13
Profesör Donald Kagan: Çok güzel, evet, bu soruya kimse henüz doğru dürüst bir cevap
bulmuş değil. Geleneksel yanıt, aslında, arkadaki adamların öndeki sıraları etkiliyor,
arkadan güç veriyor olması; arkadan verilen güçle öndekilerin hız kazanarak düşman
sıralarına saldırabilmeleridir. Bununla ilgili olarak bir sürü sorun görebilirsiniz. Neden
ortadakiler ezilmiyordu? Bu konu hakkında doğru düzgün bir yanıt yok. Geleneksel
yanıtın bir parçası olan ve aslında çok önemli ve çok tartışılan olasılık, ordunun bir savaş
tekniği, yani bir kanadın öbür kanadı büyük bir kuvvetle itiyor olmasıdır. Yunanca buna
othismos denmekteydi ve eğer başarılı olmuşsa, öndeki sıralardaki adamlar düşmüş
oluyordu. Bu böyle oluyordu ise, bununla uğraşmamız gerekmekte. Bu durumu
eleştirenler, olasılığı konusundaki kuşkularını yani olamayacağını dile getirirler.
Düzenin derinliğiyle ilgili bir başka özellik de, aslında buradaki zavallı kurbanımızdır. Eğer
onu çoğaltırsak, arkadaki sıraların büyük bir derinlik oluşturmasını isteriz, açılan boşluğu
doldurabilmek için ve phalanksı kuvvetlendirebilmek için; böylece kayıplara karşın düzen
bozulmamış oluyordu; bu da bana aslında anlamlı gelmekte. Ama yine de, bu adamların
bu şartlarda nasıl savaştığını düşünemiyorum. Canlandıramıyorum. Ne yazık ki artık
insanları deney için öldürebilmemiz mümkün değil ve bunun nasıl çalıştığını
görebilmemizin de olası değil. Ama bu bana bir derecede mantıklı geliyor. Phalanksın
mekanizması hakkında başka bir şey var mıydı? Evet?
Öğrenci: İki ordunun birbiriyle karşılaşmasına nasıl karar veriliyordu?
Profesör Donald Kagan: Yani birbirlerine saldırmaları demek istiyorsun, öyle değil mi?
Bir ordu başkasının topraklarına saldırdığında, işte böyle, ne zaman savaşın olacağı ve
nerede olacağı belli olur. Yani, bu yaz olacak savaş, çünkü biz geliyoruz ve hatta, bu
hafta olacak, belki de yarın, eğer kaçmazsanız. Şimdi, ben buğday tarlarına doğru, tam
hasattan önce yürüyorum; bu durumda, insanların topraklarını korumaları gerekmekte.
Eğer hasadı biz kesersek, bu kış yiyecek bir şeyiniz kalmayacak. Buğdayla aramıza
giriyorsunuz diyorlar. Saldırganların beklentisi, saldırdıkları topraklardaki düşmanların
karşılık vermeleriydi ve bu da savaşın ne zaman nasıl olacağını göstermekteydi. Evet?
Öğrenci: Bu savaşlar ne kadar zaman alıyordu?
Profesör Donald Kagan: Söylemesi zor. Bunun birkaç saatten uzun sürdüğünü
düşünmek zor aslında. Tahminim bu, ama tabii kimse tam olarak bilemez. Sanıyorum ki
tahmin edebilirsiniz, bir kaç saat kadar sürüyordu. Söyleyebilmek iyi olurdu aslında,
savaş kaç saat sürerdi. Birkaç saat, çünkü burada sadece bir çarpışma vardı; bir taraf
öbür tarafı yenecekti ve bu da bildiğimiz kadarı. Bunlar, erken dönemler aslında, daha
sonra Peloponessos Savaşına geldiğimizde birçok şeyin tamamen değişmiş olduğunu
göreceğiz savaş konusunda, ama buydu iste bu dönemin standarttı. Evet?
Öğrenci: Kaybeden ordunun yaklaşık yüzde 15 ölü verdiğini söylememiş miydiniz?
Profesör Donald Kagan: Evet, kayıp bu kadar kötü olabiliyordu.
14
Öğrenci: Bu bana bir veya iki saat süren bir çarpışma için çok az bir sayı gibi geliyor.
Profesör Donald Kagan: Bir düşün bakalım, çoğu zaman phalanksta bir kırıklık oluşana
kadar pek fazla ölüm olmuyordu. Kendilerini bu şekilde korudukları takdirde senin fazla
adam öldürme şansın olmuyordu. Tahminimce ölülerin çoğu savaşçılar kaçarken
oluyordu ve bundan dolayı bu yüzde mantıklı geliyor bana.
Öğrenci: Geri kalan zamanda ne yapılıyordu? Sadece itiyorlar mıydı?
Profesör Donald Kagan: Kurama göre vurmuyorlarsa, itiyorlardı.
Öğrenci: Bir saat boyunca?
Profesör Donald Kagan: Ya da iki. Evet?
Öğrenci: Önde kimin arkada, kimin olduğuna nasıl karar veriliyordu?
Profesör Donald Kagan: Doğru. En etkin durum neyse ona göre karar veriliyordu,
herhalde ihtiyarları istemezlerdi. Aslında savaşçıların kaç yaşlarında olduklar güzel bir
soru. En yaygını, en gençleri 20 ve en yaşlıları 45 civarlarındaydı herhalde, ama bu
devletlerde 60 yaşına gelene kadar herkesin askeri sorumlulukları devam ediyordu. Bu
denli yaşlıları arkalara koyduklarını düşünebilirsiniz, ama savaşçıların büyük çoğunluğu
20 ve 45 arasındaydı herhalde. Tamam, yani önlerde yaşlıların olmadığını tahmin
ediyorum. Kesin kuvvetli adamaları öne koymak isterdiniz; herhalde ön sıranın hemen
kırılmasını istemezdiniz. Ön sıralara bakarsak, gençler daha yaşlılardan fiziksel olarak çok
daha dinç ve kuvvetliydi. Herhalde en gençleri de en önde istemezdiniz, çünkü burada
isteyeceğiniz önemli bir şey daha var, o da deneyim. Burada bunu daha önce yaşamış,
savaşmış, sağ kalmış ve dolayısıyla dayanabileceğiniz, korkup kaçmayacağından emin
olacağınız adamlara ihtiyacınız var, daha önce böyle bir şey yaşamamış genç ve acemi
askerlere değil. Burada tamamen kendi tahminlerime dayanarak diyebilirim ki, buradaki
savaşçılar herhalde 25 ve 35 yaşları arasındaydı, yani öndeki iki üç sıradakiler ve bunların
arkasında daha genç olanları vardı, ve belki de en yaşlıları en arkaya koyuyorlardı. Ama
belki de en arkadakiler de genç askerler içeriyordu, ne de olsa hemen dönüp kaçmaları
istenmiyordu. Buradaki soru etkin olan unsurlar ve nedenleri aslında. Bu konudaki
fikirlerim bunlar. Evet?
Öğrenci: Phalanksta genelde kaç kişi yer alırdı?
Profesör Donald Kagan: Ne de? Tipik bir phalanks normal olarak 8’di diyebilirim; ama
4. yüzyıla geldiğinizde ve insanlar bir sürü yeni ve yaratıcı şey yapmaya başladığında,
Leuktra’da Boitia ordusunun sol kanadı 50 adam kadar derinlikte olduğunu biliyoruz.
Şimdi, bununla ne yapacaksınız? Ama bu bir gerçek. Daha önceleri, derin kanatlar
oluşturup çok şey yapmak isteyenler olmuştu, ama eğer, geriye, 600 -‐ 650’lere,
15
phalanksın ilkel olduğu dönemlere gidersek, bunu henüz yapmıyorlardı. Ama
zannedersem bu derinlik elde kaç asker olduğuyla doğrudan bağlantılıydı. Phalanksınızı
olabildiğince derin kurgulardınız, ama önce genişliği oturtmanız gerekmekteydi. Evet?
Öğrenci: Kazananlar geriye kalan savaşçıları öldürüyor muydu, yoksa bunları geri mi
veriyorlardı?
Profesör Donald Kagan: Soru şu, kaybeden ordu, -‐-‐ kazanan ordu, savaş alanında geride
kalmış olan kaybeden askerleri öldürüyor muydu? Bu değişebilir. Yakalayabilirlerdi.
Yakalamaları için bir neden de vardı. Bunlar için fidye istenebilirdi. Dolayısıyla öldürmek
yerine yakalamak için iyi bir neden vardı. Ama öbür taraftan, bu tür bir savaşta savaşan
askerlerin sinirlilik, yani kızgınlık derecelerinin aşırı olduğunu düşünmemiz gerekir; biraz
önce bu adamlar yanınızdaki arkadaşınızı öldürdü. Burada dolayısıyla kendinden geçmiş
bir vahşet söz konusu, ama savaşın baştan bu şekilde var sayıldığını sanmıyorum.
Amacına erişmek için yeterli sayıda adam öldürüyorsun ve, hala mantığın yerinde ise,
kalanları esir olarak ele geçiriyorsun. Durumun böyle olduğunu tahmin ediyorum. Evet?
Öğrenci: Karşınızdaki ordunun size saldırmasını ne engelleyebilirdi?
Profesör Donald Kagan: Ne engelleyebilirdi, – neden birbirlerine saldırmayabilirlerdi?
Oğlum, eğer saldırabiliyorlarsa saldıracaklar. Burada zorluk, eğer sol kanadı ele alırsak,
buraya getirip buradaki adama saldırmak, bu durumda iki şeyden biri söz konusu
oluyordu. Ya kendinle ordunun geri kalanı arasında bir boşluk yaratırsın, ki bu durumda
birileri seni fena halde öldürülecek; ya da, çok yakında kaçmaya başlayacaksın veya
ordunun geri kalanına durumu anlatırsın: “Herkes buraya gelsin.” Ama bu durumda
yine de saldırıya açık bir boşluk bırakmış oluyorsun. Bu olasılığı bu şekilde
engelleyebilirsin, ama bunun olduğunu pek göremiyoruz. Evet ?
Öğrenci: Onları daha sinsi saldırılar yapmaktan uzak tutan Yunan gururu ve görgüsü
müydü aslında?
Profesör Donald Kagan: Eskiden insanların çok dikkatli olduğu düşünülüyordu, ama
biliyoruz ki daha sonra, Peloponessos Savaşında insanlar akla gelebilecek her şeyi
yapmışlar. Daha önce kanunlar ne ise, Peloponessos Savaşı döneminde ortadan kalkmış.
Eğer yapabiliyorsa insanların kaçındığı hiç bir “kötü” hile yok. Ama daha önce de yapmış
olmalılardı. Ciddiyseniz, kazanmak için her şeyi yaparsınız, ama gereksinimden erdem
çıkartmış olurdunuz. İki ordunun karşı karşıya geldiği düz bir alandaki savaş ortamında
hile hurda yapmak zor olurdu, bu durumda, ‘gururuyla savaşmayan herkes korkaktır,’
demek tabii daha kolay oluyordu. Hatta, daha sonra Romalı bir yazar, Euboia’da İ.Ö. 8.
yüzyılın başlarında, bazı devletler arasında fırlatılan silahlar korkakça olduğundan
kullanılmaması hakkında bir anlaşma imzalandığından bahseder. Tek düzgün savaş
adam adama, kalkan kalkana, göğüs göğse yapılandır ve diğer herkes korkaktır.
Tahminimce bu kavram, – gerçek ne olursa olsun, hikayeler devamlı anlatılırdı ve adam
adama savaş, doğru kabul edileniydi; diğer her şey şüpheyle karşılanmaktaydı. Tamam,
16
çok teşekkür ederim hoplitler. Hoplitlere alkış lütfen.
6. Bölüm : Son Sözler ve Uygun Yorumlar Hakkında Eleştiriler
Bir kaç ayrıntı daha. Durum şöyle başladığını anımsayın: İki taraf açık bir alanda karşı
karşıya gelir, tahminen sabah saatlerinde. Her bir taraf adaklar adar ve tanrılarından
savaş sırasında yardım ister, hatta taraflar bazen kazanacaklarına dair kehanet
beklentisindedir. Kahvaltı eder, içer ve elimizdeki verilerden bildiğimiz, paion adı verilen
bir savaş şarkısıyla ilerlemeye başlarlar. Müzik olmasa da elimizde sözler var. Bu şekilde
savaşa gitmek iyi mi sizce? Bana iyi geliyor doğrusu. Ve savaş başlar. Size başını ve
sonunu anlattım. Phalanks başka herhangi bir piyade ordusuna karşı savaşınca,
phalanks kazanırdı; Yunanlıların başkalarına karşı savaşlarda hep bu sonuç alınmıştır,
Yunanlıların hep phalanksı vardı ve hiç savaş kaybetmiyorlardı.
Sonuç olarak, tahminen İ.Ö. 2. yüzyılda, Makedonia’lı kral Philippos, Romalı lejyonlara
karşı phalanksıyla savaştığında, lejyonlar kazanmıştı. Ama tahminen lejyonlar her savaşı
rahatlıkla kazanamıyorlardı. Burada otomatik olan hiç bir şey yoktu. Phalanks başarısı o
kadar üstündü ki, Pers Kralı savaşlarında ordu istihdam ediyordu ve özellikle Yunan
hoplitlerini yeğliyordu. Prens Kyros kardeşini tahttan düşürmek istediğinde
Peloponessos Savaşları bitince, Peloponessos’tan 10.000 emektarı istihdam eder, çünkü
10 000 Yunanlı hoplit ile kendisinin Pers İmparatorluğu’nu ele geçireceğine ve kral
olacağına inanmıştı, sayılar muhteşem olsa da… Bu Yunanlılar 1500 mil (2500 km)
yürüyerek Pers İmparatorluğu’nun göbeğine, Babylon’a kadar gidip, Pers Kralı’nın
ordusuyla çarpışarak Pers Kralı’nı yenmişti. Ancak onları buralara kadar getiren kral
savaş sırasında öldüğü için zaferleri anlamsız kılınmıştı, çünkü tüm amaç prensin kral
olabilmesiydi. Bu Ksenophon’un Anabasis’inde (Onbinlerin Dönüşü’nde) 10 000
Yunanlının nasıl 1500 mil yürüyerek yurtlarına geri döndüğü anlatılır.
Tartışmanın öbür tarafı hakkında da bir şey söylemek istiyorum. Kendisi geleneksel
anlatımlara karşı sav sunmuş en meşhur araştırmacılardan Hans Van Wees’den size bir
kısım okumak istiyorum: “Hoplitlerin ortaya çıkışı uzun bir sürecin başlangıcı olduğu
kesindir. Bu dönem bir yüzyıldan fazla sürmüş, hatta iki yüzyıl kadar sürmüş olabilir ve
yakın çarpışma üzerine kurgulanmış hoplit phalanks düzeniyle sonuçlanmıştır. Bu
durumda, klasik hoplit oluşumunu geleneksel tartışmaların tahmin ettiği gibi uzun süreli
bir askeri organizasyon olarak değil de, tarihin dört yüz yılda oluşturduğu yavaş bir
gelişim sürecinde gittikçe daha yakından savaşan bir piyade oluşumu olduğu
düşünülmelidir.” Bir sözünü daha okuyacağım: “Hoplit phalanksı için erken tarihi
savunanlar her şeyden önce bir kanıta dayanırlar: Geç 8. yüzyılda ortaya çıkan kalkan
tipi, öncekilerin aksine sert ve şiddetli oluşumda savaşabilmelerini sağlamıştır. İki
yerden kavranabilir kalkan, savaşçıların birbirine yakın durarak savaşmalarına olanak
sağlar. Kabullenilen savlara göre, hoplitler güreşçiler gibi düşmanlarının önünde
duruyordu ve eskrimciler gibi yana dönerek değil ve kalkanlarını vücutlarına paralel
tutarak, önden saldırıyordu. Ama artistik veriler hoplitlerin böyle savaşmadıklarını
17
göstermekte.”
Bana sorarsanız, sorunun can alıcı noktası, bu eleştirinin odağı; aslında çok şey söylemek
mümkün, odak noktası ve dayanağı, seramik betimlerini nasıl algıladığınızla bağlantılı.
Bu yoruma sıcak bakmadığımı anlamışsınızdır, ama bu günlerde bu yorum çok, ama çok
ciddiye alınmakta. O kadar ciddi ki, siz şanslı Yale öğrencileri! 9 ve 10 Nisan 2008’de
burada olacak hoplit phalanks ve şehir devletlerinin oluşumuyla ilgili bir uluslararası
konferans gerçekleştirilecek. Tipik bir Yunan karşılaşması gibi, konuşmacılar arasında
Curtis Easton da olacak, belki bire bir karşılaşmalar olacak, mesela Victor Davis Hanson
ve Hans Van Wees arasında. Siz de gelip katılabilirsiniz isterseniz. Gelecek derste
görüşmek üzere.
[Metin sonu]
Dostları ilə paylaş: |