21. yüzyılda pek çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede sosyal belediyecilik anlayışıyla yerel yönetimler sosyal politikada etkin rol almaktadır


Cumhuriyet Sonrası Dönemde Sosyal Belediyecilik



Yüklə 13,01 Mb.
səhifə9/71
tarix08.04.2023
ölçüsü13,01 Mb.
#104773
növüYazı
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   71
diplom isi son olarn izmir belediyyesi

1.1.2.2. Cumhuriyet Sonrası Dönemde Sosyal Belediyecilik
Birinci Dünya savaşı sonrasında Osmanlı imparatorluğu çökmüş geriye yıllarca süren savaşlardan yorgun düşen çok yoksul halk yığınları kalmıştı. Yerel yönetimler açısından
değerlendirdiğimizde ise bu dönem iki önemi belediyecilik sorunun yaşandığı yıllardır. Bunlardan birincisi savaşta tahrip olan ve nüfus mübadelesi yapılan batı Anadolu kentlerinin imarı, ikincisi Ankara’nın başkent olmasıyla ortaya çıkan kent sorunlarıdır (Aydınlı, 2004: 119).
Bu dönemde belediyelerin görev ve sorumlulukları üzerinde 1580 sayılı Belediye kanunu belirleyici olmuştur. Bu yasa, belediyelere kentsel hizmetlerden çok çeşitli sosyal politikalara kadar 76 tür görev vermiştir (Güleç, 2008: 49).
İkinci Dünya savaşı sonrasında, 1946 yılında, çok partili hayata geçişle birlikte Türkiye’de önemli dönüşümler yaşanmaya başlamıştır. Bu yıllardan itibaren liberal iktisat politikaları izlenmeye başlamış ve buna bağlı olarak da sermaye birikiminde özel sektör belirleyici hale gelmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da batıdaki kentleşme vebelediyecilik uygulamaları Türkiye’deki uygulamaları da etkilemiştir (Aydın, 2008: 102).
1946 sonrası başlayan ekonomik dönüşüm süreci nüfuz artışı, göç ve kentleşmenin hız kazanmasına da yol açmıştır. Göçün çok yönlü sonuçları olduğu bilinmekle beraber konumuz açısından sosyal sonuçları üzerinde bir değerlendirme yapılacak olursa, en dikkat çeken yön yoksulluk bağlamında yapılabilecek bir değerlendirimedir. Yoksulluk, bir göç sebebi olmasının yanında, göçün önemli sonuçları arasında da ele alınabilmektedir. Bu kentsel yoksullukta, bir yandan kırdaki yoksulluğun taşınması (Özellikle Doğu ve Güney doğu Anadolu bölgelerinden) ile ortaya çıkan bir yoksulluk hali söz konusu iken diğer yandan da kentlerde işsiz kalmaya dayalı bir yoksulluk türü ortaya çıkabilmektedir. Sosyal devlet ilkesi ilk defa 1961 Anayasası’nda telaffuz edilmiştir. Anayasanın ilgili maddelerinde toplumun sosyal gelişimini sağlamak devletin görevlerinden sayılmıştır. Bu nedenle devletin yerinden yönetim ayağını oluşturan kurumlardan biri olan belediyelerin sosyal hizmet ifa etmesinde Anayasal açıdan da bir problem yoktur. Fakat, sosyal belediyecilik uygulamalarının yerel yönetimlerde kısmen kurumsallaşmaya ve yaygınlaşmaya başlaması 1970’li yıllarda başlamıştır.
Yeni belediyecilik hareketi olarak tanımlanan bu dönem belediyecilik faaliyetleri için; Demokratik ve özgürlükçü belediye, üretici belediye, tüketimi düzenleyici belediye, birlikçi ve bütünlükçü belediye, kaynak yaratıcı belediye gibi ilkeler tanımlanmıştı (Bayraktar, 2008: 55). Dönemin sosyal belediyecilik uygulamaları açısından özellikle Ankara Belediyesinin uygulamaları öne çıkmakta ve diğer belediyelere model oluşturmaktaydı. Örneğin, Ankara’ lılara daha uygun fiyatlarla, sağlıklı ve kaliteli günlük tüketim malları sağlamasına yönelik çalışmalar, ekmek fiyatlarının yükselmemesi için belediye tarafından ekmek fabrikalarının açılması, daha uygun fiyatlı sebze ve meyve sağlanabilmesi için semt halleri projesinin hayata geçirilmesi ayrıca yine aynı dönemde İzmir’de TANSA (Tanzim Satış) projesinin hayata geçirilerek üretici ve tüketici arasındaki ticari ilişkinin dar gelirli grupların lehine olarak, kamu olanaklarıyla düzenlenmiş olması bu dönemin önemli çalışmalardandır. Tekeli’ye göre (1992: 57) , sosyal belediyecilik örneği olarak sayılabilecek belediyeler, kentsel hizmetlerin önemli bir bölümünü doğrudan kendileri üreterek tüketici aleyhine oluşan rantları tüketici lehine çevirmeye çalışmışlardır. Uygulamalar vatandaşlık temelli bir anlayışla şekillendirilmiş ve hiçbir ayrım gözetmeden toplumun her siyasal kesiminden çevrelere dağıtılmıştır. Bu dönemde toplumcu bir anlayışla gelişen sosyal belediyecilik çalışmalarında amaç, dar gelirlilerin ve yoksulların gıda, yakacak yardımlarıyla sadık seçmenlere dönüştürülmesi değil temel yaşamsal gereksinmelerin karşılanarak onurlu bir yaşam sürdürmelerine destek olmaktır. Kaynakların kıtlığı ve ideolojik farklılık, aynı zamanda belediyeleri, merkezi yönetime karşı birlik içinde hareket etme zorunluluğuna da itmiş bu da “birlikçi-bütünlükçü belediye” kavramını ortaya çıkarmıştır. Yeni belediyecilik anlayışına göre, bu ilkeyle, hem siyasal açıdan merkezi yönetimin baskılarına karşı birleşme, hem de ekonomik açıdan tek başlarına üretemediklerini birlik halinde üretmek amaçlanmıştır (Aydınlı, 2004:168). Batıda sosyal devletin ve sosyal belediyeciliğin güç kazanmasında önemli bir rol oynayan sol geleneğin Türk siyasal yaşamında yeterince güçlenememesi sosyal devlet uygulamalarını da tartışmalı hale getirmiştir. Zira Türkiye’de sol ya da sosyal demokrat geleneğin temsilcisi olarak görülen Türk bürokrasisi, halk yığınları tarafından kuşku ile karşılanmış ve onlardan gelen uygulamalar ve projelere karşı ya şüphe duyulmuş ya da ilgisiz kalınmıştır (Işıklı,1990: 401). Bunun nedeni olarak Türkiye’de, marksist karakter taşımayan sol gelenek batıdaki gelişmenin aksine tepeden inmeci bir yaklaşım sergilemiş olması ve bu durumun 1970’lere kadar sürmüş olması gösterilebilir. Daha önce de ifade edildiği üzere, Türkiye’de kurulmuş olan tüm hükümetler sosyal refah anlayışına yakın bir çizgi izlemişlerdir. Ancak sağ/muhafazakâr ve sol/sosyal demokrat düşüncenin sosyal refah anlayışları farklılaşmaktadır. Sol için sosyal adalet her şeyden önce daha fazla eşitlik, toplumsal gruplar arasındaki gelir, statü ve yaşayış farklılıklarının en aza indirilmesini ifade etmektedir. Sağ çizgi ise sosyal adaleti, belirli bir asgari yaşam standardı sağlanmasına yönelik olarak görmekte, bununla da toplumsal çatışmaların yumuşatılması hedeflenmektedir (Özaydın, 2011: 37). Bu farklı yaklaşımlar sosyal içerikli belediye uygulamalarının değerlendirilmesinde de kendini göstermektedir. Yirminci yüzyılın son çeyreği dünyada büyük değişimlere sahne olmuştur. 1980 sonrası dönem, 1970’li yılların başında petrol krizlerinin etkisiyle başlayan ve krizin sorumlusunun refah devleti olarak ilan edildiği bir dönemdir. Bu nedenle devletin harcamalarının azaltılması ve temelde kamunun sınırlarının özel kesim lehine daraltılmasını içeren neo-liberal politikaların hayata geçtiği bir dönemdir. Ülkemizde 24 Ocak kararları ile başlayan bu sürecin temel amacı, ekonomide serbest rekabet koşullarının geçerli olması ve ekonominin dışa açılmasını sağlamaktı.
1980 sonrası dönemde siyasal hayatta etkinliğini artıran muhafazakâr siyasal partiler aynı etkinliklerini yönetimlerini aldıkları belediyelerde de göstermişlerdir. Bir görüşe göre bu dönem sosyal belediyecilik uygulamaları gönüllülük ve hayırseverlikle halk desteği sağlayan sosyal yardım anlayışının, siyasi bir kaynağa dönüştürüldüğünü söylerken bazı değerlendirmelerde ise bu uygulamaların klientalist bir anlayışın (Gürkan, 2011: 214) popülist bir biçimde kendini göstermesi olarak ifade edilmiştir. 1980 sonrasında yerel yönetimlerin mali açıdan ve yetki açısından güçlendirilmesine paralel olarak merkezden aktarılan kaynakların da etkisiyle belediyeler daha önceden yalnızca merkezi hükümetin yapabileceği bazı makro/büyük hacimli hizmeti yapabilir olmuştur. Bunun sonucunda belediyeler kalkınmada önemli kurumlar olmaya başladılar. Bununla beraber belediyeler yerel kalkınmayı sağlarken sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bu sorunların başında kalkınmanın dengeli ve eşitlikçi yapılmaması ve kentlerde mahalleler arasında eşitsiz, dengesiz gelişme ve büyümenin ortaya çıkması gelmektedir. Şüphesiz bunda yerel yönetimlerin kent mekânlarına yönelik olarak gerçekleştirdiği hizmetlerin ve uygulanan yerel politikaların büyük etkisi vardır. Artık kentteki eşitsizlikte merkezi hükümetin yanında yerel yönetimlerin de sorumluluğu bulunmaktadır (Göymen, 2004: 40). Sosyal uygulamalar, yerel yönetimler için çok önemli belediye uygulamaları ve hizmetler olarak görülmeye başlandı. Ayrıca toplumsal kesim, özellikle kentte tutunamayan ve nüfusun azımsanmayacak kesimini oluşturan yoksullar, için ne kadar hayati anlamı olduğunu son on yıllık uygulamalar açıkça göstermiştir. Yoksulluğun artışına paralel olarak toplumun büyük kesimi için ilk ve çabuk ulaşacağı kamu kurumu olarak belediyenin ve hizmet olarak da sosyal içerikli hizmetlerin anlamı büyük olacaktır. Şu ana kadar sosyal transferlerden sosyal yatırıma geçiş tam anlamı ile gerçekleşmiş olmamasına rağmen, sosyal yardımla beraber sosyal yatırım alanında en azından orta ve uzun vadede belediyelerin aktif işlev yüklenmeye başladığı görülmektedir. 1994’lü yıllarda Refah Partisi, başta büyükşehirler olmak üzere kentlerde önemli başarı elde etti. Bu belediyeler önceden tasarlanmış ve planlanmış sosyal belediyecilik hedefleri olmamasına rağmen, “taban siyasetinde” çok başarılı oldular. Muhtaçlık içinde olan insanların karşısına ilk önce ve en kolay ulaşabilecekleri kurum olarak belediyeler bu dönemde öne çıktı. Refah Partisi’nin tabanı zaten orta altı kesimlerdir ve bu kesimlerde büyükşehirlerde azımsanmayacak kadar fazladır. RP’nin çoğu belediyeleri almasıyla sosyal yardım ve dayanışma tecrübesi, belediye imkânları ve yönetimi ile daha ileri boyutlara götürüldü. Büyükşehir belediyelerindeki sosyal belediyecilik uygulamaları 1995 sonrasından günümüze artık klasikleşmiştir. AK Parti iktidarı da bunu bazı yönlerden halen devam ettirmektedir (Yıldırım, 2008: 243). Yerel yönetimler ve diğer devlet kurumları göçle gelen, muhtaçlık içindeki vatandaşların destek için ilk irtibat noktaları olduğu görülmektedir. Örneğin Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 2006 yılında yapılan bir araştırmada göç sonrasında hanelerin geçimlerini %40 oranında çalışma, %40 oranında borçlanma, %13.2 oranında da devlet kurumlarının desteği ile sağladıkları ortaya çıkmıştır (Taşçı, 2009: 193)



Yüklə 13,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə