47
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
olmuyor; o ülkenin güvenlik meselesi oluyor. Somut örneğimiz PKK. Somut
örneğimiz FETÖ. PKK terör örgütü birkaç istisna dışında, Batılı hiçbir hedefe
saldırmamıştır. Avrupalı, Amerikalı hiçbir Batılı hedefe saldırmamıştır. FETÖ te-
rör örgütü de bugüne kadar herhangi bir Batılı hedefe saldırdığı görülmemiştir.
Ne fiili olarak ne söylem olarak. Onların yayın organlarında bile, hatırlarsınız her
ülke eleştirilirdi, her politika eleştiri konusu yapılabilirdi ama Batılı devletlerin ana
çerçevesini rahatsız edecek bir cümle bile yayınlanmazdı. Bağlantıların nerelere
gittiğini göstermesi açısından, çok manidar bir tablo. Fakat asıl, burada bizce
Batı’nın içinde bulunduğu krizi gösteren en önemli örnek...
Terör meselesinin Batılı olmayan devletleri, tedip etmek için bir enstrüman ola-
rak kullanılması.
Bakın, bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti aynı anda üç terör örgütü ile müca-
dele eden tek NATO üyesi ülkedir. Biz, aynı anda DEAŞ’la, PKK ile ve FETÖ ile
mücadele ediyoruz.
DHKP-C ve diğer örgütleri saymıyorum. Bunlara karşı batılı devletlerin ne ka-
dar yardım ve katkı sağladığına baktığınızda...? Zira bunların üçü de demok-
rasiyi ortadan kaldıracak terör örgütleridir. Kimse size PKK’nın ele geçirdiği bir
bölgede, Suriye’de gördük: Demokrasi, insan hakları getireceğine ikna edebilir
mi? Kim inanır buna? Yani onların Marksist, Leninist bence köhne geri kalmış
üçüncü dünyacı görüşlerini, hele ki Kürt vatandaşlarımızın üzerine empoze etme
gayretlerini, demokrasi, özgürlük, büyük insanlık şeklinde lanse etmelerine kim
inanır? Ama şu anda bu uluslararası sistem içerisinde elverişli bir enstrüman hâ-
line geldiği için bu söylemler üzerinden meşrulaştırmaya çalışılıyor. Demokrasiyi
ortadan kaldırmaya çalışan bu terör örgütlerine karşı, Türkiye’nin yanında hangi
ülkeler var? Uluslararası sistem ne kadar destek veriyor?
Destekten kastımız maddî destek değil; somut istihbarat desteğinden bahsedi-
yoruz.Bunların faaliyet gösterdikleri alanlarda üzerlerine gidilmesinden bahsedi-
yoruz. Bugün PKK’nın ve FETÖ’nün en fazla yaşam alanı bulduğu, rahat rahat
hareket edebildiği yer Avrupa ülkeleridir, Amerika Birleşik Devletleridir.
Bunu sorgulamamız gerekiyor. Neden meselâ bu alan DEAŞ’a açılmıyor?
Bunların hepsi terör örgütü değil mi? Çünkü DEAŞ Batılı devletleri de vurduğu
için ona o alan açılmıyor.
Ben hep söylüyorum bugün meselâ PKK’ya açılan alanın onda birini biz Batı
karşıtı bir terör örgütüne Türkiye’de açsaydık veya bir başka Batılı olmayan ül-
kede Latin Amerika’da, bir Afrika ülkesinde bu alan açılsaydı, herhalde yer yerin-
den oynardı değil mi? Ama maalesef bugün baktığınız zaman, PKK terör örgütü
Avrupa’nın birçok ülkesinde para topluyor, propaganda yapıyor, eleman devşi-
riyor, onları eğitiyor, ideolojik propaganda yapıyor ve bunları birer ölüm makinası
olarak bizim topraklarımıza gönderiyor. Biz bu itirazları dile getirdiğimizde Tür-
kiye’nin meşru ulusal güvenlik sorunlarını gündeme getirdiğimizde, ne olmakla
suçlanıyoruz? Otoriter olmakla, diktatör olmakla suçlanıyoruz.
48
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
Aslında olan-biten çok basit, Cumhurbaşkanımız Batı’ya bir ayna tutuyor ve Batı
aynada gördüğü suretten rahatsız. O sureti düzeltmek gayreti yerine, aynayı tu-
tana saldırıyor. Hadise bu kadar basit aslında. Bizim acizane tavsiyemiz, aynayı
tutana saldırmak yerine aynada gördükleri sureti düzeltmeleri için gayret sarf et-
meleri. Bu konuda biz de onlara yardım etmeye hazırız. Elimizden gelen gayreti
gösteririz.
15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili hatırlayın, darbe öncesinde bugün de hâlâ
kısmen devam ediyor, bir diktatörlük söylemi tedavüle sokuldu otoriterleşme,
diktatörlük, otokrasi vs. gibi. Bu nereden tedavüle sokuldu, nerelerde büyütüldü,
nerelerde derinleştirildi nerelerde bir hikâye ve söylem hâline getirildi? Uluslara-
rası sistemin belirli noktalarında Türkiye’nin bağımsız ve egemen bir ülke olma-
sından rahatsız olanların bu söylemi güçlendirdiğini ve tedavüle soktuğunu çok
açık bir şekilde gördük.
Neden diktatörlük söylemi? Geriye doğru şöyle bir bakın. 15 Temmuz Darbe-
si’nden 2-3 sene öncesine bakın: Aslında o diktatörlük söyleminin asıl amacı, 15
Temmuz Darbesine bir meşruiyet zemini hazırlamaktı. Yani darbe başarılı olsay-
dı, çıkıp diyeceklerdi ki “Darbeler kötüdür, demokrasi iyidir ama Türkiye’de bir
diktatör vardı; biz onu devirmek için bu darbeyi yaptık”. Diktatörlük söyleminin,
uluslararası sistem içindeki işlevi bu oldu. Bugün bile hâlâ birileri, Cumhurbaş-
kanımıza diktatör diyor ise, inanın bunun bu bağlantılarını araştırdığınızda, hangi
amaca matufen söylediği çok açık bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Temel problem uluslararası sistemin Türkiye’nin dinamiklerini doğru okuyama-
ması ve her kritik aşamada ıskalamasıdır. Uluslararası sistemden kastımda böy-
le belirsiz bir şeyden bahsetmiyorum. Bunların içinde ülkeler var, çıkar grupları
var, uluslararası şirketleri var, medya var, think tanklar var, sivil toplum kuruluşları
var vs. Bütün bunların oluşturduğu, çok yapılı, çok parçalı, son derece karmaşık,
basite indirgenmemesi gereken, basite de alınmaması gereken bir sistemden
bahsediyorum. Biz bu sistemi analiz ederken mümkün olduğunca sofistike ens-
trümanlar kullanmalıyız. O sistemin o karmaşık yapısını oturup her gün analiz
etmemiz gerekiyor. Çünkü o sistem her gün kendisini yeniden üretiyor. Türkiye
söz konusu olduğunda karşımıza diktatörlük söylemi, darbe destekçiliği olarak
çıkabiliyor. Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığına karşı operasyonlar olarak çıka-
biliyor. Türkiye’nin millî savunma sanayiinde ilerlememesi için bir başka çıkar
hamlesi olarak çıkabiliyor. Birçok boyutlarıyla bunu analiz etmemiz gerekiyor.
Burada bize de düşen çok önemli bir rol var: Bizim de Türkiye’yi doğru anlat-
mamız gerekiyor. Türkiye’de yaşananları, Türkiye’nin sosyoloji ve dinamiklerini
dünyaya daha doğru anlatmamız gerekiyor. Kendi bahçemizden dışarı çıkıp,
kendi zihin kutularımızın dışına çıkıp, dünyaya söyleyecek bir sözümüzün ol-
duğunu da hatırlamamız gerekiyor. Biz bu Anadolu topraklarında yüzlerce yıl
boyunca, dünyaya söyleyecek bir hikâyesi olan bir millet olarak yaşadık. Bunun
sonucu olarak; Mezopotamya’dan Avrupa’ya, Kafkaslardan Balkanlara kadar…
Dünyanın en önde gelen düşünürleri, mimarları, şairleri, mühendisleri, tüccarları