zun borcudur.
Son olarak söylemek istediğim şey: Yunanistan’daki darbe, İspanya’daki darbe,
Latin Amerika’daki darbe, Türkiye’deki darbeler, Mısır’daki darbe, diğer ülkeler-
de yaşanmış olan darbelerin arkasında yatan nedenlerden birisi de millet çoğun-
luğunun siyaset ve ekonomi alanlarında yönetim ve karar süreçlerinin dışında tu-
tulmasıdır. Ekonomik gelişmeden milletin pay alamaması, bu karar süreçlerinin
dışında tutulması, siyasetin ve karar mekanizmalarının içinde yer alamamasıdır.
Dolayısıyla bu toplumların her birisine baktığınız zaman, tamamında bu neden-
den kaynaklanan huzursuzluk, bu huzursuzluğun ortaya koymuş olduğu siyasî
türbülanslar ve bu siyasî türbülansları kullanıp mazeret üreten bir takım iç ve
dış çevrelerin ortaya koymuş olduğu darbeci hedefler… Tüm bunlar Türkiye’nin
önünde çok ciddi bir çalışma döneminin olduğunu gösteriyor.
Çok şükür FETÖ’den kurtulduk deyip, bir kenarda oturamayız. Bugün bundan
sonraki süreçlerde bu söylediğim beş alanda da gücümüzü kurumsal hâle ge-
tirerek sadece partilerin yahut siyasî aktörlerin gücü olarak değil; kurumsalla-
şarak bir daha bu memlekette darbelerin olmayacağı bir toplum hâline gelmek
mecburiyetindeyiz. Ve Türkiye’nin bu birikime fevkalade ciddi bir şekilde sahip
olduğunu biliyoruz.
Bir cümle ilâve etmezsek tüm bu söylediklerimiz eksik kalır, müsaadenizle söyle-
mek istiyorum: Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir darbe dış güçlerin etkisi, tesiri ol-
madan gerçekleşmez. Daha fazla söyletmeyin. Sadece Türkiye’de değil; bütün
bu ülkelerdeki darbelerin hepsinde içerdeki karanlık odaklar vardır ama dışardan
da kirli pasaklı pis ellerin maşaları vasıtasıyla var olduklarını biliyoruz. Önemli
hususlardan bir tanesi de hangi siyasî görüşe sahip olursak olalım her birimizin
millî bağımsızlığımızı, millî kültürel bağımsızlığımızı, millî ekonomik ve teknolojik
bağımsızlığımızı, önemseyerek gerçekten dışarıdan ülkemize dışarıdan parmak
sokamayacakları kadar güçlü bir yapıyı tesis etmemiz gerektiğini bilmesidir. Bu
vesile ile bir kere daha Kartepe Zirvesi’nin başarılı, hayırlı ve uğurlu olmasını te-
menni ediyorum. Emeği geçen bütün arkadaşlara çok teşekkür ediyorum.
Hiç olmazsa ben de başından itibaren, fikren katkıda bulunmuş birisi olarak bu-
radaki çorbada tuzum olduğunu kabul ediyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. Hayırlı günler diliyorum.
43
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
DOÇ. DR.
İBRAHİM KALIN
CUMHURBAŞKANLIĞI SÖZCÜSÜ, BÜYÜKELÇİ
Değerli Hazirun,
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle Kartepe Zirvesi’ni organize eden Kocaeli Büyükşehir Belediye Başka-
nımıza, valimize, destek ve katkı veren bütün paydaşlara teşekkür ediyorum. Bu
güzel girişimden dolayı da tebrik ediyorum.
İnşallah bu güzel bir gelenek hâline gelir. Gelenek kelimesi, bildiğiniz üzere
‘gelen’e ‘ek’ten geliyor. Gelene ekleyerek büyüyen canlı, dinamik bir süreçten
bahsediyoruz. Eğer buna ekleye ekleye devam ederse,10 yıl sonra 20 yıl sonra
Kartepe Zirvesi, alanında önemli bir platform hâline gelir.
Bir ihtirazı kaydımı söylemeden edemeyeceğim: “Türkiye’nin Davos’u” sloganını
lütfen tutanaklarınızdan çıkarın. Neden Davos’un reklamını yapıyoruz burada?
Kartepe Zirvesi kendi yolunu bulsun; başka bir şey olsun. Yarın öbür gün, 5 yıl
sonra, 10 yıl sonra İngiltere’dekiler desinler ki “İngiltere’nin Kartepe’sini yapıyo-
ruz”, Fransa’dakiler desinler ki “Fransa’nın Kartepe’sini yapıyoruz”. Bu sadece
özgüven aşılama meselesi değil; birazdan o konuya değineceğim. Biz hâlâ dün-
yaya Avrupa merkezli bir perspektiften bakıyoruz. Siyaseti, tarihi, sanatı, este-
tiği, ekonomiyi uluslararası ilişkileri okurken, analiz ederken bu Avrupa merkezli
bakış açılarından, onun kalıntılarından henüz kurtulabilmiş değiliz. Buna geri dö-
neceğim.
Çünkü darbe meselesi, dünya sisteminin darbeye verdiği tepki, bu Avrupa mer-
kezli bakış açısıyla çok yakından ilgili. Önümüzdeki 10 yıllarda da bu konu bizim
gündemimizde olmaya devam edecek.
Gelenekle ilgili bir şey daha söylememe müsaade edin. Geleneği inşa etmek.
Bir gelenek inşa etmek, emek ister sabır ister, metanet ister, hikmet ister, gay-
ret ister. Niye? Çünkü gelenek, henüz söylenmemiş olanı, söyleme yeteneğini
muhafaza edebilmektir. Geleneğin içerisinde henüz söylenmemiş olanı bulup çı-
kartmak, onu söylemek, geleneği canlı ve taze tutan en önemli unsurdur.
Örnek vermek gerekirse... Ben hep rahmetli Neşet Ertaş ustadan örnek veririm.
Müziğe de biraz ilgim olduğu için biliyorsunuz. Neşet Ertaş, Anadolu Abdal Gele-
neğinin en önde gelen, üstatlarından birisiydi. Babasından ders aldı, Muharrem
Ertaş’tan. Büyük ustalardan ders aldı, meşk aldı. Çekiç Ali gibi Hacı Taşan gibi
vs. Onları uzun bir süre taklit etti, doğal olarak. Çünkü öğrenim taklitle başlar.
44
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
Bizde maalesef bu modernizm tartışmaları çerçevesinde, taklidi hep kötüleyen
bir temayül var. Hâlbuki insan dili bile öğrenirken taklitle başlar. Konuşmayı bile
öğrenirken taklitle başlar. Sanat taklitle başlar, ilmi öğrenirken, zanaatı öğrenirken
taklitle başlarız. Taklitte kalırsanız problem var. Taklitten tahkik makamına geçti-
ğiniz zaman,artık kendi yolunuzu bulmuş, kendi yolunuza girmişsiniz demektir.
Neşet Usta da tabii babasını taklit etmiştir. İlk dönem eserlerine baktığınız za-
man, saz tavrı, söyleyiş tarzı Muharrem Ertaş’ın, Çekiç Ali’nin bir taklididir. Ama
tahkik makamına geçtiği andan itibaren Neşet Ertaş artık o geleneğin içerisinde
henüz söylenmemiş olanı bulup çıkarmış ve karşımıza artık Neşet Ertaş olarak
çıkmıştır. Bunu Âşık Veysel’e uyarlayın. Bunu Mimar Sinan’a uyarlayın. Bunu
İbn-i Sina’ya uyarlayın. Bunu Molla Sadr’a uyarlayın. Bu örnekleri uzatabiliriz.
Bunları söylememin sebebi şu: Biz, aslında Türkiye’de, bu Anadolu coğrafya-
sında, çok güçlü gelenekleri olan bir medeniyetin çocuklarıyız. Geleceğe doğru
bakarken,darbeleri, uluslararası sistemi, demokrasiyi konuşurken de medeniyet
derinliğinden, bu perspektiften olaylara bakmamız gerekiyor. Geleneği olmayan
hiçbir toplumun geleceği de olmaz. Geleneğinizin farkında değilseniz, neyi teva-
rüs ettiğinizin farkında değilseniz, geleceğe dönük; bir plan, proje ve projeksiyon
ortaya koymanız da mümkün olmaz.
Darbelerle ilgili birazdan değineceğim belki almamız gereken en önemli dersler-
den bir tanesi, bu tür hadiselerin bu topraklarda bir daha yaşanmaması için ne
yapmamız gerektiğine, bugünden karar vermemiz gerekiyor. Tabii bu topraklar-
da, yani Anadolu coğrafyasında, Osmanlı’da Bâb-ı Âli İsyanı’ndan, 80 Darbesi-
ne, 60 Darbesine kadar birçok darbeler gördük. Bunların içerisinde tabii 15 Tem-
muz Darbe girişiminin çok farklı bir yeri var. Neden? Sadece millet bu darbeyi
durdurduğu için değil; ona değineceğim. Bu, bizim milletimizin, tarihimizin en
gurur duyacağımız, sahnelerinden, anlarından bir tanesiydi.15 Temmuz gecesi
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamının millet olarak ayağa kalktığı ge-
ceydi. Millet şuurunu yeniden keşfettiği, idrak ettiği geceydi.
Bunların hiçbirisi lidersiz olmuyor. O gece Allah’a hamd olsun ki “Ben milletin
iradesinin üstünde, halkın gücünün üstünde hiçbir güç tanımadım” diyen bir li-
derimiz vardı. Onun sevk ve idaresiyle hamd olsun bu darbe al aşağı edildi.
Fakat, buradan çıkaracağımız dersler büyük önem arz ediyor. Öncelikle milleti-
mizin demokrasiye, özgürlüğüne, bağımsızlığına sahip çıkması sadece o gece
yapılan bir çağrıyla alâkalı değildir.
Bunun arkasında 15 yıllık Türkiye’nin yaşadığı dönüşüm sürecinin çok önemli
halkalarından bir tanesini gördük. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın, onun
bizim övgümüze ihtiyacı yok. Bir hak teslimi olarak bunu söylememiz lâzım. 15
yıllık liderliği boyunca başbakan ve cumhurbaşkanı olarak bu millete aşıladığı
özgüven olmasaydı diklenmeden dik duracağız demesi olmasaydı, bu milletin
boynunu hiçbir yerde ben eğdirmeyeceğim duygusunu vermeseydi, 15 Temmuz
gecesi yüz binlerce insan 1,5-2 dakikalık bir çağrıya sokaklara dökülmez, ölümü
göze alarak; tankların, helikopterlerin önüne çıkmazdı.
Dostları ilə paylaş: |