onlardan da kuşlar meydana geldiği bir gerçektir. Fakat bu gerçeğe
varmak için, ta 19. Yüzyıla kadar insanların bütün hayat şekillerini
somut olarak gözden geçirmeleri lâzım gelmiştir. Şimdi nesli kaybol-
muş İkvonadon'ları gözden geçirmekle bugünkü hayvan türlerini nasıl
öğrenemezsek, tıpkı öyle, bir zamanki şartlardan doğmuş soyut ger-
çekleri bugünkü olaya dayatmak bize yeni hiçbir şey öğretmez.
Daha kolay anlaşılacak bir başka örnek: Hastanın vücudunda "Spi-
rochaeta pallida" adlı Frengi mikrobunu bulduk. Demek hastalık olayı,
bu Spiroket ile organizma arasındaki ana zıtlıktan doğar. Bunu kavra-
yınca Frengi teşhisimiz biter mi? Asla. Her hastalık gibi, Frenginin de
konkret olarak, somut olarak önümüze çıkan kimse üzerinde zamanla
geçirdiği gelişim, aldığı değişik özellikler vardır. Bunlar, hastalığın ayrı
ayrı durumlarını gösterir: Kuluçka (Tefrîh) Devri başka, Dölüt Devri
başka, Had [Akut] veya Müzmin [Kronik, Süreğen] şekilleri başka,
birinci, ikinci, üçüncü devirleri başka, Nekahet Devri, Nüks hali vb.
başkadır. Bütün bu devirlerin somut olarak karşımızdaki hastada ne
manzaraya girdiği de ayrı bir meseledir. Elhasıl, ciddi ve gerçek bir
teşhis, yalnız hastalığın sebebi falan şeydir, demekle bitmez. Tersine
ondan sonra başlar. Somut olarak her bir hasta vücutta aynı hasta-
lığın hangi seyri güttüğünü, ne özellikler gösterdiğini bilmek şarttır.
Yoksa, yapılan teşhis, hiçbir şeye, hiçbir tedaviye yaramaz. Çünkü
tedavide kullanılacak ilaç, hastalığın somut olarak falan kişide aldığı
şekle göre değişir. Aynı hastalık falan devresinde mesela Cıvanın fa-
lan şekilde kullanılmasını ister, başka devresinde Cıva yerine Arsenik
yahut Arsenik yerine İyot tedavisi gerektirir.
Somut aydınlatma, bugünkü Pozitif Bilimler, Doğa ve Hayat Bi-
limleri için artık her aklı başında bilgince inkar edilemiyor. Diyalektik
Maddeci Metot ölçüsünde ve gücünde olmasa bile, ona yaklaşmak
isteyen birçok ampirik yöntemler, bugün bütün Pozitif Bilimlerde is-
ter istemez kendilerini dayatmışlardır. Lâkin Toplum ve Tarih Bilim-
lerinde, anlaşılması kolay sebepler yüzünden, bugün hâlâ diyalektik
aydınlatmanın gerek objektif, gerek somut yanları boyuna karartıl-
maktan kurtulamaz. Gözün kendini görmesi gibi, toplumsal bir varlık
olan insanın toplumsal olayları görmesi de, esasen güçtür. Bu güçlüğe
bugünkü insanların çelişkili ve bölümlü hayat durumları ve o durum-
lardan çıkagelen kavrayışları katılınca, toplumsal olayları somutça ay-
dınlatmak gibi basit bir iş, büsbütün karmakarışıklaşır.
Mesela, objektif aydınlatma üzerinde dururken, Rusya'da Reform-
dan sonraki Köylü Meselesini "Halkçı"ların nasıl bir türlü anlamadık-
larını görmüştük. Onlar, genellikle özel mülkiyetin kutsal temel sayıl-
dığı ve kapitalizmin geliştiği bir memlekette, köylüleri birbirlerine eşit
üretmenler olarak ebedileştirmeyi kuruyorlardı. Bu düşünce yanlıştı.
Niçin? Zira, o zamanki şartlar altında eşit küçük köy üretmenleri eko-
nomisi ile Sosyalizme gidilebileceğini ummak, olmayacak bir hayal-
di. Hâlbuki, aynı ülkede zamanla şartlar değişmişti. 1917'den sonra,
Rusya'da özel mülkiyetin dokunulmaz kutsiyeti kalktı ve Kapitalizm
yerine memlekette Proletarya Diktatörlüğü, yani çalışkan köylülerle
işçilerin siyasi hâkimiyeti kuruldu. Bu Şûralar [Sovyetler] Yönetimi al-
tında büyük Derebeyi malikâneleri ve çiftlikleri, İşçi Köylü Sovyetleri
tarafından topraksız köylüye bedava dağıtıldı. Köyde bir çeşit "Eşit-
leştirme" yapıldı: yukarıda zengin Ağaların sınıfsal hâkimiyeti kaldı-
rıldı; aşağıda topraksız kimse bırakılmadı; ortada kalanlar (bir avuç
müteşebbis zengin köylü bir yana bırakılırsa) hep çalışkan köylülerdi.
Köyde bu tesviye [düzleme]yi yapanlar, Çarlık Rusyası devrinde Na-
rodniklerin veya Narodniklere ardıl olan Sosyalist-Revolusyonerlerin
"Köylü eşitleştirme" teorilerini baltalayan hakiki Marksistler, yani Bol-
şeviklerdi. O zaman, Sovyet düzeninin Köylü politikasına karşı, sağlı
sollu bir takım gürültüler koptu. Bazıları, Bolşeviklerin bir zaman be-
ğenmedikleri Narodnikleri taklide kalktıklarını, hatta S.R.'lerin plân-
larını çaldıklarını söylemeye kadar vardılar. Başkaları da, özellikle II.
Enternasyonal'in sayılı Marksist geçinen -Lenin'in tabiriyle- "Kocaka-
rıları" da, Bolşevikliğin artık Marksizm'i inkâr ettiğini, küçükburjuva
batağında boğulduğunu, köylüleştiğini, Sosyalizmden uzaklaştığını
vb. tekrarladılar durdular. Bütün bu yaygaracı dedikoducular bir şeyi
anlamıyorlardı: Rusya'da Köylü Meselesinin somut aydınlatılışını be-
ceremiyorlar, Çarlık devriyle Sovyetler düzeninin farkını kavrayamı-
yorlardı. Kavrasalar, göreceklerdi ki: Narodniklerin köylüleri eşitleş-
tirmeye özendikleri Çarlık Reformundaki şartlarla 1917 Devrimi'nden
sonraki şartlar birbiriyle taban tabana terstir. Çarlık devrinde köylüle-
rin eşitliğini istemek, Derebeyi karşısında köylülerin hâlâ Ortaçağdaki
gibi yeknesak bir yığın olmalarını istemek, yani köyde Derebeyliği ko-
rumaktı. Sovyetler yönetiminde ise, köylüye dilediği Toprağı, Hürriyet
ve Eşitliği vermek, köylüyü şehir işçileriyle müttefik yapmaktır
-
.
Çarlık rejiminde köylüleri eşitleşme yoluyla Sosyalizme götürme
arzusu boş kuruntuydu. Çünkü plânsız Bezirgân Ekonomisi ve anarşik
Pazar ilişkileri, kör Fiyat kanunları küçük üretmenleri ister istemez fa-
kirler ve zenginler halinde parçalıyordu. Sovyet rejiminde ise, henüz
Pazar ilişkileri kalkmamakla beraber, Planlı Sosyalist ekonomisi kesin
rolü üzerine almıştı. Fiyat ilişkileri henüz yaşamakla beraber, Sosyalist
ekonomi politikasının kontrol ettiği bir Fiyat tanzimi [düzenlemesi]
siyaseti vardı. Çarlıkta Derebeylerle Parabeyleri bulanık suda balık
avlama siyaseti güdüyorlardı. Sovyetlerde, anarşik üretim tarzı gibi
dumanlı havayı seven bu kurtlar, bütün Ağalar ve Beyler kaldırılmış,
çalışkan köylülerle işçiler siyaseti ele almışlardı. Bu şartları yaratan
Dostları ilə paylaş: |