21. yüzyılda pek çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede sosyal belediyecilik anlayışıyla yerel yönetimler sosyal politikada etkin rol almaktadır



Yüklə 13,01 Mb.
səhifə5/71
tarix08.04.2023
ölçüsü13,01 Mb.
#104773
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   71
diplom isi son olarn izmir belediyyesi

1.1.1 Dünyada sosyal belediyyecilik
Sosyal belediyecilik uygulamaları, günümüzde belediye hizmetleri içinde en temel hizmetlerden biri olarak görülmektedir. Bu hizmetler kentte umduğunu bulamayanlar ve dar gelirliler için yaşamsal bir öneme sahiptir. Günümüzde küreselleşme ile birlikte rekabetin ulusal düzeyden kentler düzeyine inmesi ve ülkeler yerine kentler arasında rekabetin yaşanmaya başlaması yerel yönetimlerin fonksiyonlarını artırıcı bir etki yapmakta ve yerelin ekonomik, sosyal, kültürel sorunlarının çözümü yerel yöneticilerden beklenmektedir. Yerel yöneticilerden sosyal politika hizmetlerini sağlayarak toplumdaki dezavantajlı kesimler lehine düzenlemeler yaparken, zenginden fakire gelir transferinin gerçekleştirilmesi ve yardım alan kesimlerlerin ise refah düzeylerinin yükseltilmesi talep edilmektedir.
Batıda sosyal devlet anlayışının kökleri 19. yüzyılın son çeyreğinde Bismark Almanya’sına dayandırılmaktadır. Fakat araştırmacıların sosyal refah hizmetlerinin başlangıcını 19.yüzyıl olarak belirlemesi, yardımseverlik duygusunun insan varlığının bir parçası olarak ilk çağlardan beridir var olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Tarih boyunca hayırsever hareketlerin performansı gönüllü organizasyonlar, devletin koruması- desteği altında artmış fakat yardım yapmanın gerekliliği ve bu konudaki sorumluluk daima topluma ait olmuştur. Başka bir ifadeyle, sosyal politika ve sosyal refah hizmetleri birey- toplum merkezli politikalardır. Çoğu zaman bu politikalar insanların merhametlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Fakat belirtildiği gibi toplumun bu duygularından maksimum düzeyde yararlanmasında, devlet ve gönüllü organizasyonların yaklaşımları etkili olmaktadır (Ersöz, 2011:28). Sosyal Belediyecilik uygulamalarından önce, sosyal devlet uygulamaları ve doğal olarak sosyal politika uygulamalarından söz etmek gerekir.
Sosyal politika tarihi, insanı iş gücü olarak gören yaklaşımların tarihi olduğu kadar, insanın toplumsal niteliği üzerine tartışmaların da tarihidir. Avrupa sosyal politika tarihi içinde önemli bir yeri olan yoksul suçlama eğilimi sonraki dönemde zengin suçlama eğilimine evirilmiştir. Daha sonraki dönemde ise kimsenin aç kalmayacağı bir toplumsal düzenin meşru kabul edilebileceği ifade edilmiştir. 16. yüzyıl Hümanisti Sir Thomas More’un Ütopyasında da çalışma önemli bir değer, tembellik önemli bir suçtur. Ütopya her ne kadar bir sosyal politika metni olmasa da yoksulluğun güncel tezahürleriyle ve gerisindeki nedenlerle ilgili bir analiz içerir. Bu analizde yoksulluk sorunu, zenginlik sorunuyla birlikte, sosyal adalet bağlamında tartışılır (Buğra, 2008: 56). Ortaçağ Avrupa’sında yaşanmış olan kıtlık, savaş, salgın hastalıklar ve kimi bölgelerde feodal yapının bozulması nedeniyle korumaya muhtaç insan yapısının çok büyük miktarlara ulaşması, ilk defa devletin doğrudan müdahalesini beraberinde getirmiş. Çünkü, daha önceki dönemlerde etkin olan aileler ve dini kurumların, kendi kendine bakamayan çok sayıdaki insanın ihtiyaçlarını karşılayabilmesi mümkün değildi. Bu amaçla İngiltere de Kraliçe Elizabet tarafından 1601 yılında Yoksulluk yasası olarak bilinen bir yasa yapılmış olup, İngiltere ile birlikte Amerikan kolonilerinde de uygulanmıştır. Fakat ilginç olan 1601 yılında yapılan bu yasanın yoksulluğu hafifletmekten daha çok, hâkim sınıfların dilencilik konusundaki şikâyetlerinin ortadan kaldırılmasını amaçlamış olmasıdır (Ersöz,2011,34). Kendisini sosyal devlet olarak tanımlayan bir devlet insan haysiyetine uygun bir hayat için altı temel hakkı tüm vatandaşlarına sağlamayı garanti eder. Bunlar, Çalışma hakkı, adil ücret hakkı, sosyal güvenlik hakkı, konut hakkı, sağlık hakkı ve eğitim hakkıdır. (Şentürk; 2009: 29).
Vatandaşlarının sosyal durumlarıyla ilgilenen ve onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamakla görevli olan sosyal devlet (refah devleti) insan onurunun korunmasını amaçlar. Bunun sosyal adaleti sağlamaktan geçtiğine inanır ve bu yüzden devletin sosyal ve ekonomik yaşama aktif müdahalesini meşru ve gerekli gören bir anlayışı ifade eder. Sosyal devletin vatandaşlarına sağlaması gereken haklar arasında sayılan ailenin korunması, çalışma hakkı, adil ücret hakkı, eğitim hakkı, sağlık hakkı, çevre hakkı, konut hakkı, sosyal güvenlik hakkı gibi haklar yer almaktadır. Fakat “sosyal devlet”ten daha çok, sosyal bakımdan dezavantajlı kesimleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti ve sosyal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet anlaşılmaktadır. Neo-liberal uygulamaların artmasıyla beraber Sosyal politika alanında en önemli aktör olan devletin bu alandan çekilmesinin önemli sonuçları olmuş, devletin sosyal politika alanından çekilmesiyle birlikte sosyal yardımları da içeren sosyal politika uygulamalarında bir gerileme yaşanmıştır. Yine aynı şekilde devletin sosyal politika alanından kısmi olarak çekilmesiyle birlikte sosyal politikaların ekonomi politikasıyla olan uyum ve bütünlüğü bozulmuş, sosyal politikalar ekonomi politikalarından ayrılarak sosyal yardıma indirgenmiştir. Son olarak da devletin sosyal politika alanından çekilmesiyle birlikte sosyal hukuk devletinin bir ödev olarak yüklendiği sosyal politikalar, ağırlıklı olarak gönüllülük, inanç, ahlak, karşılıklı yardım temeline dönmüştür (Karakış,2009:154). Başka bir değerlendirmeye göre “sosyal devlet, 20. yüzyıl kapitalizmin devlet biçimlerinden birisidir. Ona göre hem tarihsel gelişme sıralamasında ilk, hem de sosyal devlet kavramında en dar kategori, “sosyal yardım hizmetleridir” sosyal yardım hizmetleri, devletin, nüfusun türlü nedenlerle kendi kendine bakım ve gelişimini sağlama olanaklarından yoksun kesimlere yardımcı olmak işlevini anlatır (Güler, 2006: 38). Her yeni yaklaşım ve paradigma gibi sosyal belediyecilik yaklaşımının da tanımlanmasında değişik tarzlar denenmiştir. Sosyal Belediyecilik ile ilgili olarak yapılan tanımlardan birisi “Kamusal nitelikteki harcamaları sağlık, kültür, eğitim, çevre koruması, gibi alanlara yönlendiren, istihdam sorununun çözümüne yönelik politikalar geliştiren ve uygulayan, kimsesiz, özürlü ve yaşlıların korunmasını maddi açıdan desteklenmesini sağlayan, yerel düzeyde eğitim ve sağlık olanaklarının geliştirilmesine katkıda bulunan, sosyal adaletin tesis edilmesine yardımcı olan bir model” (Kaya,2003,68) olarak değerlendirerek belediyelere oldukça kapsamlı bir görev tanımı yapmıştır. Belediyeler geliştirdikleri sosyal politikalar ve uygulamalarla bir yandan kent halkının refah, huzur ve esenliğini artırarak sosyal barışı ve dengeyi sağlamakta öte yandan yerel düzlemde sosyal kalkınmayı gerçekleştirmektedirler. Bu açıdan belediyeler merkezi yönetimin ülke ve bölge ölçekli kalkınma plan ve programlarına aktif destek vererek ülke kalkınmasına katkı sağlamaktadırlar. Sosyal belediyecilik, ‘mahalli idareye sosyal alanlarda planlama ve düzenleme işlevi yükleyen, bu çerçevede kamu harcamalarını konut, sağlık, eğitim ve çevrenin korunması alanlarını kapsayacak şekilde sosyal amaca kanalize eden; işsiz ve kimsesizlere yardım yapılması, sosyal dayanışma ve entegrasyonun tesis edilmesi ile sosyo-kültürel faaliyet ve çalışmaların gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan altyapı yatırımlarının yapılması için bilinçli politikalar üretmesini öngören; bireyler ve toplumsal kesimler arasında zayıflayan sosyal güvenlik ve adalet mevhumunu güçlendirmeye yönelik olarak mahalli idarelere sosyalleştirme ve sosyal kontrol işlevleri yükleyen bir modeldir’ (Keleş, 2008: 52) şeklinde de tanımlanabilmektedir. Sosyal devlet veya sosyal belediyenin görevleri arasında saydığımız birçok faaliyet kent kuramcılarından olan Manuel Castells’e göre kapitalistlerin korunması ve kollanmasına yönelik çabalardır. Castells, “ Tekelci kapitalizmin baskın hale geldiği 20. Yüzyılın ikinci yarısında, emeğin yeniden üretiminin maliyeti giderek artan biçimde devlete kaymış, sermaye için karlı olmayan, ancak emeğin yeniden üretimi için olmazsa olmaz nitelikteki sağlık, eğitim, konut, ulaşım gibi alanlar devletin sorumluluğuna girmiştir. Ancak devletin bu alanlarda yaptığı yatırımlar giderek artmıştır.” Devlet bu alanlara müdahale ederek bir yandan kapitalizmin kendisini üretmesini sağlamakta öte yandan da kapitalizmin çelişkilerini hem yaygınlaştırmakta hem de derinleştirmektedir (Şengül, 2001: 20). Belediyelerin kentlere ilişkin sosyal işlevlerini Sosyal Kontrol ve Rehabilitasyon, Yönlendirme, Kılavuzluk Etme ve Rehberlik Etme, Yardım Etme ve Gözetme (Sosyal Yardım),Yatırım Yapma -Tesisler Kurma (Pektaş, 2010: 14) şeklinde bir tasnife tabi tutmak Castells tarafından yapılan değerlendirmelerin anlaşılması açısından önemlidir.


Yüklə 13,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə