5
Bu size savaşçı hakkında birey
olarak bir fikir vermiştir; umarım
phalanks hakkında da bir
fikir edinebilmişsinizdir. Savaşların nasıl yapıldığı hakkında bir fikir vermeye çalışırken
her zaman dinleyicilerden katılmalarını beklemişimdir, ne denli kısıtlı olsa da nasıl
olduğunu düşleyebilirsiniz. Şimdi aranızdan gönüllü hoplit savaşçıları istiyorum.
Yunanlılar, anladığım kadarıyla, solak kimsenin phalanksın parçası olmasına izin
vermiyordu; başka türlü olsaydı düşünün sorun ne nitelikte olurdu? Ama bu
umurumuzda değil, biz solak olabiliriz. Tabii Yunanlılar sadece erkeklerin phalanks
oluşumunda savaşmalarına izin veriyordu, ama biz bugün onlardan çok daha üstünüz.
Soruyorum size şimdi, aranızda kimlerin cesareti var öne çıkacak ve benim phalanksımda
savaşacak? Hiç kimse? Öne çıkın hadi. Burada gördüğüm kadarıyla alan bol. Tamam,
kısa boyluları bana doğru öne alalım, uzun boylular da arkaya gidebilir. Bunun bizim için
işleri kolaylaştıracağını sanıyorum, yan yana dizilin bakalım şimdi. Onun arkasında
düzgün sıra olun; en iri olanlarınız arkaya, haydi bakalım. Şimdi bir üçüncü sıra yapın;
üçüncü sıra için de burada yer var. Tamam mıyız? Geriye gidin biraz. Birbirinizin tam
arkasında olduğunuzdan emin olun. Öndeki sayımız ne oldu? Dört? Dört olduk mu?
Arkada üç olabiliriz, olsun. Buradakinin tam arkasına geç; tam sıra olmanız gerek, tam
sıra… Şimdi hoplit pozisyonunu alın, sol ayak önde olmak üzere.
Tamam, savaşırken, eğer şansınız varsa, ki bazen Yunanlılar hoplit olmayan düşmanlarla
da savaşıyordu, mesela Persler geldiğinde
hoplit savaşçıları
hoplit olmayanlarla
savaşıyordu. Bu hoplitler için güzeldi tabii. Pers piyadeleri ağır zırh taşımıyorlardı,
ayrıca ellerinde bu nitelikte bir kalkan da yoktu. Onların kalkanları hasırdan örülmüştü;
şansımız var ki elimizde Persleri gösteren vazo resimleri var. Onların uygar insanlar gibi
tunik giymediklerini, onun yerine pantolon giydiklerini biliyoruz. Ama kalkanları
hasırdandı ve ayrıca vücutlarını koruyacak herhangi bir metalden zırh parçası yoktu.
Dolayısıyla, sanki tereyağı keser gibi onların piyadelerini kesip geçmek mümkündü. Tabii
bu kadar kolay olmazdı, ama kaybetmek düşünülesi değildi ve doğruyu söylemek
gerekirse hoplitler tüm savaşlarda her zaman hoplit olmayan orduları kırıp geçiriyordu;
ama tabii Yunanlılar her zaman düz alanlarda savaşmayı yeğlediklerini unutmayalım.
Size biraz Herodotos’tan bahsetmek istiyorum; Herodotos Perslerle olan savaşları anlatır
ve Yunanlılar hakkında, “Yunan ordusu savaş için her zaman en düzgün alanı seçer ve
muhabereyi burada yaparlar,” der. Aslında bu estetik açıdan onlarda olan bir düz alan
merakından kaynaklanmıyordu. Bunun nedeni phalanks düzeninden kaynaklanıyordu,
önlerine çıkacak çıkıntılar veya girintiler, ağaçlar veya nehirler sıraları bozma niteliğine
sahipti. Dolayısıyla böyle düzgün alanları seçiyorlardı. Eğer hoplit sisteminde
savaşmayan bir orduyla karşı karşıya kalmışlarsa, gerçekten durumları çok iyi demekti.
Ama, biliyoruz ki Yunanlılar hep birbirleriyle savaşıyorlardı, bir hoplit phalanks oluşumu
karşısında başka bir hoplit phalanks düzeninde olarak.
Düşünün ki savaş hazırlıkları ordunun kampında başlıyor, aynı şekilde düşman ordusu da
kendi kampında hazırlıklarına başlıyordu ve tabii ki iki taraf da karşılaşma
konusunda
aynı düşüncede olmalıydı, yani birbirleriyle savaşmaya kararlı ve muhabere alanı da
6
uygun düz bir alan seçmiş olmalıydı. Genellikle iki ordu arasındaki karşılaşma taraflar
arasında tartışma konusu olan bir bölgede gerçekleşirdi; burada bir yer seçilir ve burada
ordularla karşılaşırdı. İki ordu karşılıklı dizilirdi. Burada ilginç bir soru saklıdır: sıralar ne
denli uzun olmalıydı? Bu sorunun yanıtı tamamen komutana bağlı olamazdı, çünkü
komutanın düşünmesi gereken ve endişelenmesi gereken iki şey vardı. Bunların birisi
hoplit sırasının üstünlüğünü kaybetmesidir; düşmanın yandan saldırması ciddi boyutlar
doğurur; ne de olsa karşı karşıya kaldıklarında savaşçılar sadece birbirlerini öldürür, bu
da ciddi bir sorun oluşturmaz. Sıraların yanlardaki askerler birbirine eşit olmak
durumundadır, yani her iki yandan sıraların uzunluğu birbirine uygun olmalıdır. Bir
kurnazlıkla durumu idare edemeyeceği zaman sıraların her iki başındaki askerlerin boy
ve güç olarak benzer olmaları gerekmektedir.
İki ordu her zaman aynı büyüklükte olmuyordu. Eğer yanlardan aynı uzunluğu
tutturmaya çalışırsanız, orduların derinliği etkileniyordu, ki derinliğin önemi ancak
çarpışma başladığında ortaya çıkıyordu; tabii ki sekiz sıra derinliğinde bir phalanks
düzeninden daha avantajlı oluyordu 12 sıra derinliğinde olan bir phalanks düzeni. İşte,
sayıların önemi büyüktü, ama tabii bu bire bir kolay çözülecek bir sorun olmuyordu,
birçok şey durumu etkiliyordu. Şimdi size anlatacağım savaşı tam anlamaya çalışalım,
ama yine de her çarpışmanın böyle olmadığını akıllarda tutmak gerekecek. Diyelim ki,
benim ordum düşman ordusuyla tam aynı büyüklükte, dolayısıyla sıralar iki yanda aynı
uzunlukta ve aynı derinlikte. Kusursuz bir savaş düşünelim. İki ordu birbirine,
açıklamalıyım ki, belirli bir süratle yaklaşmaya başlıyorlardı. Ama tabii, iki tarafın da
belirli bir düzende kalmaları gerekmekteydi; hiçbir kişi başkalarının önüne geçmemeli,
aynı sırayı tutturmalıydı. Bunu nasıl başarabiliyorlardı? Bir ritim tutturarak. Tarihte
daha sonra bu teknik için orduların davul kullandıklarını görebiliriz. Yunanlılar ise bunu
flüt ya da obua gibi bir müzik aletleri sayesinde başardıklarını, orduların bir askeri marş
eşliğinde gerekli yerlerini tutabildiklerini görüyoruz. Bu çok ama çok önemliydi.
İşte böyle ileriye doğru düzenli ilerlerken, iki ordu bir birine gittikçe daha çok yaklaştıkça
bir takım farklı şeyler etkin olmaya başlıyor. Bunların bir tanesi sanırım korku. Aslında
eminim ki, korku. Bu durumda ne yapıyorsun, hani arkanı dönüp koşmak isteyince?
Öndekiler, siz bir yere kaçabilir misiniz? Arkanızda yedi adam var; dolayısıyla bu olasılık
hiç yok, bu da phalanksın önemli bir özelliği. Kaçış bir olasılık dahilinde değil.
Korkuyorsanız aslında neden korkuyorsunuz? Öyle ya da böyle öndekilere ok atan bir
grup var karşılarında, mızrak atanlar var, yanlarda da bunlara benzer şeyler atanlar var.
Bunlardan en kısa zamanda geçip kurtulmak gerek ve asıl düşmanla karşılaşmak gerek.
Hızlı davranmak için bir neden daha var, tahmin edebilir misiniz bilmiyorum, ama daha
önce size söylemeliydim; savaşlar başlamadan hemen önce komutanlar askerlere güzel
bir yemek ve bolca da şarap verdiğini biliyoruz. Böylece savaş düzeninde girdiğinde
askerler, kafaları iyi durumda oluyordu, ki bununla ilgili bir bilim dahi var, bazılarınız
biliyor olmalı bunu. Ama tabii bilmiyorsunuzdur. Üniversite öğrencileri bu bilim
hakkında bir şey bilmez, askerler en kısa zamanda sarhoş olabilmek için şarabı kafaya
dikiyordu. Bu eğer teknik açıdan bakarsak oldukça barbarca bir hareket.