Mutezile Kelâmında Düşünce (Nazar)-Bilgi İlişkisi
155
irade dışındaki fiiller tabiî (
اًعْب َََط
) olarak meydana gelirler. Bu görüşü savunan-
lar arasında Cahız ve Sumâme b. Eşres yer almaktadır. Muammer ise kendi
mahalinde gerçekleşen fiilerin kişiye ait olduğunu; bunun dışında meydana
gelen fiillerin ise Cahız’ın ileri sürdüğü gibi “tabiî” olarak meydana geldikle-
rini kabul etmiştir. İbrahim en-Nazzam da kişiyi aşan fiillerin öznesinin yarat-
ma açısından Allah olduğunu savunmuştur. Ebu’l-Huzeyl el-Allaf’a gelince
o, irade ile ilişkili olan uzuv fiillerinin ve tevlîd yoluyla gerçekleşen fiillerin
kişiye nispet edilmesi gerektiği görüşünde olmuştur.
17
Ebû Ali ve Ebû Hâşim
el-Cübbâî’nin, insan fiillerini, uzuv fiilleri (
حراوجلا لاعفٔا
) ve kalb fiilleri (
لاعفٔا
بولقلا
) olmak üzere iki kategoride ele aldıkları görülmektedir. Buna göre in-
san, kendi gücü ve kapasitesine giren ses, elem, itimâd ve hareket gibi uzuv
fiillerinin öznesi olduğu gibi, düşünme, irade, itikâd, pişmanlık vb. gibi kalb
fiillerinin de öznesidir.
18
Bu yaklaşımı paylaşan Kadı Abdulcebbar, fiilleri öznenin tasarrufu ile ‘do-
laysız’ (
اًءاَدِتبِٕا
) olarak meydana gelen fiiller ve öznenin tasarrufu ile nedensel
(
ببس
) olarak meydana gelen fiiller olmak üzere ikiye ayırmıştır. Ona göre ne-
densel olarak meydana gelen fiiller ise ‘doğrudan’ (
ًةَر َشاَبُم
) ve ‘ilişkisel’ (
ا ًدِيلوَت
)
olmak üzere ikiye ayrılır. O, dolaysız fiillere kudret ile kendi mahalinde ger-
çekleşen irade, kerâhet ve kelâm vb. gibi fiilleri; nedensel fiillere ise ekvân
ve itimâd gibi hem ‘doğrudan’ hem ‘ilişkisel’ nitelik taşıyanları ve ses, elem
ve te’lîf gibi sadece ‘ilişkisel’ olarak meydana gelen fiilleri örnek vermiştir.
19
Buna göre tevlîd ile meydana gelen fiiller, ilk sebebi takiben ikinci anda, okun
yaydan çıktıktan sonra hedefi bulmasında olduğu gibi nedensel olarak gerçek-
leşirler ve sebebin öznesine aittirler.
20
Kadı Abdulcebbar’ın öne çıkan öğren-
cilerinden Ebû Reşîd en-Nisâbûrî, bir fiil ile ondan doğan ikinci fiil arasındaki
ilişkinin niteliğini tevlîd, ikinci anda meydana gelir
21
ifadesiyle özetlemekte,
bir şeyin tevlîd niteliğine sahip olmasını o şeyin bir yönde hudûs bulması ola-
rak değerlendirmektedir.
22
Kadı Abdulcebbar, tevlîd kavramı üzerinden bilgiyi düşünme fiilini ta-
kip eden ve ilişkisi açısından düşünmeden ayrı olamayan bir ‘fiil’ ve ‘araz’
17 Abdulcebbar, a.g.e., s. 11-12.
18 Abdulcebbar, a.g.e., s. 13.
19 Kadı Abdulcebbar, a.g.e., s. 13 vd.
20 Kadı Abdulcebbar, a.g.e., s. 66.
21 İfade, ‘li enne’t-tevlîd innemâ yekûnu fi’s-sânî’ şeklindedir. Bkz. Ebû Reşîd en-Nisâbûrî, “Divânu’l-
Usûl Fî’t-Tevhîd”, tah. M. Abdu’l-Hâdî Ebu Ride, (Mısır, 1969), s. 443.
22 Ebû Reşîd en-Nisâbûrî, a.g.e., s. 443.
156
İBRAHİM ASLAN
olarak temellendirmiştir. Böyle olunca doğada olup biten fiillerin ‘kevn’ ve
‘hudûs’
23
olarak kavramsallaştırılan niteliği ile düşünme, irâde, itikâd ve ilim
gibi fiillerin niteliği arasında herhangi fark yoktur.
Düşünce ve bilgi içsel fiiller arasında yer alır. Buna göre içsel fiiller, mahal-
siz meydana gelemeyecekleri için ‘kalb’te gerçekleşirler. Bu yaklaşımda, nefsin
düşünen, anlayan, sorgulayan ve bilen yönü ile isteyen, inanan, seven ve nefret
eden yönü ‘kalb’te birer ‘ma’nâ’ olarak ele alınmıştır.
24
Bu yapıda düşünce ve
bilgi, rasyonel ve duygusal yönlerin iç içe olduğu riskli bir süreçte
25
ele alınmış
olmaktadır. Kadı Abdulcebbar, genel olarak, varlığın oluş niteliğine, dinamik
olan ve sürekli yinelenen yapısına vurgu yapmış, düşünce ve bilgiyi, ‘kudret,
fiil, hudûs ve kevn’ kavramlarıyla ele almıştır
26
. Tevlîd, bu bağlamda insan fi-
illerinin yanı sıra doğadaki fiillerin nasıl meydana geldiklerini ortaya koymak
üzere ortaya çıkmış; bilgi konusundaki tartışmalarla da delaleti genişlemiş bir
kavramdır. Dolayısıyla kavram, Mutezilî düşüncede niteliği ne olursa olsun bü-
tün ‘fiillerin’ hudûs mantığını ortaya koyma çabalarının merkezinde yer alır.
Tevlîd kavramını bilgisel bağlamda ilk kullananın Bişr b. Mu’temir ve
Ebû’l-Huzeyl el-Allâf olduğu bilinmektedir.
27
Bu kişilerin eserleri bulunmadı-
ğından konuya ilişkin görüşlerini ortaya koyma imkânından yoksunuz. Ancak
kavramın epistemolojik niteliği, bütün yönleriyle Kadı Abdulcebbar’da ortaya
çıkmaktadır.
28
O, bir ‘fiil’ ve ‘oluş’ olarak değerlendirdiği bilgiyi, doğa üze-
rine kullanılan ‘hudûs’, ‘mahal’, ‘sukûn’, ‘i’timâd’ ve ‘te’lîf’ gibi fizik kav-
ramlarıyla tartışmıştır.
29
Kadı Abdulcebbar’a göre bilgi, yapılabilen ve terk
edilebilen bir fiildir. Böylesi bir fiilin, sahih düşünce sürecinde terk edilmesi
söz konusu değildir. Çünkü ona göre tevlîd’te terk olmaz.
30
Burada tevlîd ile
ortaya konan düşünce-bilgi ilişkisi, delîl-medlûl arasında var olduğunu kabul
ettiği ‘ta’alluk’ ve ‘delâlet’e dayanır.
31
23 Kadı Abdulcebbar, el-Muğnî, -et-Tevlîd-, s. 80, 103, 105, 121, 126.
24 Kadı Abdulcebbar, a.g.e.,
s. 14;
Muğnî, -en-Nazar ve’l-Maarif, s. 76, 78 vd.;
Şerhu’l-Usûli’l-Hamse,
tah. A. Osman, (Kahire, 1996), s. 255.
25 Bu çerçeveyi, bilginin tanımı açısından ele alan Muhit Mert, itikâd kavramı etrafında ortaya çıkan episte-
molojik yaklaşımı ‘zihinsel bir süreç’ olarak değerlendirmiştir. Buna göre (düşünce ve) bir itikâd olarak
bilgi, cehaletten bilgiye uzanan durumların ortak zihinsel zeminidir. Bkz. Muhit Mert, “Kelamcıların Bilgi
Tanımları üzerine Bir Tahlil Denemesi”, AÜİFD, XLIV: 1, (Ankara, 2003), s. 47-48.
26 Kadı Abdulcebbar, Muğnî, -et-Tevlîd-, s. 80.
27 Kadı Abdulcebbar, a.g.e., s. 5.
28 Georges Vajda, Pour Le Dossier Nazar, (Lourain: Resherches d’Islamologie, 1977), s. 333 vd.
29 Kadı Abdulcebbar, Muğnî, -et-Tevlîd-, s. 162-168.
30 Kadı Abdulcebbar, el-Muğnî, -en-Nazar ve’l-Maarif, s. 214 vd.
31 Kadı Abdulcebbar’a göre ‘sebep’ ile ‘sonuç’ arasındaki ilişki, illet-malul ilişkisinden farklıdır. İllet-