edememiş sayılır. Diyalektiğe göre ise, gerçek somut olduğu gibi, ger-
çeğin kriteryumu (mihenk taşı) da metafizik değil, iştir. Kapitalizmin
bilgi ile iş arasında açtığı uçurumu diyalektik bir biçimde doldurmak
için, teoriye pratiği, bilgiye işi temel yapmak lâzımdır. Bugün deneye
dayanmayan bir pozitif bilimden bahsetmek bile mümkün değildir.
Fakat bütün bilimlerde olduğu gibi, toplum bilimlerinde de değer
ölçüsü veya gerçeğin kriteryumu nedir? İnsan pratiği, daha doğrusu
toplumsal insan işidir. Agnostikler (Gerçek bilinemez diyenler: Bilmem-
ciler), gerçeği metafizik yolla ispat edemeyince, başka yola da gireme-
dikleri için, "Bilmiyoruz" derler. Engels bunları eleştirirken: "Pudingin
tadı tatmakla belli olur" (F. Engels, Marks-Engels: Werke, C. 22, s.
296) der. Herhangi bir düşünce ve bilginin doğru yahut eğri olduğunu
kavramak için, onu iş üzerinde, insan pratiği içinde gözden geçirmek,
toplumsal faaliyetin mihenk taşına vurmak yeter. Bir düşünce ve teori-
nin doğruluğunu metafizik gerçeklerle ispata çalışmak boştur.
Kısacası, pratik ve iş, gerçek denilen şeyin doğruluğunu, yanlışlığı-
nı ortaya çıkaran, sahte mi sahici mi olduğunu belli eden tek mihenk
taşıdır. "Ayinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz." İş gerçeğin kriteryumudur.
Demek, sırf teori yoluyla herhangi canlı bir gerçeğe varılamaz. Kür-
sü allâmeliği, bilinenleri ezberlemek ve tekrarlamaktan öteye geçe-
mez. Toplum bilimlerinde iş, Devrim işi, pratik faaliyet, kitle hareketi
ve siyasi denemedir. Bu toplumsal işe bilfiil karışmayanın toplumsal
olaylara dair ileri geri konuşması karanlığa kubur sıkması olur. Hele
sözde birtakım toplumsal gerçekler buldum sanıp, toplumsal teoriler
kurmaya kalkışması kendini gülünç eder. Onun için:
"Sosyalistler gerçekte deneye ve emekçi kitlelerin içgüdüsüne daya-
narak bu vazife uğruna mücadele eden kimselerdir."(Lenin, C. H. K.'ye
Nutuk, 11-1-1918, C. XV, s. 84-85 (Collected Works, C. 27, s. 95))
Yoksa birtakım sosyalist eserleri okumuş veya ezberlemiş, me-
sela "Hafız-ı Kapital" olmuş kimseler değildirler. Toplumsal siyasette
en ufak bir adım atabilmiş olanlar, bu basit gerçeği, hatta mahalle
bekçilerinin bile kavradığını ve tatbik ettiğini bilirler. Yalnız, metafizik
metotla teorici geçinmek isteyenlere bunu anlatmak güçtür.
Gerçekte, bir teoriyi şahsen edinmek de, herhangi bir teoriyi kur-
mak veya geliştirmek de ancak ve yalnız o teori altında şahsen, bilfiil
uğraşmak, çarpışmak ile olur. Bu sözümüzü bir kişisel hayata, bir de
kitle hayatına tatbik ederek gözden geçirelim.
1- Kişicil Teori Edinmek:
Herhangi bir bilgiyi gereği gibi edinmek isteyen kimse nasıl dav-
ranmalı? Çok kere sanıldığı gibi, bir kocaman kütüphaneye kapanıp o
teori hakkında yazılmış bütün ciltleri devirmek, ezberlemek, yutmakla
mı? Hayır. Böyle koltuk üstünde ezberlenip yutulan her teori mutlaka
ve daima hazım bozukluğu vermekten başka bir şeye yaramaz. Ger-
çi, teorinin ışığını benimsememiş, karanlığa kubur sıkma türünden,
Stalin'in deyimiyle "Kafasız İşgüzarlık" içinde debelenmek de iş yap-
mak değildir. Lâkin, sırf kitaptan bilgi edinmek, insanı daha az gülünç
etmez. Hiç olmazsa Otodidakt denilen soyut kendi kendini yetiştirmiş
ve Pratiğin Okulu'ndan uzak kalmış olanın ukalâlığına düşürür ki, böy-
le birisinin cahilliği basit cahillikten korkunçtur. Bu bilgin kılıklı ca-
hillik, eskilerin "Cehl-i mürekkep" (Cehl-i mürekkep: Katmerli cahil-
lik) dedikleri hâldir. Basit cahil sadece bilmez, mürekkep cahil ayrıca
"nadan"dır, bilmediğini kabul edemez, bilirim sandığını bilmez, kuru
teori softasıdır. Benimsediğini davul zurnayla ilan ettiği teori hakkında
hiçbir duru fikre ve yararlı sonuca erişemez. Bununla kalsa ne iyi... O
teori hakkında en bellibaşlı açık ve temiz kanaatleri de geveledikçe
berbat ve rüsvay [rezil] eder.
Lenin; bir teoriyi en kısa yoldan çürütmek için, cahilce savunmaya
kalkışmak yeter, der. Bu gerçek, özellikle kütüphane fareliğiyle teori
edinmeye girişenler için doğrudur. Bu gibileri, deryalar kadar iyi niyet
sahibi, hatta deryalar kadar teorik gayretli olsalar, daima kafalarında
"bir tahtaları eksik", düşüncelerinde onarılmaz bir gedikle yaşarlar.
Sık sık bir dediklerini ötekiyle çürütmekten, bindikleri dalı kesmekten
kurtulamazlar. Çünkü hayatın şaşmaz varlığından kopmuşturlar. Her
iş yapan yanlış da yapar. Lâkin pratiğe bağlı olan kimse, teorideki ufak
tefek yanlışlarını daima pratikle objektif bir surette ayarlamaya ve
kolayca bulup düzeltmeye ulaşır. Bu tıpkı yüksek matematik formülle-
rindeki ufak eksiklerin uygulamada objektif olarak düzelmesine ben-
zer. Pratiksiz teorici, gerçekleri daima soyut kalıplar şeklinde gördüğü
için, bir kere düştüğü hataya, çırpındıkça daha fazla gömülür. Çünkü
pratik işin pusulası elinde yoktur. Fırtınalı hayat ve bilgi okyanusunda
bir hayli bocaladıktan sonra, batmaya ve boğulmaya mahkûmdur.
Yalnız kendisi batsa, hele çarçabuk batsa, gene i y i . Lâkin, özellikle
toplum bilimlerinde, bugünkü toplum çelişkileri yüzünden, en kaçıkça
iddialar bile, sırf sapıklıkları yüzünden birtakım taraftarlar bulduğu
için, o batağın teoricileri yahut teori batakçıları, çok defa hâkim sınıf
pohpohlamalarıyla, gerçek bilim adamlarından daha fazla yüz bulur-
lar. Etraflarında hangi dala yapışacağında bunalmış basit cahiller yığı-
nı bu gibilerin işini büsbütün kolaylaştırır. Bilmemekten başka kusuru
olmayan nicelerini bu bilim batakçıları kendi meşhur ulemalıklarına
hayran edip kandırırlar. Toplumsal bilgiye ilkin en büyük güzel niyetle
el atmış mürekkep cahillerin, sonunda o bilgiyi alçakça baltalamaya
kadar düştükleri, her gün ayaklarımıza takılan örnekler verir.
Nedense; "Bilfiil hekimlik yapmayan adam sırf okumakla hekim
olur mu?" diye bir soru açılsa, bugün, herkes, "Olamaz" der. Frengi
Dostları ilə paylaş: |